Acilen Suriye’ye operasyon yapacağız


Etrafımızdaki kuşatmayı hemen yaracağız. Suriye’ye acil ve kapsamlı askeri operasyon yapacağız. Karadan da havadan da çok büyük kuvvetlerle gireceğiz. Esed tarafı ile çatışmayacağız, geriye kalan kim varsa hepsini imha edeceğiz. Rusya’yı da danışıklı dövüştüğü ABD unsurlarını da bunlara çalışan türlü türlü terör örgütlerini de yakıp yıkacağız. Sözde İslami terör örgütlerini ise öncelikli olarak imha edeceğiz.

Oradan Kuzey Irak’a ve Güney Azerbaycan’a hızla geçeceğiz. Bütün buralardaki danışıklı dövüşleri hemen bitireceğiz. Türkiye’yi iyice dibe çeken sorunları, merkezlerinde çözmüş olacağız. Attığımız her hamlede hakkımız olarak ganimetler alacağız. Ülkemizdeki mali sıkıntıya hemen reçeteler keseceğiz.

Sonra kuzeye doğru ilerleyip Rusya piyonu Ermenistan’ı ezip geçeceğiz. Sözüm var, öyle peyk ve maşa bir sözde devleti haritada bırakmayacağım. Yeminim var, Kazakistan’da öldürdükleri Türklerin intikamını sadece metafizikle almayacağım. Oralarda meydan yerlerde sallandırdıklarım olacak.

Sonra daha yukarıda Çeçenistan’ı, Çerkesya’yı, Balkarya’yı ve diğerlerini Türkiye’ye dahil edeceğiz. Bir sonraki safhada Kırım’ı Rusyanın işgalinden kurtaracağız. Bütün bunlar en fazla iki ayımızı alacaktır. Hatta iki ay sürmesi bile çok düşük bir ihtimal. Bütün buralarda şu anda devlet otoritesi, hakımiyeti yok. Sorunlarımızın temelinde de bu var. Devletsiz kalmış yığınların yükünü bize taşıttırdılar ve hala taşıtmak istiyorlar.

Rusların ya da Amerikalıların hatta bütünüyle NATO’nun şu an itibariyle bize karşılık verebilecek askeri, ordusu, araçları, teçhizatı, benzini, mazotu, yedek parçası, parası, milleti, davası/mefkuresi, milli birlik ve bütünlüğü yok. Bu ülkelerin tamamında halkları ayaklandırmam sadece bir buçuk günümü alacak. Dünya bu sarsıcı gerçeği görmesin diye, ne kadar bitik olduklarını görmesin diye, haftalardır hatta aylardır birbirleriyle danışıklı dövüşlü açıklamalar yapıp oyalanıp duruyorlar. Güya savaşıyorlar, güya yaptırımlar uyguluyorlar, güya müzakere masaları kuruyorlar. Aslında dünya insanlığına bir tiyatro sergiliyorlar. Yerin altındaki şehirleri bile bitik vaziyette. Önümüzde hiçbir mani yok. Dahası, ayağa kalkabilen olursa onu, öncelikle metafizikle zaten çökerteceğiz. Ordumuza da ağır bir yük düşmeyecek.

Türkiye’deki bütün unsurlar, dünya genelinde benimle birlikte hareket eden bütün hükumetler ve iç gruplar, büyük holdingler, bütün taraflar olağan üstü şartlara hemen hazırlansınlar. Boğazımıza kadar geldi, buradan geri dönüş yok.

Bu dünyada Türk’ün kanını döktürmeyeceğim. Ordularımla yola çıkıp Londra piyonlarını, sonra devam edip Londrada Kraliyet ailesi denilen biyonik robotları imha etmem gerekse bile…

İstanbul burada… “Yapamaz” diyenler hemen ayağa kalksınlar.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

..

Putin!


Çık o sığınaklardan çık…

İn şu sahaya da son çatışmaları yaşayacağız. Ordun mu kaldı, donanman mı kaldı, hava kuvvetlerin mi kaldı, deprem silahların mı kaldı, orman yakan uyduların mı kaldı, neyin kaldıysa topla hepsini ve kalk ayağa. Kaçma kendin çıkarttığın bu savaştan… Kaçacaktın da niye çıkarttın?

Sana bu dünyada daha fazla nefes almak hakkı/imkanı yok. Sen dünya tarihinin gelmiş geçmiş en şeytanlaşmış karakterlerinden birisin. Kaldırırım ordumu ayağa, eze eze gelirim Moskova’ya, yine de seni imha ederim.

O Güney Azerbaycan’da ya da Türk dünyasının herhangi bir yerinde, bir tek Türk asılsın ya da vurulsun, senden bin, danışıklı dövüştüğün Austin’den bin adam öldürürüm. Bire bin… Ayrıca şehirlerinizi, mekanlarınızı, tesislerinizi başınıza yıkar ya da yakar geçerim. Siz iyice sıktınız. Bu dünyayı, bu Türkleri sahipsiz mi zan ettiniz. Her yerde karşımda senin piyonların var, senin fitnelerin ve planların var. Sen neredesin, saklanıyor musun yoksa?

Korkaklar gibi kaçmayın, hani nerede sizin uçak gemileriniz, denizaltılarınız, haydi toplanın da sahaya inin. Cihan yanacak olsa bile, tek bir dünya insanı kalmayacak olsa bile sisteminizi başınıza yıkacağım. Lanet herifler sizi… O biyoniklerin içine de saklanmayın. Yüreğiniz varsa, bir davanız varsa, güçlüyseniz, üstünseniz, kendiniz olarak sahada görünün. Sizi gidi omurgasız yeşil sürüngenler sizi…

Haydi, İstanbul burada, Moskova nerede? Washington nerede? Londra nerede? Tahran nerede?

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Şaşırtmadı…


Rusya bu gün de yanıyor.

Bu defa da Rusya’nın başkenti Moskova’daki “Mega Khimki” alışveriş merkezinin binasında yangın çıktı. Yangın 7.000 metrekarelik bir alanı kaplıyor. Binanın çatısı yanıyor. Tahliye yapılmadı. Kayıplar hakkında bilgi verilmedi. İtfaiye ekipleri yangını söndürmek için uğraşıyor.

Rusya’da, hususiyle son aylarda, sebebi bilinemeyen yangınlar, kazalar, toplu ve tekli ölümler bitmek bilmiyor. İlginçtir ki hükumet, yangınların sebeplerine dair herhangi bir ikna edici açıklama da yapamıyor. Basın ve medya da konunun gereğince üzerine gidemiyor. Hatta bir gün içinde pek çok ilginç/yorumlanamayan hadise yaşanıyor da basında yer bulmuyor.

Hala Kırım’daki köprünün bile “gerçekte” nasıl/neden patladığı ve patlama sonrası kısmen yıkıldığı, anlatılamıyor. Güya Ukrayna patlatmış ama öyle olmadığı hemen meydana çıktığı halde dünya basını da konunun üzerine gitmiyor ya da gidemiyor. Rusya’nın amiral gemisi batıyor, nasıl battığı açıklanamıyor. Danışıklı savaştıkları Ukrayna’nın üzerine atılıyor. Ukrayna tarafının konudan haberi yok. Denizaltılar batıyor, basına bile yansımıyor. Yüksek sayıda askeri kara aracı, açıklanamaz şekilde yanıyor, bazıları basına da yansıyor ama üstüne gidilemiyor. Kaç uçakları düştü, basın mensupları bile tam olarak sayıyı bilmiyor. Sebebini ise hiç bilmiyorlar. Putin’in sağlığı da aynı Tayyip’in sağlığı gibi, tıbben izah edilemeyecek bir hızda düzeliyor, sonra bir anda yine kötü oluyor, bu nasıl olabiliyor, kimse konunun üzerine gidemiyor. Askeri kışlalarda ve en çok da Ukrayna sınırları içine gönderilen askeri birliklerde toplu ölümler oluyor, ölmeyenlerinin hali de ölmekten beter oluyor, yine kimse konunun üzerine gidemiyor.

İnsanlığa sergilenen manzaraya baksak, güya Putin’in düşmanı olan onlarca farklı devlet ve bunların siyasi liderleri ve paslaştıkları basın ve medyaları var. Hepsi bir tiyatro sahnesi… Kimsenin birbiriyle savaştığı yok, hepsi İstanbul’la savaşıyorlar ve şu yukarıda anlatılan tuhaflıklar o ülkelerde de yaşanıyor. İngiltere neredeyse donanmasız kalacak, “Kısa sürede neler oldu böyle? Ne oldu İngiltere’nin gemilerine, denizaltılarına böyle?” diyebilen yok.

Neyse… Zaten hitap ettiğim asıl kitle bunları ve burada yazmadıklarımı da biliyor. İstanbul’la restleşen Rusya da içten içe çöküyor, yanıyor, batıyor. Dünyadaki hiçbir güç unsuru hatta hiçbir ittifak, buna mani olamıyor.

| mfs – Ezber bozan – Akademi Dergisi

Tamamen hukuksuz ve art niyetli


Evcil hayvanların ya da sokak hayvanlarının takibi için vücutlarının içine, deri altına çip takmaya devlet gücü/otoritesi ile hayvan sahiplerini zorlamak, tamamen hukuksuz ve art niyetli bir uygulama…

Londra merkezli Deccaliyet sisteminin üzerinde çok durduğu meselelerden/projelerden biri de bu… Hayvanlardan sonra sırayı insanlara getirecekler ve ikinci kısmı zamana yayıyorlar. Oysa geçelim insanları, hayvanlara bile deri altı çipi, hayvan sahipleri çip taktırmaya zorlanarak taktırılamaz.

Devletin ilgili kurumlarının, hayvanları takip etmek için deri altına çip taktırma zorunluğu yok. Vücut dışında taşınabilecek çipli sistemlerle de takibat yapılabilir. Böylesine zorlamaların, abartmaların ve art niyetlerin sonu yok. Ahlak düzeltilmedikçe, devlet ve millet birbiriyle uyuşmadıkça, vatandaşlık bilinci, kul hakkı bilinci, hayvan hakkı bilinci verilmedikçe, bir değil bin çip takılsa da sorunlar çözülemez. Zaten uygulama gözler önündedir ki devlet sistemini elinde tutan kanun tanımazlar, hayvanların da insanların da başına neler geldiğini hiç umursamıyorlar. Kendilerine ileri seviyede sıkıntı çıkabilecek yerlerde gerekli rolleri oynayarak yollarına bakmaya, Londra’ya çalışmaya devam ediyorlar. Aksi halde, memleketin en az yüzde doksanı, saldırgan sokak hayvanları ve sahipli de olsa pitbul köpekleri meselesinde acilen kesin sonuç verecek müdahale istiyor ve bekliyorken, devlet gücünü elinde tutanlar, buna göre davranırlardı. Kısa süre içinde bile onlarca insanımız (ki aralarında ufacık çocuklar da var) sokak hayvanlarının saldırılarına uğradılar, idarecilerin meselesi bile olmadı, olmuyor. Hala devlet gücüyle konunun üstüne gidip “Son zamanlarda hayvanlara ne oluyor, neden saldırganlaştılar” diye çalışma yaptıran, araştırma yaptıran yok. Zaten biliyorlar neler döndüğünü…

Deri altına takılan çipler, ruh hallerinde irade dışı değişme, istenmeyen davranışlar sergileme, ansızın sinir krizleri geçirme ve saldırganlaşma hatta sebebi tam olarak izah edilemeyecek surette ve bir anda ölme risklerini doğuruyorlar. Çipleme denilip de geçilemez. Hainlerin eline geçmemiş herhangi bir devlette, milli güvenlik kurulunun ilgilenmesi gereken bir mesele bu… Dahası, insanlara ya da hayvanlara zihin kontrolü uygulanırken çipli olmaları da şart değildir. Çipsiz insanlar ya da hayvanlar da birden iradeleri dışında davranacak hale getirilebilirler ama çipli olanlar daha kolay/basit hedeftirler. Bazılarının küreselciler, bazılarının illuminati, bizim ise Ankebut Ağı dediğimiz malum sistem, canlıları sadece takip etmek için bu kadar zahmete, masrafa, riske, dayatmaya, zorbalığa girmez.

Eş zamanlı olarak Elon Musk isimli biyonik robotun çip üzerine çalışmaları, hamleleri de gösterilmek istendiği gibi insanlığın faydasına olacak işler değil. Art niyetler açıkça gözler önünde…

Devlet mekanizması, hayvan sahiplerini bir şeye zorlayacaksa o da hayvanlarını çipletmek isteyenlere mani olmak, çipletmemeye zorlamak olmalıdır. Zira, şu güvensizlik ve kaos ortamında, faydalı/şifalı hatta zaruri olan şeyler bile bir silah gibi kullanılabilmekte. Bu dünyada, her gün herkesin yediği ekmekler bile, daha unları ve una katılan katkı maddeleri üzerinden bir biyolojik silah unsuruna dönüştürülmüşken… Resmiyette devlet hala hain Ankara hükumetinin ellindeyken… Hayvanların ya da insanların çiplenmesine “olur” vermek, bütün insanlığa hatta gelecek nesillere bile ihanet etmektir. Çip dayatanları imha etmek ya da hiç değilse ayaklar altında ezmek ise tercih değil, insanlık namına bir zarurettir. Bir milli müdafaa eylemidir.

Hiç kimse, AKPKK hükumetinin hukuksuz ve tamamen art niyetli zorlamalarına teslim olmamalıdır. Hiç kimse, herhangi bir hukuk devletinde bir günde uygulaması hukuk yoluyla iptal edilecek olan böyle bir dayatmaya itaat etmemeli ve hayvanlarını çipletmemelidir. Şu ana kadar çip taktıranlar da derhal çıkarttırmalıdır.

| mfs – Çip bozan – Akademi Dergisi

“Kana kan, göze göz, dişe diş”


Şu andan itibaren İran’ın başındaki Londra piyonlarına itaat eden her makamdan ve rütbeden İranlı yetkiliye karşı su-i kastlarımızı artıracağız.

Dünyaya göstere göstere tetik çekeceğiz. İran denilen kadim Türk topraklarını daha da karıştıracağız. Kaostan düzen kuracağız ve ordumuzla birlikte İran’a girme sürecini büyük oranda hızlandıracağız. Bu maksatla Türkiye’de de karışması gereken her yeri karıştıracak, dokunulması gereken herkese dokunacağız.

Soydaşlarımız haksız şekilde katlediliyorken, “kana kan, göze göz, dişe diş” diyeceğiz.

Türkiye’deki İranlılardan masum olan bir avuç kişiyi hariç bırakacağız, kalanlarına bu ülkeyi cehennem edeceğiz. İran’a doğru akan, İran’dan dışarıya doğru akan her ne türlü kara para işi varsa, daha da bozacağız. Hatta meşru işlerini, gelirlerini de bozacağız.

Bizden hiç kimse Türkiye’deki saçma sapan guguk sistemine ve hain Ankara hükumetine takılmayacak, aldırış etmeyecek. Bu yapacaklarımızdan ötürü rahatsızlığı olanlar varsa, benim karşıma çıkacaklar. Ben de karşıma çıkabilen olursa şayet, dünyanın gözleri önünde ayaklarımın altına alıp ezeceğim.

Aynı şekilde Fransa, Rusya, İngiltere, Almanya, ABD ve Çin’in Türkiye’deki bütün meşru ve gayr-i meşru işlerini, düzenlerini iyice bozacağız.

Gazamız mübarek olsun.

Bence çok geç kaldık. Malum ülkelerin sözde büyük elçilerinden birkaçını meydan yerlerde sallandırmamız ya da her türlü pisliği çevirdikleri sözde büyükelçilik binalarını kafalarına yıkmamız gerekiyordu. Biz hala kendimize yakışır tarzı korumak için dikkat ettikçe, bunlar Türk tokadının ne olduğunu bilemez oldular.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi