Duhan sendromu


Yakında yeni bir sendrom uydurmak zorunda kalacaklar gibi görünüyor. İsmini ben vermek isterim. “Duhan sendromu” denilsin.

Hem “Vuhan”a zihinler alışık ve “Duhan” da ona benziyor. Çok büyük kalabalıklara yutturması kolay olur.

G20 toplantısında peş peşe açıklamalar yaparak “Yeni bir korona tiyatrosu sergileyeceğiz, herkes hazır olsun” mesajlarını, anlamak isteyenlere, üstü kapalı şekilde vermişlerdi. Bunca zaman geçti, hareket yok. Ne oldu acaba, tutmadı mı o iş. Yine bir sert kayaya mı çarptılar acaba… Bu nasıl bir pandemiyse, istediklerinde bitiyor, istediklerinde başlıyor. İstediklerinde ötelenebiliyor.

Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir şey yok, güya Çin koronadan kırılıyor. Buna bile inanmamız isteniyor. Artık iyice ayardan çıktılar, mantık da kalmadı.

Kara parasızlık mı bu hallerine sebep olan şey?

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Ne olacak böyle…


İşte bir tane daha…

Rusların, “Amiral Kuznetsov” isimli uçak gemisi, Murmansk’ta demirliyken alev almış.

Açığa gidiyorlar, yanıyorlar, patlıyorlar, batıyorlar… Limana çekiyorlar, yine yanıyorlar. Üstelik limana bakıma alınmasından sonra kısa sürede ikinci kere yangın çıkmış.

Böyle giderse Rusya’nın, ABD’nin, İngiltere’nin, Fransa’nın, Yunanistan’ın, İsrail’in ve İstanbul karşısında inatlaşan benzerlerinin, donanmaları da kalmayacak.

Son iki ay içinde bile ne çok uçak gemisi, denizaltı, kuru yük gemisi kazaları yaşandı. Belki de okyanusun bir yerlerinde patlayan, dibe vuran ve haber yapılmayan gemiler ve denizaltılar da vardır.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Yine karanlık işler peşindeler

Koca Afganistan’ı, İngilizlerin ve Amerikalıların tesis ettiği Taliban isimli ve sözde İslami terör örgütünün eline bıraktılar…

Onlarca Ankebut Ağı ülkesi, peş peşe o terör örgütünü meşru hükumet olarak kabul etmeye teşebbüs ettiler. İstanbul engeline çarptılar.

Üzerine geçen sürede yine de meşru hükumet gibi temaslar kurdular, beraberce her türlü insan ve organ kaçakçılığını ve terör işlerini yaptılar, yapıyorlar.

Şimdi ise… Taliban kızların üniversitede okumasına yasak getirdi diye, iyi polisi oynuyorlar. Taliban da kötü polis oluyor. Yine ekranlara oynuyorlar ama bu defa maksatları ne?

Afganistan’da ölenler, kaçırılanlar, fuhuş mafyalarına satılanlar, ayinlerde kurban edilenler, soyulanlar, organları için parçalananlar ne oluyor?

Mevlüt ya da Abraham Kalın ya da dünyadaki benzerleri, bu konularda da konuşabilirler mi?

Londra ya da Tel Aviv, izin mi vermiyor? Oradan bakınca, seksen milyon insanın tamamı ahmak gibi mi duruyor? Yoksa şu gölgesinden korkan hainler, ne halt etmek peşindeler?

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Bazı meselelere izahlar…

(Bu yayın, Mehmet Fahri Sertkaya’nın sosyal medya uygulamasında bir takipçisi ile yazışmasının tek taraflı olarak yayınlanmış halidir)

Akademi Dergisi takipçisi: – Selâm aleyküm. Abi talebeliğe ilk başladığım 1997 senesinden beri aklımda bi soru işareti gezip duruyor. Ben cevap bulamadım. Şöyle ki kursa ilk başladığımda dini eğitimde zaten belli bir noktada idim. Dolayısıyla girdiğimden itibaren hep namaz kıldıran ve etrafa dini merasimlere giden bir talebe idim. Birgün talebey namaz kıldırırken 1 ve 2. Rekatlerde duha süresini ve lehep suresini okudum. Hoca çok kızdı bana. Ben de şok oldum. Ben neden diye sorunca “ozaman ki baştakinin” “kesinlikle namazlarda okunmasını yasakladığı iki sureyi sen aynı namazda peşpeşe okudun” dedi. Bir de hatırlarsınız bizim talebelik döneminde vitir namazında: inşirah , lehep, ve ihlas okumamız söylenmişti. Sonradan lehep suresi yerine başka birşey okuyun dendi. Bunların aslı astarı nedir hocam? Bize yanlış anlatılan illaki birşeyler var bugüne kadar. Bu konuya da bi zaman bulup temas ederseniz sevinirim.

Mehmet Fahri Sertkaya: V.a.s. Dar vakitte şu özet malumatı vereyim. “Namazlarda şu sure, bu sure, falan ayet-i kerime okunmaz” diyen kişi ve bu gibi yasaklamalar yapan kişi İslam dininden çıkar. Hiçbir gerçek İslam alimi böyle ayarsız ve sonu uçurum olan bir fetva vermedi, vermez. Bahsettiğin İslam/ilim dışı yasaklara ve yorumlara, talebelik zamanımda ben de denk geldim. Kriptolardan hoca ve idareci yapılanlar, tabiri caize boş tenekeler. Nadiren dolu dolu bir şeyler bilenleri çıkıyor. Kemal Kacar da gerçek üstazımızın damadı değildi. Gösterilmek istendiği gibi yüksek ilim ve maneviyat sahibi bir kişi de değildi. Kemal Kacar, kara paracı Sabetaycı bir gizli Yahudiydi, Müslüman değildi. O, başka art niyetlerle bir yasaklama getirmeye çalışmıştır. Kendilerine zarar verdiğini düşünmüştür. Bazı virdlerin ve hatta salavatların müsaade ile okutulmasında bile art niyet var. Çarpılmak istemiyorlar.

Mehmet Fahri Sertkaya: Şu geçmişteki yazışmayı paylaşmakta fayda var.

Rüyalarda nasıl ki kişi başkasını temsilen kendini görebiliyor… Başkasını temsilen üçüncü bir şahsı görebiliyor… Nasıl ki daha böyle değişik değişik haller var, işte onların benzerleri metafizik görüş kısmında da var.

Kişiye metafizik görüş kısmında da bazı kişiler temsili olarak gösteriliyorlar. Ve ben bunu birkaç sene önce bilmiyordum. Ben Fatih’in sahte Fatih olduğunu da birkaç sene önce bilmiyordum.

Ve ben on seneden fazla süredir, hangi hususta yanıldığımı anlamışsam, ne kadar büyük sarsılsam da anında o yanılgıdan döndüm, dönüyorum. “Yanıldım, hata ettim” demekten de hiç çekinmedim.

Şu anda bile çok yüksek sayıda müslüman kişi tarihteki sahte kahramanları, salih rüyalarında görüyorlar. İyi kişiler olarak görüyorlar. Çünkü onları öyle bilip kabullenmişler. O rüyaları tabir ediyorlar, isabetli de çıkıyorlar. Salih rüyalarda bile böyle bir rahmet var, hikmet var. Bir anda herkese öyle sahte kahramanların ve sahte alimlerin gerçek yüzleri gösterilse, hem herkes peş peşe, peş peşe sarsılır, çok kötü haller yaşar. Çok büyük manevi tehlikelere düşer. Neye uğradığını şaşırır. Hem de şu imtihan dünyasında, herkes uğraşmadan, mücadele etmeden, çile çekmeden sahtekarları, münafıkları, casusları bilmiş olur ki bu, imtihana aykırı.

Böyle türlü yanları ve hikmetleri olduğu için, salih ve saliha kişilere bile her şey öyle hemen gösterilmiyor. Gayret lazım, dikkat lazım, araştırmak lazım, soruşturmak lazım, tefekkür lazım, çilesini ve sarsıntısını yaşamak lazım ki bütün bunların karşılıkları var, dünyada ve ahirette… Bunun için, imtihanlar için şu çöplük gibi dünyadayız.

Bütün bunların yanında, bir de şu yönü var. Gerçek yüzünü çoktandır bildiğim ama yazmadığım çok kişiler de var. Çok hadiseler de var. Bunlar konu olsa, ille de bir şeyler söylemek zorundaysam, toplum nasıl biliyorsa, ben de onu söylüyorum. Vakti gelene kadar böyle yapıyorum.

Çünkü birden sarsıcı gerçekleri söylersem, konunun muhatapları fazlasıyla sarsılarak nefsi, öfkeli tavırlar sergileyebilirler ve manevi tehlikelere düşebilirler. Çoğunlukla da düşüyorlar. İnsanların ezberlerini bozmak, bunca yalanların ve oyunların arasında sarsıcı gerçekleri anlatmak ve hakim kılmak, öyle kolay değil.

On seneden fazla süredir evvela Türkiye’de, devamında dünya genelinde, binlerce mühim meselede zaten ezberleri bozdum. Bu, imkansızdı. Lakin sebeplere uymak, gerektiğinde ilm-i siyasete riayet etmek de şart.

Şimdi isteyen istediğini düşünsün.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Bende geri vites yapmak yok


Bu iş buradan dönmeyecek ve sonuna kadar gidilecek. Mühlet zamanı, nasihat zamanı bitti.

Hatırlayanlar olacaktır. Yıllar önce Facebook’ta uzun süre bir kapak fotoğrafı kullanmıştım. Üzerinde “Vur dediler vurdum. Sus dediler sustum. Yık deselerdi canınıza okurdum” yazıyordu. İşte o günler geldi.

Diğer bir kapak resminde “Sanmayın ki bu kadar ihaneti öylece izliyoruz. Elimiz tetikte, vaktin gelmesini bekliyoruz” yazıyordu. O günler de geldi.

Şu anda bile çok büyük hadiseler/gelişmeler oluyor hem Türkiye’de hem de dünya genelinde… Arkasından daha da daha da büyük hadiseler olacak.

İngiltere, mani olunamaz şekilde devasa bir kaosa sürükleniyor. Rusya daha şimdiden bataklık gibi… ABD daha da kötü. Sanki dünya durmuş, kilitlenmiş, batmış gibi…

“İlk nereyi feda etsek” diyorlar. Koca koca dünyalı ve uzaylı yetkili adamlar arasında oturup ağlaşanlar, yaşananlara hala inanamayanlar var ama bunlar bile iyi günleri… Hep taşınmalar var, uzaylı türler taşınıyorlar. Buradan açıkça anlatmadığım çok şeyler var. ABD’deki son depremin arka planını bile anlatmadım. Daha yüzlerce meseleyi de anlatmadım.

Herkes canına, ailesine, malına, parasına, sermayesine sahip çıksın. Hiç kimse Ankebut Ağı için, İblis için, Deccal için hiç yere ölüp cehenneme gitmesin. O paralarla hem temiz işler yapacaklar hem de hiç sorun yaşamadan büyük ve sürekli kazançlar elde edecekler.

Hala yanlış safta duran bütün tanıdıklarınızla vedalaşın.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi