Nefesini keseceğim


Kapalı spor salonlarına hatta bazı yerlerde bahçeli ve büyük okul binalarına ya da bahçeli ve büyük depolara kadar çok yerler, çok kısa sürede ve çok az masrafla gözaltı merkezlerine çevrilecek.

Gözaltı süresi altı aya, ek uzatma ile 9 aya çıkartılacak. Yine de kapalı mekanlar yeterli olmazsa, mevsim kış olsa bile üstü açık stadyumlar da gözaltı merkezleri olarak kullanılacak. Kızılay’ın elindeki en basit ve ucuz çadırlar buralara çekilecek.

Gözaltındaki şüphelilere devletin fazlaca masraf yapmasına asla izin verilmeyecek. Her gün bir yarım ekmek ve yanına ucuz bir katık verilecek. Sular da çeşmeden ve sınırsız içilebilecek. Kimseye yatak, yorgan, battaniye, nevresim, yastık, temizlik malzemesi, ek gıda malzemesi ve meşrubat/çay gibi şeyler verilmeyecek.

Gözaltının hemen ardından bir kere aile yakınları ziyarete gelebilecek ve temel ihtiyaç olan (elbise, çamaşır, temizlik malzemeleri gibi) şeyleri verebilecekler. Sonra bir buçuk ayda bir 15’şer dakikalık ziyaretler yapılabilecek. Bunlar da açık görüş değil, kapalı görüş usulüyle olacak.

Bu memlekette Türke ihanet edenin, Londra’ya, ABD’ye, Rusya’ya, Çin’e, Araplara çalışanların nefesini keseceğim. Babamın oğlu olsa bile… Onlara bu ülkede nefes almak da bu ülkede gıdalanmak da haram ama yargılama safahatı bitene kadar ölmelerine de izin vermeyeceğim.

Devlet memurları ve memureleri arasından bunları kollamaya, kuralların dışına çıkmaya cesaret edebilen herkes de “vatan hainlerine yardım ve yataklık” suçlamasıyla ve yine özel mahkemelerde yargılanacaklar. Bu kişiler de idam edilecekler.

Ceza evlerinin boşalması için Türkiye’de bir genel af da çıkartmayacağım. Ben, o ceza evlerinin gerçekte ne olduklarını, içlerinde kimlerin dolu olduğunu, vakti gelince milletime canlı yayınlarda çok güzel anlatacağım. O insan şeytanlarını (arada çok çok az sayıdaki istisnaları tenzih ederim) dışarı bırakmayacağım. Kimsenin canını yakmalarına, devlet ve millete yeniden zararlar vermelerine meydan vermeyeceğim. Ceza evleri zaten Türklerle değil, kriptolarla dolu.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Bir Yorum Yazın