Mekke ve Medine’yi Deccalden ne koruyor

Asıl/gerçek Deccal, uzaylı bir insan türünün bir ferdi… Elinde çok yüksek maddi/teknolojik imkanlar var. Bunları da kullanarak dünya insanlığını uzun zamandır felaketlerden felaketlere sürüklüyor. Hem dünya insanlığına hem de İslam dinine aşırı seviyede düşman. Verdiği maddi ve manevi zararlar, oynadığı oyunlar, yaptığı aldatmalar saymakla bitmez… 1453’te İstanbul’un sözde fethi de onun oynattığı bir orta oyunu…

Bunca şeye güç bulabilmiş olduğu halde Mekke ve Medine’de bulunan, dinimizce mukaddes kabul edilen yerlere ve şeylere hiç zarar veremiyor. Evet, bunca yüksek teknolojisine, uzaylılardan olan adamlarına/ordularına, dünya insanlığı arasından kendine çalıştırdığı Yahudilere, masonlara, satanistlere ve dünya devletlerinden onlarcasının başına getirttiği satanist hükumetlere rağmen bunu yapamıyor. Çünkü Mekke ve Medine’deki söz konusu mukaddes yerler korunuyorlar.

Doğru, melekler de vesile edilerek korunuyorlar ama Allah’ın adeti/sünneti öyledir ki her şeyi sebeplerle yaratır. Allah, müslümanları topluca katletmekte olan kafirlerin fiillerine de melekleri vesile ediyor. O kafirlerin bedenleri bile meleklerin vazife yapmaları sayesinde çalışabiliyor. Lakin bunca şeyler yaşanırken kimse melekleri görmüyor, bilmiyor. Herkes daha görünür olan, ön planda olan sebepleri biliyor, görüyor, değerlendiriyor.

Öyle ise, söz konusu Deccal, söz konusu mukaddes mekanlara zarar vermek istediğinde karşısında mani olarak neyi görüyor? Varlığına inanmadığı melekleri mi?

Bu ümmet en çok da Cübbeli Ahmet de denilen Ahmet Mahmud Ünlü gibi münafıkların, kara paracıların, nitelikli dolandırıcıların elinden çekti, çekiyor. Şu kısacık görüntüde bile kaşı gözü ayrı oynuyor, dikkatle bakan gözler gözlerindeki aldatıcı tavırları görebiliyor. Anlamadığı, bilmediği, kafasının basmadığı da doğru ama anlayabildiği çok şeyi de böyle olmadık şekilde anlatıyor ki müslümanlar asla uyanmasınlar.

Gerçi cübbesi çıkasıca da Akademi Dergisinden esen rüzgarlara kapılmak zorunda kalmış. Kısa süre önce, hazret-i Mehdi’ye ve zamanında yaşanacak hadiselere dair ezber bozan yorumlarımı yazılı olarak paylaştım. Çok kısa süre sonra sözde Türk medyasındaki malum insan şeytanları hemen Cübbeli’yi çıkarttılar ekrana… Saatlerce program yaptılar, başından sonuna kadar kasten zihinleri bulandırdılar. Cübbeli o programda melhame-i kübrayı anlatırken her şeyi kasten dağıtıp bozmuş, farklı taraflara yönlendirerek kafaları bulandırmış ama “O zaman bir İstanbul hükumeti olacak ve melhameye yüz binlerce asker gönderecek” demiş. Onu bari doğru söylemiş ama orada bile kim bilir nasıl bir şeytani, nefsani niyetle ve arka plandan neleri hedefleyerek öyle söylemiştir.

Mekke ve Medine’deki o mukaddes mekanlar, çok gelişmiş manyetik kalkanlarla koruma altındalar. Gözün göremediği ve küre şeklindeki koruma kalkanları onları çevreliyor. Öyle ki yerin altından bir gelişmiş uzay aracı gelmek ve zarar vermek istese bile kalkan ona da mani oluyor. O kalkanların içine, şu her yerde görülüp duran UFO’lar da uzaylıların yaptığı insan görünüşlü robotlar da giremiyorlar. Daha dünyada daha başka yerler de aynı sistemle korunuyorlar.

Deccalin, Mehdinin ve hatta Mehdinin yardımcılarının zuhur ettiğini yemin bile edebilecek kesinlikte biliyor ama doğruları anlatmak işine gelmiyor. Çünkü müslüman değil hatta insan bile değil. Çoktan çıkmış insanlıktan…

Altı yedi sene oluyor, güya benden kendisi de cemaatim de davacı olacaktı. Hatta kendi cemaati de davacı olacaktı. Elinde üçkağıtçılık ürünü bir şikayet dosyası bile sallayarak konuşuyordu. Kalbi korkudan titrerken bu hali sesine ve beden diline yansıyor, o ruh haliyle şuuru bulanıp hakkımda atıp tutuyordu. Sahi, ne oldu? Hani nerede o şikayet, o dosya? Nerede hakkımda attığı iftiraların ispatları? Hala bu seviyede sahtekar birini de yayınlara CNN Türk gibi, Haber Türk gibi adı Türk, kendisi İsrailli, ABD’li, İngiltere’li mecralar çıkartırlar.

Şu sahtekarın 2019 yılındaki şu konuşmasını dinleyen müslümanlar bir düşünürler. Mekke ve Medine’nin idaresini elinde tutan Suudi aşiretinin nasıl kara paracılar, katliamcılar, masonlar, satanistler, ayinciler olduğunu bilememişlerse bile… Cübbelinin de aynı sistemin içindeki bir kara paracı sahtekar olduğunu bilememişlerse bile… Suudi Amerika da dediğim sözde devletin bütün kurumlarındaki masonik logoları düşünürler. Suudi Amerika’daki insanların itikadına, ameline, hukuk sistemine, eğitim sistemine, rejimin tercihlerine bir bakarlar. Orada insanları nasıl şartlarda yaşattıklarına bakarlar. Kabe’nin etrafının bile nasıl satanist mahaline çevrildiğine bir bakarlar ve düşünürler. Sonra sorgularlar “Yani bu kadar dibe vurmuş, bu seviyede ayarından çıkarılmış, Türkiye’den bile beter hale getirilmiş bu şehirlere Deccal küfrünün girmediğine, giremediğine mi hükmedeceğiz. Acaba girseydi daha nasıl küfür, fücur, isyan, sapıklık, rezillik olabilirdi.” der.

| Mfs – Ezber bozan – Akademi Dergisi

..

Gafil avlandılar


Musa peygamber Kızıldeniz’i yararak geçerken ona Tabut-u Sekine de yardımcı oldu. Tabut bir enerji yayarak Kızıldeniz’in sularının iki yana açılmasını sağladı. Bu, günümüzde bilim ve teknoloji ile de yapılabilir oldu. Deprem olmadan ve devasa yer çatlakları oluşmadan da çok büyük su kütlelerini hareket ettirmek hatta bu usulle depremsiz dev dalga (tsunami) oluşturmak günümüzde de mümkün. Dünyada gizlice yaşayan uzaylı türler de bunu yapabiliyorlar. Başka başka dünyalardaki başka başka insan türleri de bu teknolojiye sahipler. Tabut-u Sekine’nin mucizevi yanlarının yanında teknoloji ile yapılmış bir yanının da bulunduğunu baştan beri yazmıştım. Lakin böyle olağan üstü şeyler yapabilmek için sadece yüksek teknoloji yeterli değil.

Firavun elindeki yüksek teknolojiye güvenerek ikiye ayrılmış denizin arasına girdi. Musa peygamber ve beraberindeki müslümanlar karaya çıkınca, suyun kapanabileceğini hesaplıyordu. Kendi düşüncesine göre çok sorun olmayacaktı, çünkü o anlardaki binekleri atlar ya da develer değildi. Gayet yüksek teknolojili, tekerleksiz, yerden biraz havada giden araçlardı. Denizin suyu kapanacak gibi olursa, birden yukarı doğru araçlarını çıkartacaklar ve suyun üstünde duracaklardı. Öyle olmadı… Su kapanmaya başladığı anda Firavunun ve çetesinin kullanmakta olduğu yüksek teknolojiyi işlemez hale getiren bir sinyal/enerji etrafa yayıldı. Gafil avlandılar.

| Mfs – Ezber bozan – Akademi Dergisi

Karun’un hazineleri hala korunuyor


Karun’un hazineleri tek bir yerde değil. Dünyanın farklı farklı yerlerinde… En büyük ve merkez kısmı ise şu anki Türkiye topraklarının içinde.

Karun’un hazineleri, kendi zamanındaki çok yüksek teknoloji ile yapılmış dev gibi araçların ya da mekanların içindeydi. Bunlar, kilometrelerce kareyi bulan araçlar ya da mekanlardı. İçlerinde sadece hazineler değil, yüksek teknoloji ürünü cihazlar ve hatta yüksek teknolojiyi anlatan/öğreten bazı kitaplar, kaynaklar, notlar da vardı. Yine içlerinde Karun’un adamları da dururlardı ama hepsi birden içlerinde helak oldular, çıkamadılar.

O hazinelerin tam olarak nerelerde olduklarını bulmak bir dert, bulunca içeri girebilmek, kapıları açabilmek ayrı bir dert. Çünkü çok sağlam malzemelerden ve çok ileri seviyede mekatronik (hem elektronik hem de mekanik aksamı bulunan) kilitleme/güvenlik sistemleri ile yapıldılar. Kapıların açılması için Karun’un bedeni, enerjisi, zihni lazım.

Günümüzde dünyamızda gizlice yaşayan uzaylı türler, söz konusu araçları ya da mekanları bir şekilde yine de açabilirler ama ondan öncesi var. Oralara, o hazinelere yerin altından ya da üstünden ulaşabilmek mümkün değil. Uzaylı teknolojisinin bile aşamayacağı manyetik kalkanlar ile korunuyorlar. Tıpkı dünyamızın etrafında bulunan ve Kaf dağı da denilen koruma kalkanı gibi bunlar… Uzaylılar Kaf dağını da aşamıyorlar.

Karun’un hazineleri yakında çıkartılacak ve onu da hazret-i Mehdi çıkartacak. Zaten melhame-i kübrada (3. dünya savaşı) gayr-i müslim taraflardan bazılarının en öncelikli hedefi Karun’un hazinelerine ulaşabilmek olacak.

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

..