Taksim’deki son terör saldırısının hemen ardından peşin peşin ve çok aceleyle “bombacı” ilan edilen kadın zanlının, söz konusu saldırıda bilinçli bir “bombacı” olarak yer aldığına da Suriyeli olduğuna da dört ay önce Türkiye’ye geldiğine de kimse inanmıyor. Birkaç gündür bu konuda basında, medyada ve sosyal medyada gayet seviyeli ve hukuka uygun şekilde sorgulayıcı yayınlar yapılıyor. Bu halleriyle bu yayınlar hukuka tamamen uygun ve hiçbir gerekçe ile bu yayınların yapılmasına mani olunamaz, kısıtlama/sınırlandırma dahi getirilemez.
Bu güne kadar defalarca görevi başında yalan beyanda bulunan ve yalanları her seferinde açıkça meydana çıkan, buna rağmen yıllardır hala Suç İşleri Bakanlığı makamında tutulan, ne kadar kara paracı varsa hepsiyle yan yana fotoğrafları bulunan Solomon Soysuz, bu defa da yalanlar söyleyen bir bakan olarak ortada kaldı. Oysa yıllar önce bana inat “İran’la ortak terör operasyonu yaptık” yalanını bir Suç İşleri Bakanı olarak söyledikten hemen sonrasında İran’ın “Hayır, yapmadık” diye resmen açıklama yapmış olması bile, Solomon’un orada bir gün daha tutulmamasını gerektiriyordu.
Son Taksim saldırısında Solomon Soysuz’un Rusya tarafıyla organize şekilde saldırının içinde bulunup bulunmadığının derhal ve ciddiyetle ve hiçbir hukuk dışı sınırlandırmaya izin verilmeden soruşturulması gerekiyor. Zira bu konu hakkaniyetle ve vicdanla soruşturuldukça Türkiye içindeki baş zanlılardan birinin Solomon Soysuz olduğu görülüyor. Zanlı kadının Somali’deki Türk askeri üssü ile ne alakasının bulunduğu da soruşturulmalı ve yayın kuruluşları ile sosyal medyada da tartışılmalı. Londra’nın emriyle dünyanın farklı yerlerinde askeri üsler tesis eden AKPKK’nin, söz konusu askeri üsler üzerinden aslında neler çevirdiği de artık gür sesle tartışılmalı.
Son Taksim saldırısında MI6’nın eli var mı yok mu, kendi casuslarından hariç olarak birilerini taşeron olarak da kullandı mı, soruşturulmalı. Bomba, planlanandan önce, planlandan başka yerde ve planlanandan daha düşük güçte patladı mı, yorumlanamayan sorunlar yaşadılar mı, soruşturulmalı. Kadın zanlının hür iradesi ile bombacılık yapmak istemeyen biri olması da saldırının nispeten çok daha az zararla atlatılmasını sağladı mı, soruşturulmalı. Kadın zanlının 40 dakikadan fazla süre orada oturması, neler döndüğünü anlamaya çalışma çabası mıydı, soruşturulmalı. Bu kısımda sorunlar yaşamasalardı, farklı farklı yerlerde birkaç şiddetli bomba daha patlatacaklar mıydı, soruşturulmalı. O anlarda etrafta operasyonu uzaktan yöneten İngiliz ve İsrail casusları da var mıydı, soruşturulmalı. Olay yerindeki görüntüleri hatta kadın zanlı ile yan yana kadraja girdikleri görüntüleri basına da yansıyan İsrailli iki kadının casus çıkması neden gereğine göre tartışılmıyor ve soruşturulmuyor, bu da soruşturulmalı. Arap basınında bu iki İsrailli kadın askerin aynı zamanda casus oldukları ifşa edilmeseydi, MİT ve Türkiye’deki diğer yetkili kurumlar/makamlar bunu hiç mesele etmeyecek miydi. Şimdi basına bile yansıyıp tartışıldığı halde neden konunun üzerine gidilmiyor, tartışılmalı.
MİT’in Ermeni kanadının son Taksim terör saldırısının içinde olup olmadığı da tartışılmalı. Gürcistan gizli servisinin bir dinleme sırasında bu saldırının istihbaratını aldığı, zaman kaybetmeden MİT’i bilgilendirdiği, MİT’in ise ilgileneceğini söyleyerek karşılık verdiği ama hiçbir önleyici müdahale yapmadığı, aksine terör saldırısının içinde yer aldığı iddiası araştırılmalı. Gürcülerin bu saldırının istihbaratını, saldırı öncesinde Gürcü mafyalarından elde ettiği iddiası da itibar edilir kaynaklardan yükseldi, bu da hiç zaman kaybedilmeden soruşturulmalı. CIA’nın bu saldırıya teknik ve lojistik destek verip vermediği de soruşturulmalı. Bunlar soruşturuldukça, tartışıldıkça aynı milletler arası suç, terör ve ihanet teşkilatının yeni yeni terör saldırılarını Türkiye’de ve başka ülkelerde yaptırma ihtimali yüksek mi, tartışılmalı ve soruşturulmalı.
Saldırının yapılmasındaki öncelikli hedefin Suriye meselesinde kamuoyu yönlendirmesi yapmak olmadığı, İstanbul’un resti sayesinde Suriye’ye bir türlü yapılamayan askeri operasyonun yeniden gündeme gelmesi olmadığı, bunun daha düşük öncelikli bir hedef olduğu anlaşıldı, netleşti. Saldırının hemen sonrasından başlamak üzere, görev başındaki vatan haini ve terörist bakanların ve ilgili yetkililerin açıklamalarla hedef saptırdığı şimdiden anlaşıldı, netleşti. Adli ve idari yetkililer arasında hatta kolluk kuvvetleri arasında kripto kimlikli ve Londra sistemine bağlı kişilerin de organize şekilde suçlar işlemeye, suçluları kollamaya, milletimizi kandırmaya, görevlerini kötüye kullanmaya devam ettikleri şimdiden anlaşıldı, netleşti.
Yukarıdaki hususların haricinde, terör saldırısına dair şahitlerin ifadeleriyle meydana çıkmış hatta bir kısmı bazı haber mecralarında sıcağı sıcağına yayınlanmış olan sarsıcı gerçeklerin hatta vurularak öldürülen başka teröristlerin bile gizlenmek istendiği, bir anda hükumetin ve MİT’in terörist yanları meydana çıkacak diye internetin panik haliyle yavaşlatıldığı da şimdiden netleşti.
Lakin Boğaziçi baronlarının son günlerde keyiflerinin bozulmuş olması, aşırı rahatsız olması bu saldırı ile bağlantılı mı, bu saldırının arkasında Boğaziçi baronları da var mı, soruşturulmalı. İstanbul boğazının iki yanının da Türkiye düşmanlarınca merkez üs haline getirilmiş olmasının, oranın tıraşlanarak yok edileceğinin açıklanmasının, şimdiden büyük bir baskı altında kalmalarının ve basına yansımayan kısmında öfkeden deliye dönmüş olmalarının bu saldırı ile alakası var mı, soruşturulmalı. Boğaz içindeki kara paracı, vatan haini, satanist, ayinci, Türk ve İslam düşmanı çevrenin bağlı bulunduğu Londra’nın MI6’yı da kullanarak bu saldırıyla bir mesaj vermek isteyip istemediği soruşturulmalı.
Londra’nın İstanbul’a “Belli sınırlarda duracak, oraları aşmayacaksın” mesajı vermeyi deneyip eline yüzüne bulaştırıp bulaştırmadığı, soruşturulmalı. Saldırının arkasında İngiliz piyonu İran idarecilerinin ve İran’ın kurumlarının bulunup bulunmadığı, İstanbul’un siyasetinin karşısında tamamen çökmek üzere olan kara paracı ve vahşi İran idaresinin de İstanbul’a mesaj vermeye kalkışanlardan olup olmadığı, soruşturulmalı.
Daha dikkat çekilecek çok hususlar var ama şimdilik bu kadarını yazacağım. İlerleyen safhalarda “Bu terör saldırısında Ekrem İmamoğlu’ndan daha çok mafya anası Meral Akşener’in mi payı var?” diye de tartışacağız ve soruşturmalar talep edeceğiz. Çok ama çok şaşırtıcı gerçeklerle yüzleşecek ve bol bol bunları tartışacağız. Baştan söylediğim gibi, bu terör saldırısı bir milat olacak ve Türkiye içindeki etkili ve yetkili kişilerin teröristliğini meydana sereceği gibi zincirleme reaksiyon misali terörün yurt dışı bağlantılarını da gözler önüne serecek. Onlarca ülkede temiz eller operasyonlarına sebep olacak ve dünyadaki bütün kötülüklerin merkezlerinin İngiltere, ABD ve İsrail olduğu somut şekilde gözler önüne çıkacak.
| Mfs – Ezber bozan – Akademi Dergisi
