Sağlık sistemi ve hastaneler üzerinden yapılan uyuşturucu ve organ kaçakçılığı

(Bu yayın, Mehmet Fahri Sertkaya’nın sosyal medya uygulamasında bir takipçisi ile yazışmasının tek taraflı olarak yayınlanmış halidir)

Akademi Dergisi takipçisi: – Az evvel biraderimle konustum. Almanya’daki Vikz Sterbefonds isimli (cemaatimizin) cenaz fonundan cikacakti. Zamaninda hatta ben ona bu fona gecmesini söylemistim. Bundan yaklasik 2 sene evvel tasindi ve adres degiskligi icin e-Mail yazdi ama bugüne kadar adres degistirilmemis. e-Mail olarak da adresin degismesini defalrca talep etmis, hatta telefon acmis ve azarlanmis, bu hat acil durumlar icin, mesgul edemezsin demisler. Simdi de yazili bir sekilde sözlesmenin sene sonunda sonlandirlmasini beyan etmis ama bugüne kadar yazili bir onay almamis ve gecenlerde yine telefon acmis, mektup ulasti mi diye sormak icin. Mektup elimize ulasmadi demisler, halbu ki elinde mketubun teslim edildigine dair belge var posta dairesinin. Telefon actiginda adresini de sormus, hala eski adresi sistemde. Bunca zaman degisikli yapilmamis.



Mehmet Fahri Sertkaya: Yurt dışından cenazeleri TR’ye getirirken uyuşturucu kaçakçılığı yapıyorlar. Organ ve daha başka şeyler de kaçırıyorlar. Zaten devletin memuruna maaş veremez halde olduğu şu son zamanlarda, ambulans uçak ve helikopterlerin sık sık başka ülkelerdeki gurbetçi Türkleri buraya getirmesi de oyun… Hastalar burada daha iyi hizmet almıyorlar. O seferler sırasında da devlet gücüyle, bakanların ve Tayyip’in, sözde muhalefet liderlerinin bile içinde olduğu bir sistemle, kara para işleri yapılıyor. Hal böyle olunca, resmi işlemlerin pek çoğu onların sistemine yarayacak şekilde düzenleniyor ya da insanlar böyle oyalanıyor.

Merak edenler vardır, yazayım. Bu gibi işlerde sadece Türkiye tarafı hükumet mensupları ve devlet yetkilileriyle dolu değil… Almanya tarafı da hükumet mensupları ve devlet yetkilileriyle dolu… Ambulans uçak ve helikopterle gidilip gelinen diğer devletler de öyle… Böyle işler, devlet sistemleri ele geçirilmeden ya da sadece bir tarafta ele geçirilerek asla yapılamaz.

Böyle işlerde bir aksaklık çıksa, yakalanacak olsa, hemen devlet yetkilileri devreye giriyorlar ve kapatıyorlar bu insanlık dışı suçların üzerini… Malum basın ve medya da zaten suç ortakları, pay da alıyorlar ve onlar da hep kara para işlerindeler. Dolayısıyla haber de yapılmıyor.

Bana inanmayanlar, Almanya’da hükumet üyelerine sorsunlar, onlar çok daha detaylı anlatırlar bu pis işlerin nasıl döndüğünü… Yalanlayıp red ederlerse, ben de anlatırım.

Siz ne zan ediyordunuz. AKPKK bu kadar seçimi ve referandumu büyük, çok büyük hilelerle çalarken sadece danışıklı dövüşen muhalefetin mi sustuğunu düşünüyordunuz. Beraber paslaşıyor olmasalar onca batı ülkesi, o seçimlerin ve referandumların hiçbirinin sonuçlarını tanımazlardı. İsteseler AKPKK’yi bin kere devirirler, yıkarlardı.

Şu sözde Türk Devletleri Teşkilatı ve bilmem ne geçitleri de hep batı dünyası ve İsrail namına kara para işleri yapabilmek, bu işleri artırmak ve kolaylaştırmak için… Doğu ülkelerindeki hükumetlerin ve gizli servislerin kara para işleri de artmış olacağı için, onlarda da beklenen tepki yok. Zaten sözde Türk teşkilatının hiçbir kısmında bir tek gerçek Türk olmadığını da biliyorlar.

Türkiye’de poliklinik ve güzellik merkezleri de büyük çoğunlukla gizli Ermenilerin elinde… Oralardan da fuhuş, uyuşturucu ve organ kaçakçılığı işlerini “organize” halde yapıyorlar.

Bir safhaya gelince işi gizli Ermeni Emine Erdoğan’ın sahipleri arasında göründüğü hastahane zincirlerine paslıyorlar. O hastahaneleri ve bu konuları yıllar önce yazmıştım. Emine görünürde sahip, asıl sahip İçimizdeki Ermenistan… Gizli Ermeni Sağlık bakanı Fahrettin Koca’nın da bu işlerin içinde olduğunu yıllardır yazdım.

Sonra devletin ceza evinde on buçuk ay yattım, onlarca duruşmaya çıktım. Biri bile bana bu yazıları mevzu etmedi. Ben mevzu ettim Muğla mahkemesinde ve “AKPKK bir siyasi parti değil, organize suç, terör ve ihanet örgütüdür. Tayyip Erdoğan da bu milletler arası örgütün Türkiye ayağında kullanılan bir kişidir. Uyuşturucu, insan, silah, organ kaçakçılıkları yapılmaktadır. Bu konularda her türlü şüpheden uzak somut delillerim vardır ve en geç iki gün içinde bunların mahkemenize teslim edilmesini sağlayabilirim” dedim.

Bu ifadeler ortalığı karıştırdı. Devletin resmi evraklarına, arşivine de girdi. Orada işte sözü Aydın Doğan’a ve çetesine de getirdim. Daha ben içeriden çıkmadan darmadağın oldular. Tek seferde 45 kişinin işine son verdiler. Aydın Doğan’ın da bir yanı gizli Ermeni… O da sahip gösterilen kişilerden biri. Gerçek sahip değildi. Sonra onun sahipliğinde gösterilen çok sayıda dev basın ve medya kuruluşu, komik bir rakamla, aniden Demirören’e güya satıldı. Ortada gerçek bir satış bile yoktu ve görünür sahip değiştirildi. Hukuki sıkıntılardan çok çekinildi. Sistem kendince tedbirler almaya başladı. Demirören de gizli Ermeni… Ayşe Arman Dorman da oradan sonra tamamen bitti ve geri çekildi. Ve daha anlatmakla bitmez meseleler, dengeler, mücadeleler…

Hakim benden delillerimi istemek zorundaydı. “Getir” demek zorundaydı. Bunun yerine sinir krizi geçirdi Fatih Erdemir isimli sözde hakim. Kürsüyü tokatladı durdu. Bana hakaretler savurdu, iş tehdide bile vardı. Kızmam, sinirlenmem, istedikleri halleri sergilemem gerekiyordu, ben sakin kaldıkça ve defalarca sakince “Sizden davacı olacağım hakim bey” dedikçe iyice krize girdi. “Ben iddialarda bulunuyorum, delillerim olduğunu söylüyorum. Savunmama izin vermek, beni dinlemek, delillerimi sormak zorundasınız” dediğimde zorla da olsa biraz sakinleştirdi kendini. Artık işin kontrolünden çıktığını kabullendi. O ana kadar da türlü taktikleri zaten denedi, bitirdi. Ben de istediğim ifadeleri/cümleleri nihayet, içeri girdikten yaklaşık yedi sekiz ay sonra zapta geçirebildim.

Sonra sistem çalıştı, hiç delil sorulmayan ben kendimi Erenköy hastahanesinde buldum. Çok kısa sürede oldu bu, sadece birkaç gün sürdü… Çünkü iki güne bile sadece Türkiye değil, dünya karışabilirdi. Aklım başımda mı değil mi diye müşahadeye götürüldüğüm hastahanede 21 günlük kanuni süre doldu. Bu süre içinde ne doktor var, ne muayane var, ne tetkik var, ne yazdıklarımı sorabilen var, ne delil isteyen var. Kaldı ki ben hastahaneye yazılarla alakalı değil, bir kadının iftiralara dayanarak yaptığı şikayet kapsamında sevk edildim ama bana o konuya dair sadece bir soru bile sorulmadı, sorulamadı.

Bir iki kere kısa süreliğine doktor denilenleri görünce “Ben size bu yazdıklarımın delillerini getireyim mi?” dedim. Beş kişilerdi, sözde kurul yapıyorlardı da anca görebildim onları… Biri bile “getir” demedi, diyemedi. Hepsi kriptoydu. İsimleri ve soy isimlerini şimdi siz görseniz siz de anında tanırsınız onları… Hakan isimli bir kriptoya “Siz Sabetaycı mısınız” diye sordum bir anda, iki saniye yutkundu ve sonra “Ne dediğinizi anlamıyorum” dedi.

Neticede “akıl sağlığı yerinde değildir” raporu da veremediler. Beni bırakmaları lazım, tekrar cezaevine dönmem ve davaların kaldığı yerden devam etmesi, ifadelerimin dikkate alınması, delillerimin istenmesi ve devamında dünyadaki kanlı ve kara sistemin yıkılması lazım.

Şimdi sistemin Türkiye ayağındakileri muhafaza edebilecek bir ABD, bir İngiltere, bir İsrail, bir Rusya, bir Almanya ve bir Çin yok. Hepsi de çoktan çöktüler.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Bir Yorum Yazın