Devletimizin idaresini resmen de elime aldığım gibi… Hiç kimsenin devlet imkanlarını, kurumlarını, kuruluşlarını, araçlarını kendi menfaatlerine açıkça ya da sinsice alet etmesine, kullanmasına asla izin vermeyeceğim.
Herkes devletin ve milletin bir memuru, bir hizmetkarı olduğunu bilecek ve sınırını da bilecek. Meşhur olmaya, itibarlı olmaya, sürekli konuşulmaya ve gündemde olmaya çalışanların, devletin kurumlarında yeri olmayacak.
Kimsenin karısının, kızının, erkek evladının, damadının, gelinin ya da başka akrabalarının, devletin kurumlarında dolaşmasına izin vermeyeceğim. Devlet yetkilileri için yapılan toplantılara, sergilere, törenlere bile sadece o devlet yetkilileri katılacaklar. Eşleri bile yanlarında bulunmayacaklar. Bu, cumhurbaşkanı için bile böyle olacak. Devletin işleri ve işlerliği hızlanacak. Masrafları düşürülecek. Kimsenin aile fertlerine araç ve koruma da tahsis edilmeyecek.
Bu uygulamadan rahatsız olanlara “Bas istifanı, özel sektöre geç. Açıkça kendine çalış. Burası milletin ve devletin menfaatine çalışılması gereken bir makam/mevki/rütbe” denilecek.
İltimasa asla meydan verilmeyecek. Kimsenin selamıyla, ricasıyla iş de yapılmayacak.
Şu internet sitesi üzerinden kim kiminle iletişim kuruyor ya da site aslında kimler için ve ne maksatla kullanılıyor? Bu site gerçekten de Türkiye’nin resmi iletişim sitesi mi?
Fahrettin’in karısı neden sitede yok? Niye kapağa/merkeze o da çekilmemiş? Ne güzel reklam imkanı işte, fırsat bulunmuşken karı-koca fırsatı beraberce değerlendirselermiş.
Gizli Ermeni Altun ailesinde kadın-erkek eşitliği mi yok? Bu site neden sadece Altun ailesinin erkek ferdine hizmet ediyor? Kadın ferdi daha önce çok sayıda skandallar ve kamu kurum ve kuruluşlarından üç beş maaş birden almasıyla gündeme geldiği için mi?
Bir iletişim başkanı, falan gününü, filan günü kendi kutlar da kendini kapaktan/manşetten haber mi yapar yoksa devletin en üst seviyedeki yetkililerinin kutlamalarını mı haber yapar?
Normal bir devlette, iletişim başkanı denilen kişi aslında ne iş yapar?
Devletin kurumları, kuruluşları, türlü sahalardaki imkanları, şu yetkilinin, bu yetkilinin kendine kullandığı imkanlara dönüşüyor. Yetmiyor her yerde bir de bunların karıları, kızları, erkek çocukları da devlete yük oluyor. Devlet, kağnı hızıyla işliyor hatta işlemiyor bunlar yüzünden…
Biri de işini düzgün yapsa, şahsi menfaat peşinde koşmasa, şaşarız zaten.
Koca ülkenin kimlerin elinde olduğuna bakın. On milyonlarca Türkiyeli devasa sorunlarla uğraşıyorken, şunların neyin peşinde koştuğuna bir bakın.
Tayyip “Horozun çok olduğu yerde sabah olmazmış derler” demiş. Baktım atasözü ve deyimler sözlüğüne, böyle bir deyim yok. Yakın bir tane var ve “Her kafadan ayrı bir ses çıkarsa, orada karar almak zorlaşır” manasınaymış.
Ülkede şu andaki vaziyeti mi kastediyor acaba? Memlekette iletişim başkanı bile kendi kafasına göre takılıyor. Her şeyi boş vermiş de kendini gündemde tutmanın, itibarlı göstermenin mücadelesini veriyor. Resmen devletin üst yetkilileri olan diğer kişiler, her konuda başka başka niyetlerle hamleler ve konuşmalar yapıyorlar. Kimin kime çalıştığı bile karmakarışık bir hal almış. Ülkede altı tane cumhurbaşkanı olsa, o bile ehven-i şer olur. Şu anda memlekette gerçek bir cumhurbaşkanı var mı, kaç tane cumhurbaşkanı gibi davranan yetkili var, tartışma konusu…
Hulusi ayrı kafada, memleketin reisi gibi davranıyor. Soysuz yine öyle… Hakan Fidan zaten yıllardır öyle… Bohçalı zaten ülkenin tek gerçek cumhurbaşkanı gibi davranmaya yıllardır devam ediyor. Onun çetesinde bulunan birkaç kişi de CB gibi takılıyor. Emine Erdoğan, hiçbir vasfı ve yetkisi olmadığı halde, istediği her yerde boy gösteriyor ve çıkıp nutuk atıyor. Bir kişi de “Bu kadın neci, hangi resmi sıfatla ve yetkiyle konuşuyor” diye sorun etmiyor. Basın ve medya bile bundan rahatsız değil.
MİT’in içinde, ordunun içinde, memleketi elinde oynattığını zan edenler var. Erkhov mudur Yerhov mudur, o pislik herif bile memleketin CB gibi takılıyor. Sanki Putin’in emriyle Türkiye’nin CB olarak atanmış gibi havaları var. Kaç tane ülkenin büyük elçisi zaten Türkiye’de bir CB falan tanımıyor, takmıyor. Emirler yağdırıyorlar. Mevzu böyle uzayıp gidiyor.
Horoz bir tane değil, bin tane…
Bütün bunlar yetmezmiz gibi, kendi de zaten her gün başka makamdan/notadan ötüyor. Ne dediği, ne yapmak istediği, ne yapacağı karmakarışık ve kimse artık onu takmıyor.
En komiği de şu ki birileri her gün çıkıp kurtuluş savaşından, kuvayı milliyeden, cumhuriyetten, sözde kurtarıcı Adıtürk’ten, sözde anayasal düzenden, sözde hukukun üstünlüğünden ve bağımsızlığından, şundan bundan üfleyip duruyor.
Ülke elden gitmiş, üstüne de bir asırdan fazla zaman geçmiş. Şöyle her yerleri eş zamanlı olarak yıkıp yeniden tesis/bina etmeden de bu kepazelik düzelmez.
Tek yol var, ordu millet el ele, gerçekten hür Türkiye…
Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi
Yapmak istedikleri zaman, ışık hızında iş yapabiliyorlar. Devlet başkanı edası ile çekilmiş ve özenle seçilerek sitede manşete konulmuş o fotoğrafını hemen değiştirmişler.
Bütün dünya biliyor ki Türkiye’yi Ankara yönetmediği gibi, TSK’yi de komuta kademesi yönetmiyor.
Birileri tiyatrolarla, danışıklı dövüşlerle vaziyeti idare etmeye çalışırken, İstanbul sadece Türkiye’ye değil, dünyaya yön vermeye devam ediyor. Üstelik ordusu da onunla birlikte hareket ediyor.
Hain Ankara hükumeti, İstanbul’un izin vermediği hangi askeri operasyonu yapabildi? Kaç kere dünyanın gözleri önünde rezil oldu. Kaç milletler arası meselede R yaptı. En son Yunanistanla da danışıklı dövüştüğü ispatla gözler önüne serildi.
Türkiye’de iş nerelere gelmiş, atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş, şu heriflerin ellerinde hiçbir şey kalmamış. Şu şartlarca anca danışıklı dövüştükleri Ümit Özdağ’a, Kemal Kılıçtaroğlu’na ve benzerlerine atar yapabiliyorlar. Bunu yaparak bu hallerden çıkabileceklerini, İstanbul’u ve TSK’yi ezebileceklerini umuyorlar. Dünyadaki tarafların bu basit oyunlara kanacağını zan ediyorlar.
Bunlar zaten bitmiş, bu iş de zaten bitmiş ve bu vaziyeti dünyadaki bütün taraflar net şekilde görüyorlar.
Bizim danışıklı dövüşlerle oyalanmaya vaktimiz yok. Şu herifleri kaale aldığımız da yok. Lüzumsuz ve faydasız işlerle zaman harcamak isteyen taraflar şu orta oyunlarıyla zaman kaybetmeye devam etsinler.
Türk düşmanı ve sömürgeci malum devletlerin, kendi başına yemeğini bile yiyemez haldeki Bohçalı üzerinden yönettiği bir Türkiye’de yaşamak istemiyorsanız…
Kasıtlı olarak fakirliğin, acıların, zulümlerin, sömürünün, peşkeşin, devasa sorunların içinde tutulan bir Türkiye’de yaşamak istemiyorsanız…
Bohçalı ve çetesinin, Ümit Özdağ ve çetesi ile restleşmesi bir orta oyunundan, bir danışıklı sövüşten ve dövüşten ibaret.
Bohçalı gibi Ümit’in de Mossad ile arası çok iyi. Aynı ihanetlerin, aynı kara para işlerinin içindeler. Bazı zamanlarda Bohçalının yardımına Ümit koşuyor ve bağlantılarını kullanıyor. Sorunları çözüyor, işleri hızlandırıyor.
Ümit, Soysuzla da danışıklı dövüştü. Ümit’in Adnancılarla, Haberal’la ve ne kadar Türk/İslam düşmanı varsa neredeyse hepsiyle arası iyi.
Zaman zaman PKK’ye de haberler gönderiyor. “Siz şöyle yapın, biz de peşinden böyle yapalım” diyerek danışıklı dövüşler sergiliyorlar. Perinçekle de arası iyi. Ümit’in de Perinçek’in de Fransa ile araları iyi.
Sistem hep bildiğiniz gibi… Seksen milyon insanı toptan ahmak zan ediyorlar.
Görüyorsunuz, Ümit herkese güya atar yapıyor, sıra bana gelince susup kaçıyor. Damarına basa basa mindere çeksem de gelemiyor.
Bunun babası da böyleydi, büyük haindi ve kendi iç çatışmaları nedeniyle ta Japonya’ya sürülmüştü. Türk rolü oynayan hain Ümit de Japonya da doğmuştu.
Devlet Bohçalı:
“Tüm FETÖ’cüler partimize karşı algı operasyonları kanalıyla yeni bir kalkışma başlattılar. Cinayetin gölgesi MHP’ye düşürülmeye çalışıldı; hiç kimse aklından çıkarmasın kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz.”
Bohçalıya bu ilaçtan verin. Hezeyanları, iftiraları, yalanları, hakaretleri geçmez, bitmez ama korkudan titremesi belki durur. Belki biraz olsun sakinleşir de bu kadar düşük/devrik cümlelerle, bu kadar önü sonu hesap edilmemiş cümlelerle atar yapmaya çalışmaktan ve kendini rezil edip durmaktan vazgeçer.
Korku, insanlara çok büyük hatalar yaptırıyor. Herkes fark etmiştir ki son konuşmasında mantık yok, hukuk yok, gerçeklik yok ama korku çok.