(Bu yayın, Mehmet Fahri Sertkaya’nın sosyal medya uygulamasında bir takipçisi ile yazışmasının tek taraflı olarak yayınlanmış halidir)

Akademi Dergisi takipçisi: – Selâm aleyküm. Abi talebeliğe ilk başladığım 1997 senesinden beri aklımda bi soru işareti gezip duruyor. Ben cevap bulamadım. Şöyle ki kursa ilk başladığımda dini eğitimde zaten belli bir noktada idim. Dolayısıyla girdiğimden itibaren hep namaz kıldıran ve etrafa dini merasimlere giden bir talebe idim. Birgün talebey namaz kıldırırken 1 ve 2. Rekatlerde duha süresini ve lehep suresini okudum. Hoca çok kızdı bana. Ben de şok oldum. Ben neden diye sorunca “ozaman ki baştakinin” “kesinlikle namazlarda okunmasını yasakladığı iki sureyi sen aynı namazda peşpeşe okudun” dedi. Bir de hatırlarsınız bizim talebelik döneminde vitir namazında: inşirah , lehep, ve ihlas okumamız söylenmişti. Sonradan lehep suresi yerine başka birşey okuyun dendi. Bunların aslı astarı nedir hocam? Bize yanlış anlatılan illaki birşeyler var bugüne kadar. Bu konuya da bi zaman bulup temas ederseniz sevinirim.
Mehmet Fahri Sertkaya: V.a.s. Dar vakitte şu özet malumatı vereyim. “Namazlarda şu sure, bu sure, falan ayet-i kerime okunmaz” diyen kişi ve bu gibi yasaklamalar yapan kişi İslam dininden çıkar. Hiçbir gerçek İslam alimi böyle ayarsız ve sonu uçurum olan bir fetva vermedi, vermez. Bahsettiğin İslam/ilim dışı yasaklara ve yorumlara, talebelik zamanımda ben de denk geldim. Kriptolardan hoca ve idareci yapılanlar, tabiri caize boş tenekeler. Nadiren dolu dolu bir şeyler bilenleri çıkıyor. Kemal Kacar da gerçek üstazımızın damadı değildi. Gösterilmek istendiği gibi yüksek ilim ve maneviyat sahibi bir kişi de değildi. Kemal Kacar, kara paracı Sabetaycı bir gizli Yahudiydi, Müslüman değildi. O, başka art niyetlerle bir yasaklama getirmeye çalışmıştır. Kendilerine zarar verdiğini düşünmüştür. Bazı virdlerin ve hatta salavatların müsaade ile okutulmasında bile art niyet var. Çarpılmak istemiyorlar.


Mehmet Fahri Sertkaya: Şu geçmişteki yazışmayı paylaşmakta fayda var.
Rüyalarda nasıl ki kişi başkasını temsilen kendini görebiliyor… Başkasını temsilen üçüncü bir şahsı görebiliyor… Nasıl ki daha böyle değişik değişik haller var, işte onların benzerleri metafizik görüş kısmında da var.
Kişiye metafizik görüş kısmında da bazı kişiler temsili olarak gösteriliyorlar. Ve ben bunu birkaç sene önce bilmiyordum. Ben Fatih’in sahte Fatih olduğunu da birkaç sene önce bilmiyordum.
Ve ben on seneden fazla süredir, hangi hususta yanıldığımı anlamışsam, ne kadar büyük sarsılsam da anında o yanılgıdan döndüm, dönüyorum. “Yanıldım, hata ettim” demekten de hiç çekinmedim.
Şu anda bile çok yüksek sayıda müslüman kişi tarihteki sahte kahramanları, salih rüyalarında görüyorlar. İyi kişiler olarak görüyorlar. Çünkü onları öyle bilip kabullenmişler. O rüyaları tabir ediyorlar, isabetli de çıkıyorlar. Salih rüyalarda bile böyle bir rahmet var, hikmet var. Bir anda herkese öyle sahte kahramanların ve sahte alimlerin gerçek yüzleri gösterilse, hem herkes peş peşe, peş peşe sarsılır, çok kötü haller yaşar. Çok büyük manevi tehlikelere düşer. Neye uğradığını şaşırır. Hem de şu imtihan dünyasında, herkes uğraşmadan, mücadele etmeden, çile çekmeden sahtekarları, münafıkları, casusları bilmiş olur ki bu, imtihana aykırı.
Böyle türlü yanları ve hikmetleri olduğu için, salih ve saliha kişilere bile her şey öyle hemen gösterilmiyor. Gayret lazım, dikkat lazım, araştırmak lazım, soruşturmak lazım, tefekkür lazım, çilesini ve sarsıntısını yaşamak lazım ki bütün bunların karşılıkları var, dünyada ve ahirette… Bunun için, imtihanlar için şu çöplük gibi dünyadayız.
Bütün bunların yanında, bir de şu yönü var. Gerçek yüzünü çoktandır bildiğim ama yazmadığım çok kişiler de var. Çok hadiseler de var. Bunlar konu olsa, ille de bir şeyler söylemek zorundaysam, toplum nasıl biliyorsa, ben de onu söylüyorum. Vakti gelene kadar böyle yapıyorum.
Çünkü birden sarsıcı gerçekleri söylersem, konunun muhatapları fazlasıyla sarsılarak nefsi, öfkeli tavırlar sergileyebilirler ve manevi tehlikelere düşebilirler. Çoğunlukla da düşüyorlar. İnsanların ezberlerini bozmak, bunca yalanların ve oyunların arasında sarsıcı gerçekleri anlatmak ve hakim kılmak, öyle kolay değil.
On seneden fazla süredir evvela Türkiye’de, devamında dünya genelinde, binlerce mühim meselede zaten ezberleri bozdum. Bu, imkansızdı. Lakin sebeplere uymak, gerektiğinde ilm-i siyasete riayet etmek de şart.
Şimdi isteyen istediğini düşünsün.
Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi