Ben izin vermedikten sonra Türkiye, Suriye’ye gerçek ve kapsamlı bir askeri operasyon yapamaz. Hatta ben izin vermedikten sonra Tayyip, Ankara’nın sınırları dışına havadan ya da karadan bile çıkamaz. Ben izin vermedikten sonra Ankebut Ağına bağlı ülkelerin terörist ve kara paracı hükumetlerinin yetkilileri Ankara’ya dahi gelemez, görüşemez. Ben gücümün farkındayım, rahat davranıyorum ve gereksiz müdahaleler yapmıyorum. Daha doğru ifadeyle, işimi yapıyorum, şov yapmıyorum, kameralara oynamıyorum. Aksi halde şu anda Türkiye’de çok daha değişik bir görüntü/denge herkes tarafından açıkça görülürdü.
Yıllardır sık sık yaptıkları gibi, Suriye tarafına üç beş terörist gönderip de bizim tarafa füzeler, roketler attırmaları da Türkiye’deki hainlerin, maşaların elini kuvvetlendirmez. Tayyip çoktan oyun dışı oldu. Makinist yok. Çöktü, bitti, yalnızlaştı. Çıkış yolu göremiyor ve elinden hiçbir şey gelmiyor. Türkiye’yi resmen Tayyip de yönetmiyor. Malum çete, son çırpınışları ile bir şeyler yapmak, yaptırmak istiyor. O çete hala Tayyip gibi pes etmedi.
Eski Türkiye yok ve bedeli her ner olursa olsun, ben Türkiye’nin devlet gücünün, kurumlarının ve ordusunun gücünün, başka devletlerin menfaatine olacak şekilde kullanılmasına asla izin vermeyeceğim. ABD, İngiltere, İsrail ve pek çok batı ya da doğu ülkesi kısa sürede savrulup batacak, dağılacak, çökecek ya da yok olacak. Bunları ayakta tutmak için Türk ordusu şurada, burada çatışmayacak hatta kuvvet bulundurmayacak. Bunun aksini yapabileceğini düşünenler için saha açık… Denesinler, neye dönüşeceğini görsünler. Onları kendi merkezlerinde, bulundukları ülkelerde/topraklarda hatta yer altı uzaylı şehirlerinde bile çökerteceğim.
Sürekli dönüp dolaşıp buraya gelmek zaten bizi de fazlasıyla sıktı, gerdi ve bu gerginliğin gevşemesi için de sahada bol hareketlilik, bol oyundan düşürme lazım. Bize de iyi gelecek…
Biz Suriye’ye değil, çok yakında, Türkiye’deki sözde mülteci on milyonla onursuza ve eş zamanlı olarak Güney Azerbaycan’a kapsamlı kara operasyonları yapacağız, ordumuzla birlikte… Güney Azerbaycan’ın Azerbaycan’a yani Londra sistemine bağlanmasına da izin vermeyeceğiz.
Birileri boş boş konuşup dursun, biz sahada hızla ilerlemeye, icraata devam edeceğiz. Dünyanın bütün etkili, yetkili, tecrübeli kişileri, Güney Azerbaycan’ı aldığımı, bu topun buradan dönmeyeceğini çoktan kabullendiler. Şu andan sonra sebeplere uydurma safhalarını yaşayacağız.
Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi
Günlük arşivler: 21 Kasım 2022 - 23:49
Savaşın olmadığı bir dünya olamaz
Ya zulüm vardır, haksız yere kuvvet/şiddet sergilemek vardır ya da meşru şartlarda ve hak edene adaletle/kuvvetle ceza kesmek vardır. Harpler bile zaten hak edenlere adaletle ceza kesmek için yapılır. Çok yüksek sayıda insan, insanlıktan çıktıklarında, kendi yakın etrafları/akrabaları/komşuları başta olmak üzere, komşu topluluklar/devletler ve dünya insanlığı için çok zararlı mahluklara/şeytanlara dönüştüklerinde, onların yok edilmeleri, topluca öldürülmeleri hukukun, vicdanın, insanlığın gereği olur. Çünkü insan doğan herkes insan kalmaz. Adli tıpçıların söyledikleri gibi, her insanın içinde bir canavar uyur ve tarih boyunca içindeki canavara uyanların sayısı, uymayanların sayısından çok çok fazladır.
Bebekleri, çocukları, kadınları, ihtiyarları, masum sivilleri hatta hayvanlarla bitkileri söz konusu insan şeytanları güruhundan koruyacak, kurtaracak taraflar/ordular da bulunmazsa, dünya işte zamanımızda olduğu gibi her yerin şeytanlık, kötülük, göz yaşı, zulüm, işkence, tecavüz, intihar, hastalık, hırsızlık, arsızlık dolduğu bir dünyaya dönüşür. Savaşlar insanlık için en büyük rahmetlerden biridir. Gerçekten, dürüstçe tekamül etmiş, kendini yetiştirmiş, dünya hayatını anlamış, insanı tanımış olan hiç kimse, savaşlara karşı olamaz. Savaşlara karşı olanlar ve karşı durdukları halde savaşlar olursa da şeytanlaşmış tarafların az zararla çıkmalarını isteyenler hep satanistler… Çünkü Şeytan/İblis onları bu şekilde bir mücadele vermeye yönlendiriyor. İblis ve çetesi, insanları şeytanlaştırmak için çok çaba sarf ediyorlar, çok teknikler uyguluyorlar ve kendileri gibi şeytanlaştırdıkları insan topluluklarının başlarına bir şey gelmemesi için de türlü oyunlar kuruyorlar. Türlü aldatıcılıklar sergiliyorlar, sergiletiyorlar. Şu dünyada her kim savaş karşıtlığı yapıyor ve “orantısız güç” diye uydurma kriterler savunuyorsa, aldatılmış ve beyni yıkanmış bir zavallı mı yoksa şuurlu şekilde iblis’e, Ankebut Ağına çalışan bir insanlık düşmanı satanist mi olduğu soruşturulmalıdır.
Biz insan kalmışlar, bu türlü oyunların farkında olmalıyız ve insan şeytanlarının topluca ve en kısa sürede ve en az zararla yok edilmeleri hedefine kilitlenmeliyiz. Bu nedenle “orantısız güç” denilen saçmalığa da kanmamalıyız. Gece gündüz mücadele edenler, sebeplere uyanlar, birlik olanlar, düşmanlara karşı teknoloji geliştirenler, talim yapanlar, lüks yaşamak yerine iktisat yaparak hazırlananlar, harp sahasında da yıkıp yakıp geçen taraf olurlar. Bundan daha isabetli bir hukuk/adalet anlayışı olabilir mi? Çalışan, mücadele eden tarafın kazanması, çalışmasının karşılığını harp sahasında görmesi adaletin gereğidir.
Her biri canavarlaşmış ve her an maddi ve manevi sahalarda sınırsız zararlar verebilecek olan, bir daha insana dönüşmeleri ihtimali de kalmamış olan yığınların karşısında, onları aciz bırakacak ve topluca yok edecek teknoloji, imkan/araç, birlik, güç bulunmuş da bunu bir an evvel kullanmak yerine, bir de bunun kullanılmasına mani mi olunacak? Mani olunurken bir de insanlıktan, vicdandan, haktan, hukuktan, adaletten, iyilikten, çağdaşlıktan, tekamülden, medeni bir insan olmaktan mı bahsedilecek? Bu, tam bir şeytanlık… Bu kadarını ancak İblis ve şuurlu şekilde İblis’e tabi olmuş kişiler yapabilirler.
Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi
..
Lanetlilerin müttefikleri
Rusya-Ukrayna danışıklı dövüşünde Ukrayna tarafında saf tutan… Ukrayna’nın yanında olmayı sanki bir cihad şuuru ile ilan eden, savunan silahlı ya da silahsız bütün Türk ve Müslüman unsurları… Daha doğrusu Türklüğü ve Müslümanlığı görüntüden ibaret kalmış münafık kiralık katilleri, kara paracıları, batı/NATO/Griler çetesinin eşkıyasını, metafizikle çarpacağız.
Bu rezilliğe en kısa sürede son vereceğiz. Hiçbir gerçek Türk/Müslüman, Ukrayna gibi yerin dibine geçesi bir sözde devletin yanında saf tutamaz. Lanetlilerle ittifak halinde olamaz. Hiç kimse Türklere/Müslümanlara böyle bir leke düşüremez.
Dilerim Allah’tan ki Ukrayna’ya bir değil, çok sayıda nükleer bomba peş peşe atılır da bu sırada Türk ve Müslüman gibi görünürken Ukrayna ordusu ile omuz omuza sahada olan münafıklar da cehennemlerine topluca yol alırlar.
Bir yandan nükleer bombalar, bir yandan da metafizik bombalar, ne kadar güzel bir ahenk sergilerler. Ortalık renk renk ışıklarla aydınlanır. Hatta o ışıklar İstanbul’dan bile görülür de keyif çayları, kahveleri içeriz.
Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi
Çok üzüldüm
Tiyatro oyuncularını taşıyan minibüsün Amasya- Çorum kara yolu üzerinde kaza yaptığı, ölü ve yaralıların olduğu haberini aldım ve çok üzüldüm. Üzerine geçen bunca saate rağmen hala üzüntülüyüm.


Böyle olmamalıydı… Ne diyeceğimi bilemiyorum. Hesaplamalarımıza göre tamamı ölmeliydi, nasıl oldu da bir kısmı yaralı kaldı, şaşırdık. Lakin mücadelemize hız kesmeden devam ediyoruz. Gizli Yahudi, gizli Ermeni, ahlaksız, namussuz, LGBT’ci, satanist, her türlü kötü alışkanlığı olan, milletimize ve hususiyle gençlerimize zehir saçan, yüzlerine bakılamayacak seviyede kararmış, yayıncılık imkanlarını nükleer silahtan daha tehlikeli tarzda kullanan bu kişilerden geriye kalanların da bir an evvel müstahak oldukları sonu bulmaları için hem duacıyız hem de metafizikle çarpmaya devam ediyoruz. Haftalardır çok yüksek sayıda kripto kişiyi çarptık, en çok da gizli Ermeniler öldüler, döküldüler ama bunu dahi yetersiz görüyoruz.

Bu türlü faaliyetlerimizi/mücadelemizi bir milli vazife, bir vatan/millet müdafaası, ahlak/din müdafaası, örtülü işgale karşı bir direniş, kahramanca ve Türk gibi bir duruş, sömürüye baş kaldırış hatta zaruri bir insanlık vazifesi olarak görüyoruz. Basında/medyada ve sosyal medyada ne kadar kripto kişi, ne kadar insanlık düşmanı satanist varsa hepsini cehennemlerine göndermeyi vazife biliyoruz. Şu sıralarda hususiyle Cem Yılmaz’ı ve onunla bir şekilde alakalı/bağlantılı olup da yayıncılığın herhangi bir kısmında yer almış ya da almakta olan herkesi liste başı yaptık. Dünyanın dört bir yanında türlü türlü meselelerle, taraflarla mücadele ettiğimiz için böyle oldu. Daha iyisini yapabilirdik ve bundan sonra inşaallah yapacağız. Bu tipleri Türk, Müslüman, sanatkar, insan diye tanıtan, anan, savunan, arkalarından rahmet okuyan ve okutan herkesi de bu tiplerle aynı yere göndereceğiz.
Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi
Dabbetül arz kim ya da ne…
Dabbe, ayakları üzerinde, karnı üstünde ya da herhangi bir şekilde yürüyen, ilerleyen, debelenen canlı şey demek. Bu manasıyla dabbe, bir insan da bir hayvan da bir cin de olabilir. Debelenmek, rahatsızlık veren bir halin ya da bir acının tesiriyle çırpınmak ya da bir baskıdan kurtulmak için çırpınmak, en kısa sürede kurtulmak için en yüksek seviyede mücadele etmek demek.
O halde dabbetül arzda üç mana/ihtimal var:
1- Bütün dünya insanlığını ayağa kaldıran, insanlığı bir kuşatmadan, sömürüden, baskıdan kurtulmak hedefine kilitleyip yönlendiren bir kişi ve bu kişinin mücadelesi ve bu kişinin mücadelesi sırasında kullandığı teknikler, imkanlar.
2- Bütün yer yüzünü görülmemiş şiddette sarsan depremler ve yer çökmeleri sebebiyle ve ayrıca gözün görmediği sebeplerle toplu ölümler ve bunlara sebep olan kişi ya da teknik.
3- Her ikisi birden…
Dabbetül arz, yayıncılıkla ve/veya manevi/metafizik tekniklerle ya da siyasi ve askeri mücadele ile yapılabilmesine o güne kadar hiç kimsenin ihtimal dahi vermediği şeyleri yapacak olan kişi…
Dabbetül arz hakkındaki bazı uydurma hadislerin, sahih hadis zan edilerek muteber kaynaklarımıza bile girdiği görülüyor. Sahih hadislere ve hakiki İslam alimlerinin izahlarına bakıldığında ise dabbetül arzın yanında Musa’nın asasının, Süleyman’ın mührünün olacağı… Dabbetül arzın gerçek müslümanların canını yakmayacağı ama kafirlere ve münafıklara karşı acımasız olacağı… Müslümanlara devlet/otorite kuracağı ve Müslümanların başına geçeceği… Müslümanlara İslam dinini en doğru şekliyle öğreteceği… Temiz, ahlaklı, feyizli bir Müslüman toplum meydana getireceği… Müslümanlara ilim, ahlak öğreteceği gibi, onların sağlıklarını bozan sebepleri de hızla ortadan kaldıracağı… Her yönüyle Müslümanların elini güçlendireceği ve maddi/manevi sahalarda onların yüzlerini ak edeceği, onları üstün hale getireceği anlaşılıyor. Ayrıca dabbetül arza zarar vermek isteyenlerin asla zarar veremeyecekleri ve dabbetül arz birini ya da bir topluluğu öldürmek isterse de kimsenin ondan kaçacak bir yer bulamayacağı, dünyanın her yerinde hükmünün/tesirinin görüleceği anlaşılıyor. Yine kaynaklardan, hz. Mehdi ile dabbetül arzın aynı zamanda, aynı maksatla mücadele edecekleri de anlaşılabiliyor. O halde karşımıza, hz. Mehdi ile dabbetül arzın aynı kişiler olması ihtimali de çıkıyor.
“Tehdit edildikleri şey başlarına geldiği zaman onlara yerden bir dâbbe çıkarırız da, insanların ayetlerimize kesin olarak inanmadıklarını kendilerine söyler.” (Neml, 27/ 82)
Dabbetül arz hakkındaki ayet-i kerimeden, dabbetül arz tarafından uzun süre ikaz edilmiş, nasihat edilmiş ve mühlet verilmiş olduğu halde sapıklıktan, zulümden, inkardan, vahşilikten, satanistlikten dönmeyen toplulukların dabbetül arz vesilesiyle helak edilecekleri anlaşılıyor.
Yine meşhur ve sahih hadislerde ahir zamanda yeryüzünün tamamını tuhaf, değişik bir dumanın kaplayacağı, insanlığın perişan olacağı ve o felaketlerden kurtulabilmek için sağ kalan insanların sürekli dua edecekleri ve bu süreçte çok çok yüksek sayıda kişinin öleceği anlatılmış. Dabbetül arzın ne olduğunu ve ne yapacağını anlamaya çalıştıkça konu/yol, insanları öldüren ama gözle görülmeyen bir dumana/sise, bir enerjiye yani metafizik aleme/tekniklere ve bunun sebebiyle insanların vücudunda gözle görülmeyen kurtçukların oluşmasına ve devamında çok yüksek sayıda dünyalı ya da uzaylı insanın kısa sürede topluca ölmesine çıkıyor. Dabbetül arzın, metafizik sinyallerle insanların vücutlarına ölümcül darbeler vuracağı, metafizik sinyallere maruz kalan insanların vücutlarında gözle görülemeyen kurtçukların oluşacağı, vücutlarının krize gireceği, zamanın tıbbının bu işi çözemeyeceği ve önüne geçemeyeceği, sonunda toplu ölümlerin dünyanın her yerinde olacağı anlaşılıyor. Hatta metafizikle çarpılmayan hakiki Müslümanlar, metafizikle çarpılan ve vücutlarında büyük sorunlar görülen kişilere bakıp da onların kafir kişiler ya da müslüman rolü oynayan münafık kişiler olduklarını anlayabilecekler.
Yine meşhur ve sahih hadislerde ahir zamanda çok büyük yer çökmeleri yaşanacağı da haber verilmiş ve bunlara da dabbetül arzın vesile olacağı anlaşılabiliyor.
Bu konuları doğru şekilde anlamaya çalışırken şunları da göz önünde bulundurmak lazım:
– İstanbul’daki tarihi yarımadanın doldurma bir alan olduğunu…
– Pek çok yerde olduğu gibi oranın altında da uzaylıların yerleşme yerleri olduğunu…
– Lakin oranın merkezi üslerden biri olduğunu ve gerçek/asıl deccal olan uzaylı şahsın da sık sık orada bulunduğunu…
– Bir gün hz. Mehdi İstanbul’u gerçekten fethetmesin diye oraya sistem kurduğunu, kendi sistemine çalışan kişilerden önde gelenleri boğaz içi çevresine ve adalara yerleştirdiğini…
– İstanbul’un birinci ve ikinci fethi diye bir şey olmadığını…
– Tek ve gerçek fethin hz. Mehdi tarafından ahir zamanda yapılacağının hadislerden ve muteber alimlerin izahlarından kesinlikle anlaşıldığını…
– Fatih Sultan Mehmet diye bilinen kişinin herkesin arasında gayr-i İslami sözler söyleyen ve davranışlar sergileyen bir kişi olduğuna dair bilgilerin gerçek olduğunu… Onun sahte bir fatih olduğunu..
– 1453’teki sözde fethin de deccalin başı çektiği uzaylı türlerin bir hilesi, aldatması olduğunu…
– Hadislerde güneşin yani İslam medeniyetinin/otoritesinin batıdan (Avrupadan ya da Amerika kıtasından) değil, battığı yerden doğacağına işaret edildiğini ama bu konuda da müslümanların zihinlerinin bulandırıldığını…
– Güneşin/İslam’ın, battığı son merkezi yer olan İstanbul’dan yeniden doğmaması için uğraşan o uzaylı deccalin sisteminin de dabbetül arz (yani hz. Mehdi) tarafından alt üst edileceğini…
– Dabbetül arzın, müslüman rolü oynayarak müslümanlara zulüm, ihanet eden ve deccalin sistemine çalışan çok kalabalık kripto kadroları ifşa edeceğini…
– Ayrıca dünyanın dört bir yanındaki yeraltı uzaylı şehirlerinin peş peşe çökeceğini…
– Bunun neticesi olarak yer yüzünde çok çok geniş alanların da feci şekillerde aniden ya da çok kısa sürede çökeceğini…
– Bu çökmeler sırasında yer altı şehirlerindeki uzaylılardan milyarlarcası ölürken, yer yüzündeki dünya insanlarından da çökmeler ve depremler sebebiyle ölümlerin çok ama çok yüksek sayıda olacağını…
| Mfs – Ezber bozan – Akademi Dergisi
___________________________________________

Dabbetül arz ayetinin tefsiri
“Tehdit edildikleri şey başlarına geldiği zaman onlara yerden bir dâbbe çıkarırız da, insanların ayetlerimize kesin olarak inanmadıklarını kendilerine söyler.” (Neml, 27/ 82)
Elmalılı Hamdi YAZIR bu ayet-i kerimenin tefrisini şu şekilde yapmıştır:
“Debb ve Debib: Hafif yürüme, debelenme demektir. Hayvanlarda ve çoğunlukla haşerelerde, yani böceklerde kullanılır. İçkinin vücuda yayılması ve bir çürüklüğün etrafına bulaşması gibi, hareketi gözle tespit olunamayan şeylerde de kullanılır. “Dabbe” kelimesi de bundan fail olmak üzere asıl lügatte “mâyedübbü”, yani debbeden, hafif yürüyen, debelenen demek olur. Ve şu halde tren, otomobil, bisiklet gibi otomatik şeylere de, lügatin aslına göre “dâbbe” demek uygun olabilecekse de dilde kullanılışı hayvanlara mahsustur. Hatta örfte dört ayaklı hayvanlarda ve onlar içinde özellikle atta daha çok kullanılmıştır. Bununla beraber,
“Allah, her hayvanı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünen, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayaküstünde yürür…”(Nur, 24/45)
âyetinden anlaşılacağı üzere her hayvan hakkında kullanılır. Hayvan kelimesi ile eşanlamlı gibidir.”
“Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah’a aittir.”(Hud, 11/6)
âyetinden anlaşılan da budur. Bundan dolayı dabbe kelimesi hayvanlar için olduğu gibi insanlar için de kullanılır. Bu ayette “dâbbe” kelimesi nekre (belirsiz isim) olarak geldiğinden bunun bildiğimiz dâbbelerden başka bir dâbbe olması akla gelir. “Onlarla konuşan dâbbe” terkibinde açıkça belirtilen bunun konuşan bir hayvan, yani insan olmasıdır. Tefsirler de bu iki nokta etrafında dolaşmaktadır.”

“Allah, “Şüphesiz ben ve peygamberlerim galip geleceğiz” diye yazmıştır. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.”
(Mücadele suresi, 21. ayet-i kerime)