Haydi daha sarsıcı gerçeklere de yavaş yavaş girelim…


Gerçekten “Ermeni” diye bir soy, bir millet var mı?

Günümüzden binlerce sene önce İblis… Zamanın Ankebut Ağına bağlı etkili ve yetkili kişileri aracı yaparak dünyadaki pek çok hususu yönlendirdi.

Art niyetle yaptığı hamlelerden biri de Hindistan ve civarında yaşamakta olan Çingeneleri, günümüzdeki adları ile ifade edersek İran’a, Türkiye’ye, Avrupa’ya sürmek oldu.

Bir kolu da İran civarından Arap yarımdasına ve Afrika tarafına sürdü.

Çünkü saydığım bu bölgelerde hep genetik kodları düzgün insan soyları, en çok da Türk toplulukları yaşamaktaydı. Hedefi, her devirde insan topluluklarıyla tekrar tekrar mücadele ederek onları yoldan çıkartmak yerine, onlara kalıcı ve ciddi darbeler vurmaktı. Bu nedenle genlere saldırdı.

Şu anda Türkiye, Irak, İran, Ermenistan, Suriye, Bulgaristan, Gürcistan, Lübnan, Yunanistan dediğimiz topraklarda Ermenilik diye bir şey hiç yoktu. Kürtlük diye bir şey de yoktu.

İblis’in bu sinsi oyunundan sonra, göçebe Çingeneler ile, gittikleri bölgelerin halkları kaynaşmaya, evlenmeye, çoğalmaya başladılar. Bundan sonrasında sözde Ermenilik, sözde Kürtlük büyük bir hızla yayılmaya, genetik kodlar büyük bir hızla bozulmaya başladı.

Devamında da hep eşkıyalık, teröristlik, kan dökücülük, zulüm, kabalık, hırsızlık, ahlaki gevşeklik, idrak ve mantık sorunları yayıldı.

Kürtçe diye bir lisan olmadığı gibi, aslında Ermenice diye bir lisan da yok. Ermenice denilen lisan da kırma/toplama ve zorlama bir lisan.

İblis, günümüzde de Ankebut Ağına bağlı etkili ve yetkili kişileri kullanarak, saldırılarına, tuzaklarına devam ediyor.

Zamanında Çingenelerin, bölgedeki farklı ırklara mensup insanlarla evlenmesi neticesinde Ermenilik denilen karışık soy türedi. Sonra bunların arasından tekrar kodu düzgün soylardan insanlarla evlenenler ve genleri nesil nesil düzelmeye başlayanlar oldu.

Günümüzde de Çingene yanı hafiflemiş/azalmış ama diğer ırklardan gelen kodları baskın olmuş, kendini Ermeni bilen insanlar var. İblis hala onların Çingeneleri tasvip etmesini, sahiplenmesini hatta onların Çingenelerle evlenmelerini istiyor. Binlerce yıllık pususunun tamamen bitmesini, tesirsiz hale gelmesini, hayatın olağan akışı içinde genlerin büyük oranda düzelmesini, istemiyor.

Şu anda Türkiye’de ve etrafındaki çok geniş coğrafyada kendini Ermeni ya da Kürt bilenlerin hiçbiri Ermeni ya da Kürt değil… Çünkü Ermeni ve Kürt diye soylar yok. Bunların ortak kökleri Çingenelik…

Çingenelik haricinde hangi soydan olduklarına bakılacak olursa, bölgede bulunan bütün soyların/ırkların kodları var genlerinde… Çünkü binlerce sene boyunca bölgede bulunan bütün milletlerlerden kız aldılar ve kız verdiler. Aralarında akrabalık oluştu. Ermeni ve Kürt olduğunu zan edenlerin tamamında Türk genleri de var. Ve zaten bunların yaşadıkları genetik sorunların ve devamındaki ciddi idrak ve davranış bozukluklarının sebebi de soylarının bu kadar karışık ve çoğunlukla birbirine uygunsuz olması…

Bu, bilimsel bir mesele… Bu derhal üzerine düşülmesi gereken tıbbi bir mesele… Bu, tarih ilminin hemen üzerine gitmesi gereken bir mesele… Bu, ırkçılık değil, kimsenin ırkına ya da soyuna saldırmak değil.

Kendini Ermeni ve Kürt bilenler de kendilerinin ve soylarından geleceklerin iyiliği için, bu meseleleri konuşmalı, araştırmalı ve çareler aramalılar.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Ermeni adına ilk defa M.Ö. 6. yüzyıla tarihlenen Pers Kralı Darius’un kitabelerinde rastlanır.

Ve asıl ilginç olan nokta şudur ki, Ermeniler kendilerine hiçbir zaman “Ermeni” dememişler, bilâkis kendilerini “Haiklar” olarak adlandırmışlardır.

Ermeni adı, Ermeniler tarafından sonradan benimsenmiş olup, bu isim aslında coğrafi bir bölgeye işaret etmektedir. Bu bölge, Doğu Anadolu Bölgesi’dir.

Çünkü M.Ö. 3. Binyıla ait Akkad çivi yazılı belgelerinde de Doğu Anadolu bölgesine “Armanu” yada “Armenia” denilmekteydi. Demek oluyor ki, Ermenilerin bu bölgeye gelmesinden yaklaşık 1600 yıl önce de Doğu Anadolu Bölgesi “Armenia” adıyla anılıyordu.

İşte Pers Kralı Darius, hakimiyeti altında bulunan ve muhtemelen batıdan göçmen olarak gelen bu yabancılara “Armenia Bölgesinde oturanlar” anlamına “Ermeniler” ismini vermişti.

Şu hususu da özellikle belirtmek isteriz ki, Ermenilerin, adı geçen bölgede kendilerinden önce oturan Urartularla da herhangi bir akrabalıkları söz konusu değildir. Çünkü Urartuların dili Asyanik kökenli olduğu halde, Ermenilerin dili Hint-Avrupai dillerdendir.


Öyle sanıyoruz ki Ermeniler, M.Ö. 8. yüzyılda vuku bulan Trak göçleri neticesinde Anadolu’ya gelmişler ve iki asır göçebe bir hayat yaşadıktan sonra, Urartu Devletinin yıkılmasını fırsat bilerek gelip onların topraklarına yerleşmişlerdi. O halde Ermenilerin Anadolu’daki tarihleri M.Ö. 6. yüzyıldan daha geriye gitmemektedir. Halbuki, çivi yazılı metinlerden öğrenildiğine göre Türkler, M.Ö. 3. Binyılın sonlarından itibaren Anadolu’da mevcutturlar ve Anadolu’nun kaderinde önemli roller oynamışlardır.

Ermeniler, Pers İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra Büyük İskender’in daha sonra sırasıyla Selevkosların, Romalıların, Bizanslıların, Selçuklu Türklerinin ve nihayet Osmanlı Türklerinin egemenliğinde yaşamışlardır.

Ermeniler, Anadolu’da yaşadıkları uzun zaman içerisinde hiçbir zaman bağımsız olamamışlar, mütemadiyen himaye altında yaşamışlar ve karşılığında da vergi ödemişlerdir. Fakat şurası gerçektir ki, en iyi muameleyi Türklerden görmüşlerdir. Hatta Osmanlı İmparatorluğu döneminde, kendilerine, devletin üst kademelerinde birçok görevler verilmiştir.

Ancak, özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren emperyalist devletlerin teşvik ve tahrikleriyle, memleket içerisinde karışıklıklar çıkarmaya ve devlet için problem olmaya başlamışlardır. Birinci Dünya Savaşı sırasında ise devlet isyan ederek sivil Anadolu halkını katletmeye başlamışlardır. Osmanlı yönetimi de 27 Mayıs 1915 tarihinde çıkarmış olduğu Tehcir Kanunu ile Ermenileri göçe zorlamıştır. Ermeniler, tehcir sırasında Osmanlı ordusunun yüz binlerce Ermeni’ye soykırım uyguladığını iddia etmektedirler. Halbuki, gerçek bunun tamamen aksini ortaya koymaktadır. Özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde yapılan kazılarda çok sayıda toplu mezarlar ortaya çıkarılmıştır ki, Müslüman Türklere ait olan bu mezarlar, Ermenilerin değil Türklerin soykırıma uğradığının en açık delillerindendir. O halde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Sözde Ermeni soykırım iddialarının gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Soykırıma uğrayanlar Ermeniler değil, Türkler olmuştur.

Ekrem Memiş, Sosyal Bilimler Dergisi

Bir Yorum Yazın