Zihniyet değişmeli…
Bunlar, çok yanlış olan iş yapma usulleri…
Ben bu işleri böyle yapmazdım
Önce dev gibi bir deniz platformu yapardım. En az 2×1 km ölçülerinde dümdüz, sapasağlam bir platform olurdu bu… Mümkün oluyorsa 2×3 km ölçülerinde de yapardım.
Platforma para gömmekten hiç çekinmezdim.
Platformun üzerinde sök-tak sistemiyle kısa sürede imalathaneler kurmak ve istendiğinde sökmek mümkün olurdu. Bunun türlü yolları var. Belli ölçüde bir platformun üst yüzeyine geçmeli ya da vidalamalı yuvalar koydururdum.
İstediğimde hazır duvarları kısa sürede getirtir ve hiç kaynak, taşlama, betonlama, sıvama, kaplama işleri olmadan yerlerine montajlatırdım. İstediğimde binaların sayılarını, yüksekliklerini ya da genişliklerini değiştirebileceğim, lego benzeri bir sistem olurdu bu…
Platform üzerindeki binaların, imalathane kısımlarının çatılarında, gün ışığını içeri aktaran ama soğuğu ve sıcağı pek geçirmeyen sistemler de olurdu.
Sonra koca koca makineleri, imalat bantlarını ve hatta vinçleri bile bu binaların içine yine kaynaksız ve kolayca, sök-tak sistemiyle sabitlerdim.
Sonra da platformu, çalışma bölgesine götürürdüm. Nerede çok büyük bir çalışma yapılacaksa, büyük limanlar, büyük dalga kıranlar, büyük iskeleler, büyük çapta deniz doldurma işleri, suni ada yapma işleri ve benzeri işler yapılacaksa, istediğim zaman platformu oraya deniz yoluyla ve bedavaya yakın bir maliyetle götürürdüm.
Bedavaya yakın dedim, çünkü bu kadar büyük platform yapınca dört bir yanına büyük rüzgar türbinleri yerleştirirdim. Çok yüksek güçte elektrik enerjisini çok ucuza ve sürekli olarak üretirdim. Bu enerji sayesinde hem plaftormun çok büyük güçteki ve çok sayıdaki motorlarını besleyerek denizde yol almasını sağlar, hem de üzerindeki çok sayıda makinenin enerji ihtiyacını karşılardım. Hatta üzerindeki binaların aydınlatma, ısıtma, soğutma için kullanılan enerjisini de bedavaya yakın maliyetle sağlardım.
Sadece rüzgardan enerji üretmezdim. Platformun bir yanında güneş küreleri ya da güneş ocakları bulundururdum. Bunlar vesilesiyle deniz suyunu gün içinde binlerce dereceye getirip oluşan buharla da devasa jeneratörleri çevirirdim. Ayrıca elektrik enerjisi üretirdim. Bu, işleri yaparken maliyetlerimi çok çok düşürürdü.

Bu temsili bir resim…
Birebir, gerçekçi bir çizim değil. 3B uygulamasında kendimce kısa sürede bunu yaptım.

Bunlar ortalama bir TIR dorsesi büyüklüğünde olan çelik balonlar…

Plaftormun altına bunlardan binlerce adet takardım. Tam orta/merkez kısımlarında taşıyıcı ayak olurdu. Çok sağlam ayakların üzerinde de platform inşa edilirdi. Ayaklar plaftorma sabit olurdu ama çelik balonlar taşıyıcı direklerde hareket edebilir vaziyette olurdu.

Dalgalanma oldukça iki ucu da dalgaya göre ve sırayla yükselir ve alçalardı. Bu özellik sayesinde, dev gibi plaformun altındaki binlerce çelik balon da çok çok yüsek güçte ve gece gündüz elektrik üretmeye başlardı.

Çelik balonları, kalın paslanmaz çelikten yapardım. Balonların içine de çelikten örülmüş duvarlar yapardım. Neticede şu resimdeki kutunun içi gibi, çelik balonun içi de bölüm bölüm olurdu.
Çelik balonlardan herhangi birine ya da aynı anda birçoğuna delici bir şeyler isabet etse, yine de hiç sorun olmazdı. Çünkü çelik balonlarda açılan herhangi bir delik, sadece küçük bir bölümünün su almasına sebep olurdu. Geriye kalan büyük kısımları batmadan yine iş görürdü.
Bu teknik sayesinde dev gibi platformun denizin içinde kalan kısmı çok az/kısa olurdu. Derin olmazdı. Devasa platform sahile çok çok yaklaşabilirdi. Hatta pek çok çalışma yerine sıfır noktaya kadar sorunsuzca gelebilirdi. Hatta taşlı/kayalı olmayıp da kumsal olan yerlerde, platformun bir yanının kumsala saplanmasından bile çekinmezdim. Kumsala isteyerek saplar da sabitler, daha rahat çalışırdım
Bazen büyük bir köprü projesinde, bazen büyük bir deniz doldurma işinde, bazen çok sayıda gemiyi/tekneyi ya da kara aracını ya da iş makinesini tek seferde kıtalar arası taşıma işinde… Bazen denize kazık çakma işlerinde, bazen kayalı-taşlı sahili kumsala çevirme işlerinde bu platformu kullandırdım.
Bazen üzerindeki binaları ve makineleri kısa sürede söktürüp hemen platformu seyyar bir tersaneye bile çevirirdim. 10-15 tekneyi aynı anda plaform üzerinde imal eder, sorunsuz şekilde denize indirirdim.
Bütün bu süreçlerde elektriği bedavaya yakın masrafla karşıladığım gibi çalışanların hayatını da kolaylaştırırdım
Çünkü gerekli gördüğüm zamanlarda sök-tak binalardan bazılarını çalışanlara tahsis ederdim. Oralarda kalırlardı. Plaftorm gerektiğinde başka bir şehrin ya da ülkenin ya da kıtanın sahiline giderken, çalışanlarını sorunsuzca, konforlu şekilde yanında götürürdü.
Gerektiğinde platform üzerindeki binaları yerinde bırakır, o andaki ihtiyaca göre makineleri değiştirirdim. Gerekiyorsa sektör bile değiştirirdim.
Hatta platform günlerce, haftalarca sürecek uzun yola gidiyorsa, çalışanlar mesaiye devam ederlerdi. Yolda geçen süre boyunca bile, gidilen yerde lazım olacak parçaları imal ederlerdi. Ya da teknik ekip son planlamaları, son araç gereçleri hazırlardı. Böyle bir plaftormun zaten ihtiyaç duyduğu makineleri, aparatları, cihazları kısa sürede ve profesyonelce imal eden kısımları da bulunurdu.
Çalışma alanına gelindiğinde, ihtiyaç duyulan hammadelerin platforma getirilmesini sağlardım.
Mesela şu videodaki gibi işler yapılacaksa… Kumun, mıcırın, inşaat demirinin, çimentonun ve ihtiyaç duyulan diğer şeylerin kocaman gemilerle, toplu halde plaftorma getirilmesini sağlardım.
Bu sayede hem ham maddeler temin edilirken hem de üretilen ürünler yerlerine konurken muazzam bir tasarruf sağlardım. Binlerce kamyonun, on binlerce kere sefer yapmasına gerek kalmazdı. Binlerce kamyona, kamyon şoförüne ihtiyacım kalmazdı. Her safhada maliyetler çok çok büyük oranda düşerdi. Bunca kamyonun, iş makinesinin kullancılarına, yakıtlarına, bakımlarına, tamirlerine, lastiklerine, yedek parçalarına, ustalık kısımlarına, sigortalarına devasa meblağda paralar vermezdim.

Şu helikopter tekniğini geliştirirdim. İki motorlu ve pervaneli halden, mesela sekiz ya da on dört motorlu ve pervaneli hale getirirdim. Çember şeklinde, iç kısmında çelik örgü olan ama tamamen dolu dolu olmayan bir ana gövde yapar, motorları eşit aralıklarla dış çembere yerleştirirdim.
Bütün motorlar/pervaneler tek merkezden komut alırdı. Aracın yatayına ya da dikine hareket etmesi gereken zamanlarda hepsi olması gerektiği gibi hareket ederlerdi.
Aracın pilotu olmazdı. Uzaktan kumandayla kontrol edilirdi. Platformun üzerinden kalkınca, üretilmiş olan devasa taş bloğu ya da köprü ayağını ya da dev gibi bir iş makinesini de kaldırır, az ötedeki sahile ya da az daha içerideki yola ya da belirlenmiş yere bırakır geri dönerdi.
Üretilen ve taşınması güç olan ürünleri de platformda üretilmemiş ama taşınmış olan çok büyük ve ağır ürünleri de kolayca karaya bırakabilirdi.

Söz konusu çember şekilli hava aracını yaparken, dış çemberin alt kısımlarına, belirli aralıklarla ve büyük büyük ve içleri boş çelik toplar sabitlerdim.
İçleri boş ama malzemesi kalın olan bu paslanmaz çelik toplar, aşırı bir ağılık oluşturmazlardı ama istenilen bir anda ya da acil durumda aracın batmadan denize konmasını sağlarlardı. Hatta buradan kafa çalıştırılıp bir ilerlense, günümüz deniz araçlarının temel teknikleri bile değişir.
Fosil yakıtlı motorlar yerine, çok özel ve güçlü elektrik motorlarla da şu çember şekilli uçan aracı bir denerdim. Sonuçlar olumlu olursa, kesinlikle onu elektrik kablosu ile beslerdim.
Bu da işten bile değil… Dev gibi platformun dört köşesine birer tane büyük kablo makarası taksam… Gerektiğinde kabloyu/makarayı serbest bıraksa, gerektiğinde düzgün şekilde sarsa işimi görürdü. Kabloyu da uygun kalitede ve özelliklerde yaptırırdım ve üzerini ince ve paslanmaz çelik tel örgülerle sardırırdım.
Bu kısımda bile onlarca farklı ihtimal var. Hiç bunlarla uğraşmayıp da ağır yükleri manyetik alandan istifade ile de karaya kolayca çıkartacak bir sistemi platforma uygulatırdım.
Yalnız çember şekilli uçan araç, suni adalar yaparken, çok büyük beton blokları ya da kayaları, kısa sürede, insanları riske atmadan, düşük yakıt masrafıyla denize bırakmak için çok faydalı olurdu. Zaten aracın gelişmiş elektronik kontrol, konum belirleme, fotoğralama ve daha başka özelikleri de olurdu. Bir operatör, platformdan inmeden, kendini ya da başka birini riske atmadan tehlikeli işleri çok hızlıca ve tam isabetle yapabilirdi.
Böyle işlere ihale ile girilecekse, kimse benim verdiğim teklifi veremezdi. İşleri kesinlikle ben alırdım. Üstelik sözleşmedeki şartlara tamamen bağlı kalarak hatta oradaki şartlardan daha iyi iş çıkartacak hak edişimi alırdım.
En kötü senaryoyu çalışsak, yeni ihaleler alamamış olsam… Çekerdim platformu uygun bir yere, tersane olarak kullanırdım ya da başka başka şeyleri imal etmekte kullandırdım. Bu platform sahile yakın bir yere sabitlenince de türlü yollardan enerji üretirdi, temiz su üretirdi, ihtiyacımın binlerce kat üzerinde olan o enerjiyi ve suyu satardım.
Hiç olmadı platformu peşin paraya satardım ve kesinlikle kısa sürede yüzlerce alıcısı çıkardı. Hiçbir şekilde zarar etmezdim.
İlk bakışta böyle bir platform tekniği çok çok yüksek maliyetli ve riskli olarak görülebilir ama hiç öyle değil… Bu platform da sadece bir kaç sene içinde kendini amorti eder. Kullanıldıkça bedavaya gelir hatta birkaç kopyasının da kısa sürede yapılmasını sağlar, masraflarını karşılardı.
Bu öyle bir şey ki istendiğinde dört yanına çok sayıda kepçe kolu takılır ve aynı anda çalışır. Ya da kepçe değil de taşı/toprağı tıraşlama ya da delmeye yarayan uçlar takılır. İstendiğinde aynı anda çok sayıda vinç kolu çalışır. İstendiğinde kendini karaya, deniz dibine bile kollarıyla sabitler.

Ben olsam, söz konusu platformun orta kısmına şöyle de bir delik açardım. Bu da olursa, değişen şartlara ve mekanlara göre, bu kısım da çok farklı farklı maksatlarla kullanılabilir.
Hatta böyle bir platform yapıp balıkçılığa girişenler, uçuşa geçerler. İstedikleri kısımlara hemen binaları istedikleri ölçülerde kurarlar. Sonra binaların içlerine makineleri ve imalat bantlarını tesis ederler. Sonra da kurutulmuş balık, işlenmiş balık, konserve balık, hızlı dondurulmuş balık ve hayvan yemleri üretirler.
Balık sezonunda bunu yaptıktan sonra, diğer balık sezonuna kadar da platformun üzerini dönüştürürler ve başka projeleri yaparlar.
Sistemin sök-tak sistem olması, doğru malzemelerin tercih edilmesi, detaylarda isabetli olmak, sonuçta çok büyük kazançlar sağlar.

Dahası da var.
Yine 3B uygulamasında dar vakitte çizdim. Yeni öğreniyorum zaten çizmeyi ve temsili bir resim olduğu göz önünde bulundurulsun. Gerçeğine uygun bir resim değil bu…
Bu mantıkla, söz konusu platforma üst katlar yapardım. Hem kullanma alanı çok artardı hem de platformun herhangi bir yerinden ayrılma, kırılma ihtimali ortadn kalkardı. Zemin katı otuz metre yükseklikte yapar, diğer katları daha düşük yapardım.
Sonra iş buradan devasa tatil adası projesine kadar giderdi. İlk yapılan plaftormlarda iyice tercübe kazanılır, detaylar görülür, değerlendirmeler yapılırdı ve sonraki projelerde tatil adasını yaparken, yüksek sayıda insanı bunlarda konuk ederken hiç iç sıkıntısı yaşamazdım. Her türlü ihtimali görmüş, çalışmış, dikkate almış, gerekli tedbirlere uymuş olarak kullanıma sunardım.

Tatil adası yaparken de zemin katıyla üst kat arasına otuz mt Yüksekliğinde onlarca apartman yapardım. Bütün apartmanların bir yüzü denize dönük olurdu.
Apartmanları hem çok hoş görünüşle, mimariyle, renk tercihleriyle yapardım hem de bol çelik kolon desteğiyle yapardım. Böyelikle çelik örgü görüntüsü ortada kalmadan üst katları bu apartmanlar taşırlardı.
Her bir kat, altındaki kata kıyasla içeri çekilmiş ve kenarları daha içeride olacağı için, her katta yanlardan epeyi güneş ışığı alınırdı. Lakin ben üst katlardaki gün ışığını alt katlara aktaran sistemleri de bol bol kullanırdım. Yine de yetersiz kalacağı noktalar olursa oralarda da elektrikli aydınlatma çalıştırırdım. Onlar da otuz mt yukarıda ve gün ışığı veren lambalar oldukları için, insanları hiç rahatsız etmezdi. İnsanlar sanki üstlerinde bir tavan yokmuş gibi hissedebilirlerdi.
Bu kısımlarda ve devamındaki kısımlarda hep farklı farklı tercihler yapılabilir ama neticede öyle bir suni ada meydana getirirdim ki dünyanın en güzel şehri diye bilinen yerler bile yanında sönük kalırlardı.
Her katın kenar kısımlarında geniş alanlar gerçek kumsal kumuyla kaplanır, toplamda yüzlerce büyük havuz da bulunurdu. Katlarda içeri, merkeze doğru gidildikçe de çok gelişmiş, yüksek teknolojili ama bir yandan da sanat eseri gibi, tablo gibi güzel, rengarenk duran bir şehir görürlerdi. Yolların iki yanında da kafeler, restoranlar, güzellik merkezleri, mağazalar vb. olurdu. Bu suni adada alış veriş çok yüksek seviyede olurdu.
Her yerinde gerçek toprakta gerçek bitkiler, çiçekler, ağaçlar olurdu. Bol bol çocuk parkları da bulunurdu.
Ne temiz su sorunu, ne atık su sorunu, ne enerjji sorunu, ne sıcak ya da soğuk hava sorunu yaşanırdı. O kadar bol elektrik enerjisi olurdu ki en düşük ücretli odada bile klima bulunurdu. Dahası, yine de çoğu kişi klimaları kullanmazdı. Çünkü binalar çok özel bir ısı ve ses yalıtması ile inşa edilirdi. Bunları da özel malzemeler sayesinde, zan edilenden çok uygun maliyetle yapardım.
Üst katlara doğru gidilikçe apartman şekilli binalar yerine müstakil, bahçeli, deniz manzaraları mekanlar olurdu. Belki en üst kata da Tac Mahal mimarine benzeyen bir mimari ve renk terciyleriyle kocaman bir saray yaptırır, odalarını yüksek ücretle kiralardım.
Suni adalar ayrı bir konu… Ön bilgi olarak arada bunları yazdım ama şu çember şekilli araç üzerine gereğince çalışılırsa, kısa süre sonra denizcilik/gemicilik baştan ayağa değişir. Dalgalarda hiç sallanmayan tekneler, yatlar ve orta boyda gemiler bile yapılabilir. Üstelik hem sallanmıyorken hem de kendine çarpan dalgaları elektrik enerjisine çevirir. Elektrikle çalışır, yüksek hızda ağır yükler taşır, maliyetleri çok düşürür ve iş üstüne iş almayı sağlar.
Ben zaten orantısız güç, tekelleşme gibi saçmalıklara ömrümce hiç itibar etmedim. Bana göre, çalışan kazanır. Hak ediyorsa dev olur, hak ediyorsa tek olur.
Mühim olan hukukun üstünlüğüdür. Hukuk üstünse ve güçlü olanın değil de haklı olanın yanındaysa, birilerinin devleşmesi ya da tekleşmesi/tekelleşmesi hiçbri sorun çıkartmaz.
Çünkü devleşen ve tekelleşen taraf da karşısında adalet sistemini, devletin gücünü bulur ve hemen yanlışından döndürülür. Dönmüyorsa zorlamayla döndürülür.
Hiç hazırlık yapmadan, bir yandan metafizik çatışmalara devam ediyorken öyle yazdım geçtim. Eminim ki yazmam gerekirken yazmadığım pek çok yanı kalmıştır. Müsait zamanımda okurum, gerekiyorsa yazıda düzenlemeler yaparım ya da yeni yazılarla ek bilgiler veriririm. Soruları olanlar da profilime özelden mesajlar atarak (@mfsertkaya) sorabilirler.
Sansürcü Telegram, profilime gönderilen mesajları bile bana göstermiyor ve sansürlüyor olabilir. Buna rağmen göndericiye, mesajı gördüğüme dair bir işaret gösterebilir. Bunlar işten bile değil… Muhtemelen senelerdir bunu da yapıyordur. Bu nedenle, “Kesinlikle geri dönüş yapmalıydı. Gördü ama neden dönmedi” dediğiniz haller yaşadıysanız ya da yaşarsanız, bilin ki orada bir işler dönmüş ya da dönüyor
Çünkü ben gecikmeli de olsa bütün mühim mesajlara olumlu-olumsuz geri dönüşler yaparım, yapıyorum.
| mfs