
| mfs – Ezber bozan – Akademi Dergisi
| mfs – Ezber bozan – Akademi Dergisi
Şu Ruslardan hiç bir şey olmaz. Anlaşılan o ki Ukrayna’yı ben yıkıp geçeceğim. Masum çocukların canlarının daha fazla yanmasına izin vermeyeceğim. Ukrayna’dan İsrail’e, ABD’ye, İngiltere’ye, Rusya’ya ve daha onlarca ülkeye kara para akmasına daha fazla izin vermeyeceğim.
Kara paralarla beslenenlerin yüzlerinin kapkara olmasını sağlayacağım
Oradaki TSK mensuplarını, diğer Türk ve İslam unsurlarının mensuplarını, Ukraynalılardan, Ruslardan, batılılardan daha önce çarpacağım, çarptıracağım.
El kadar çocukların ayinlere, cinsi sapıklara, organcılara kurban edildiği bu dünyanın üzerine artık benzin döküp yakacağım. Mühlet devri bitti, bu güne kadar sözümü dinlemeyen, kendine ayar çekmeyen bütün tarafları ve şahısları yok edeceğim.
| mfs – Ezber bozan – Akademi Dergisi
..
Suriye sınırları içinde Türkiye, Rusya, ABD, İran unsurları başta olmak üzere, (Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esed’e bağlı askeri unsurlar haricinde) her kim varsa, hangi tarafın askerleri ya da milis unsurları varsa… Ayrıca hangi tarafın kara para işlerinde kullandığı yetkili-yetkisiz kişiler varsa…. Hepsini şu andan itibaren metafizikle ağır şekilde çarptırmaya başlıyorum.
Aynı sırada araçları, cihazları hatta yeraltı ve yerüstü mekanları da çarpılacak. Çok büyük patlamalar da olacak. Uçaklar da uçamayacak. Suriye işi fazlasıyla çirkefleştirildi. Ben BOP’u Suriye bataklığına gömeli yıllar oldu, uzatmaların oynanması sadece huzur ve moral bozdu. BOP’u diriltmedi, dirilmeyecek. Suriye’de akan kan arşa vardı. Suriye, dünya tarihinin en büyük kara ve kanlı lekelerinden biri oldu.
Esed tarafı hariç herkes çıksın oradan… Benim büyük projelerim hazır. Hiç finansman sorunu olmadan ve kısa sürede Suriye’yi dünyanın en güzel yerlerinden bir yer, en huzurlu ve emniyetli, en gelişmiş ve en zengin yerlerinden bir yer yapacağım. Bu sırada Esed’le de sıkı paslaşacağım.
Bu güne kadar defalarca tekrar ettim. TSK mensuplarının oradan çıkartılmasını söyledim. Şimdi orada vefat edecek TSK mensuplarının vebali de benim üzerimde değil. TSK’yi, ölmüş bitmiş BOP’u ayakta tutmak için orada tutanlar, kara para sağlayıp batıyı ve İsrail’i ayakta tutmak için orada tutanlar, ölecek asker ve subayların hesabını dünyada ve ahirette acı acı verirler. Daha dünyadaki cezalandırma safahatında bile, bin kere ölmeyi isterler.
Suriye sınırları içindeki TSK mensupları arasından isteyenler hemen firar etsinler, ben firar edenlerin ceza almamalarını sağlayacağım. Lakin orada kalanların çoğunun öleceğini, kalanların da ölmekten beter hallerde sınırlarımız dahiline sedyelerle getirileceğini, getirilenlerin en az yarısının da sınırlarımız dahilinde tedavi sürecinde iken inleye inleye öleceğini garanti ederim.
En yüksek rütbeli subayından erine kadar herkes, orada insanlık dışı bir maksatla bulunduklarını, sürekli hukuk ve insanlık dışı işler yaptıklarını biliyorlar. Dilsiz şeytanlar da çarpılacaklar. Kimse bütün suçu hükumetin mensuplarına ve tasmaları İngiltere, ABD ve İsrail’in elinde olan genel kurmay kademesine bulmasın.
Ben sıkıldım iyice… Melhame-i kübra (Armagedon) mı çıkar, nükleer savaşlar mı yaşanır… İsrail, ABD, İngiltere, Avrupa, Rusya hep beraber mi batar (ki zaten toptan bataklar), her ne olacaksa olacak, bu insanlık dışı hal yok edilecek.
Çıkan derhal çıksın, çıkmayan kendisi bilir. “Yapamazsın” diyen varsa da istediği şekilde karşıma çıksın. Bence önce Türkiye karışsa, daha kısa sürer bu süreç…
| mfs – Şeytan çarpan – Akademi Dergisi
Vehhabiler de Semud kavmi gibi toptan öldürülecekler mi…
Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) den işittim, şöyle diyordu:
Ali ibn Ebî Tâlib (r.a.) Yemen’den Rasûlullah (s.a.v.)’e karez/selem ağacı ile tabaklanmış bir deri içinde, henüz toprağından arıtılmamış altın cevheri göndermişti.
Ebû Saîd devamla dedi ki: Rasûlullah bu altın cevherini şu dört kişi arasında paylaştırdı: Uyeyne b. Bedr, Akra’ b. Habis, Zeydu’l-Hayl, dördüncüsü ya Alkame b. Ulâse yâhut da Âmir İbnu’t-Tufeyl idi.
Peygamberin sahâbîlerinden bir kişi: “Bu taksime biz bunlardan daha haklı idik” dedi. Bu söz Rasûlullaha erişince: «Siz bana güvenmiyor musunuz? Halbuki ben göktekinin eminiyim/güvendiği kişiyim! Sabah akşam bana gökyüzünün haberi geliyor!» buyurdu.
Râvî (rivayet eden kişi) dedi ki: Bunun üzerine iki gözü çökük, yanağının elmacıkları çıkık, alnı yüksek, gür sakallı, başı tıraşlı, izârını yukarı çekmiş bir kişi ayağa kalktı da “Yâ Rasûlallah! Allah’tan sakın/kork!” dedi. Rasûlullah ona: «Sana yazıklar olsun! Ben yeryüzündeki insanların Allah’tan sakınmaya en lâyık olanı değil miyim?» buyurdu.
Râvî dedi ki: Sonra o kişi arkasına dönüp gitti. Hâlid İbnu’l-Velîd: “Yâ Rasûlallah! Şunun boynunu vurmayayım mı?” dedi. Rasûlullah «Hayır, vurma! Bunun da ileride namaz kılan bir kişi olması umulur!» buyurdu. Bunun üzerine Hâlid: “Yâ Rasûlallah! Namaz kılanlardan nice kimseler vardır ki, onlar kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylerler» dedi. Rasûlullah «Ben insanların kalplerini açmaya, karınlarını yarmaya memur değilim!» buyurdu.
Râvî dedi ki: Sonra Rasûlullah, o kişi dönüp giderken, arkasından ona bakıp: «Şüphesiz şunun soyundan öyle bir nesil türeyecektir ki, onlar (Vehhabiler) her zaman güzel sesle Allah ‘ın kitabını okuyacaklar. Fakat Kur’ân’ın tatlılığı onların boğazlarından ileriye geçmeyecektir. Onlar, okun avı (çabuk delip) çıktığı gibi dinden çıkacaklar!» buyurdu.
Zannediyorum ki Rasûlullah «Yemîn olsun, eğer ben onların zamanına yetişseydim, muhakkak onları Semûd kavminin öldürülüşü gibi (Salih peygamberin yaptığı gibi) toptan (çarparak) öldürürdüm.» buyurdu.
(Hadis-i şerif, Muttefekun Aleyh)
Ahir zamanda yaşanacak helak olma hadiseleri ve Semud kavmi ile benzerlikleri…
Salih aleyhisselamın peygamber olarak vazifelendirildiği Semud kavmi, dünyalı insanlarla uzaylı insanların açıkça bir arada yaşadığı bir kavimdi. O devirde de bilim ve teknoloji çok yüksek seviyedeydi ve uzaylı insan türleri, dünya insanlarından gizlenmezdi.
Ad kavminin lideri Şeddad bir Ad, “Sen ahiret hayatında cennet var diyorsun ve insanların aklını çeliyorsun. Ben bir cennet yaptırayım da gör” diye Hud peygamberle inatlaştı ve çok yüksek bilim ve teknoloji seviyesinde yaşadıkları için, bilinen dünya tarihinde daha önce benzeri görülmemiş olan suni cenneti yani İrem bağlarını yaptırdı. Kendilerine verilen mühlet bittikten sonra Ad kavmi de helak edildi. Aralarından bir avuç insan iman edip de kurtulmuştu ve soyları devam etti. Onların soylarının devamında Semud kavmi teşekkül etmişti.
Hud aleyhisselamın tebliğine ve nasihatlarına tabi olmayan Ad kavmi, sonunda çok feci şekilde helak edildi. O kadar dehşetli bir helak şekliydi ki devamındaki nesiller boyunca herkes bunu bilerek, bunu unutmayarak yaşıyordu. Semud kavmi de bir vakte kadar müslümanca yaşadı ama sonra aralarında putperestlik ve satanistlik yayıldı. Ad kavminin yaşadığı acı akıbeti bir helak olarak görmekten, yorumlamaktan uzaklaştılar. Kendilerince bilimsel yorumlar yaptılar, dini/manevi kısmını tamamen silip attılar.
Ad kavmi gibi feci şekilde ve topluca yok olmak istemedikleri için de dağların/kayaların içlerine ve oradan yer altına da uzanan evler yapmayı tercih ettiler. Kayaları kolayca oyarak evlerini çok kısa sürede yapabiliyorlar hatta kayaları kolayca oyarken süslemeler, işlemeler de yapıyorlardı.
Bununla da sınırlı kalmıyorlar, yüksek teknolojiyi hayatlarının her safhasında kullanıyorlardı. Şehirlerini her türlü düşman saldırılarına karşı koruyacak savunma sistemleri vardı. Düşmanları Semud kavmine ve yaşadıkları şehirlerine zarar veremiyorlardı. Bu nedenle Semud kavmine “ashab-ı hicr” yani korunan, korumalı topluluk denildi. Bundan istifade ile Semud kavmi başka kavimlere karşı açıkça eşkıyalık yapıyordu. Onları soyuyor, sömürüyor, öldürüyordu. Her manada iyice ayardan çıkmışlar, yollarını şaşırmışlardı.
O devirde hala insanların hayatları uzundu. Salih peygambere de uzun ömür verilmişti ve çok uzun zaman Semud kavmini İslam’a davet etti. Lakin sadece bir avuç insan onun peygamberliğine inandı. Bu kişilerin arasında uzaylı insanlar da vardı.
Hazret-i Salih’in de çok güçlü maneviyatı/metafiziği vardı. Salih peygamber güçlü bir soydan ve aşiretten geldiği için ona açıkça saldıramayan İslam düşmanları, bir süre sonra metafizikle saldırmaya başladılar. Salih aleyhisselam da onlara metafizikle karşılık veriyordu. Bu metafizik çatışmalar sırasında olağan dışı şeyler yaşanır ve beden gözüyle de açıkça görülür olmuştu. Salih peygamber, Semud kavminin içinden, önde gelen ve kavmi ısrarla dünya/ahiret felaketine sürükleyen kişileri ve onlara yardım yataklık yapanları metafizikle çarpmaya başladı. Neticesi olarak, bir süre sonra Semud kavmi arasında olağan dışı şeyler yaşandı. Hastalıklar yayıldı. Ani ölümler arttı. Cihazlar ve araçlar bozuldu. İntiharlar arttı. Yangınlar ve kazalar arttı. Hatta rivayet edilir ki kadınlarının doğurganlığı azaldı. Çocukları olmamaya başladı.
Semud kavmine dair ayet-i kerimede geçen “dokuzlu çete” de günümüzde Ankebut Ağını en tepeden idare eden konseyin, o zamanki haliydi. Dokuzlu çete o zaman da günümüzde olduğu gibi İblis’e bağlıydı, satanist kişilerden oluşuyordu ve Semud kavmini de çoktan satanistleştirmişti. Dokuz kişi de ileri seviyede büyücülük ve metafizik biliyordu, Semud kavmi içinde de büyücülüğün, kahinliğin/medyumluğun ve türlü metafizik usullerin yayılmasını sağlamıştı.
Salih peygamber ile yaşadıkları metafizik çatışma iyice şiddetlenince bu defa öfkeli bir kalabalık halinde Salih peygamberin karşısına çıktılar ve “Senin yüzünden huzurumuz kalmadı. Herkese zarar verdin. Başımıza gelmeyen kalmadı.” mealinde sitem ettiler. Allah’ın koruması sayesinde Salih aleyhisselama fiziki bir zarar veremediler. Hazret-i Salih bir süre Semud kavminin arasından ayrıldı, uzak bir yere gitti. Sonra tekrar dönerek peygamberlik vazifesine devam etti.
Metafizik sahadaki çatışmalar hiç hız kesmemişti ve Salih peygamber kavminin arasına döndüğünde de devam etti. Artık sona yaklaşılmıştı ve Salih peygamber kavmini daha sık şekilde musibetle, helak edilmekle korkutuyor, ikaz ediyordu. Onlar ise “İşimize karışma. Haber verdiğin helakı getir de görelim” diyorlar, alay ediyorlardı.
Halbuki o vakte kadar Salih peygamber, peygamberliğinin ispatı olarak çok kere de mucize göstermişti. Semud kavmi ise fiziki tedbirlerine ve yüksek bilim ve teknolojisine güveniyordu. Yıldırımlar yağmur gibi yağsa, o kayadan evlerin içinde olduklarından kendilerine hakikaten hiçbir şey olmaz, yıldırımların enerjisi topraklanır sönerdi. Yüksek basınçlı bombalar atılsa, o kayalık şehri yıkıp geçemezdi. Ad kavmine atıldığı gibi bir çeşit nükleer bomba atılsa ya da yoğunlaştırılmış enerji silahları kullanılsa hatta günde onlarca kere çok yüksek şiddette depremler olsa, yine de şehirlerine ve canlarına zarar gelmezdi. Bu imkanlar Semud kavminin azgınlığını, şımarıklığını artıyordu.
Yine de Allah Semud kavmine mühlet veriyor, sonsuz felakete gitmeden önce, ahiretteki büyük mahkemede hiçbir mazeretlerinin olmamasını istiyordu. Hatta bu hikmete binaen Semud kavmi bir anda helak edilmedi. Salih peygamber onlara “İlk gün yüzleriniz sararacak. İkinci gün yüzleriniz kızaracak. Üçüncü gün ise yüzleriniz kararacak” dedi. Kendisine iman etmiş bir avuç müslümanı da alarak oradan Allah’ın emri gereği uzaklaştı, hicret etti.
Salih peygamberin haber verdiği gibi olmaya başladı. Semud kavminden olanların yüzleri sarardı. İkinci gün ise kızardı. Salih peygamber bu hale metafizik kabiliyetleri ile sebep oluyordu. Semud kavmi de Salih peygamberin metafizikteki gücünü çok iyi şekilde biliyor ve ona kızıyordu. Salih peygamberi öldürmek için mekanına gittilerse de onu da ona inananları da oralarda bulamadılar. İyice sinirlendiler.
Aralarından bir kişi ise yaşananın ciddiyetini anladı ve hayatta kalmak ümidiyle o diyarı terk edip etraftaki başka bir kavmin yanına sığındı. Lakin netice değişmedi. Semud kavmindeki bütün inkarcılar gibi o şahıs da feci şekilde öldü. Yüzü kızarmış ve kararmıştı. Gittiği yerde su istedi, suyunu içti ve saniyeler içinde öldü. Sanki bedeninin fişi çekilmiş, gücü kesilmiş, kontrolü bir anda elinden çıkmış, ayakta iken hızlıca dizleri üzerine çökmüş ve sonra yüz üstü kapaklanmıştı.
Çok büyük kısmı Satanistleşmiş olan Semud kavmi, helak olacaklarını anladığında hemen ayinlere, büyülere, metafiziğe ve en başta da iblis’e sığınmıştı. Cin taifesinden olan ve bütün insanlığa düşman olan İblis, her devirde yaptığı gibi, o zaman da satanistleri korumayacağını bilip kahkahalar atarak onların sonunu izliyordu.
Semud kavmi tıpkı günümüzde Cadılar Bayramında Güney Kore Seul’de bir benzeri görüldüğü gibi, Salih peygamberi metafizikte yenebileceklerine ve öldürebileceklerine inandırılmıştı ve topluca satanist ayinleri yapıyorlardı.
O sıralarda melekler, evvelki hak peygamberlerin ruhaniyetleri ve hatta tabut-u sekine, hazret-i Salih’in korunması ve düşmanlarının kahrolması için sahadaydılar.
Allah, sünneti gereği, peygamberini muhafaza ederken bile maddi ve manevi sebeplere uyduruyordu. İnsanlıktan çoktan çıkmış, küstahlaşmış, nankörleşmiş, namussuzlaşmış, mucizelere bile kör kalabilmiş, ölümden ve ölenden bile tesirlenmez hale gelmiş, satanistleşmiş, vahşilemiş, zalimleşmiş, kibir abidesine dönüşmüş Semud kavmi, “Bize hiçbir şey zarar veremez” dedikleri şehirlerinde ayin yapmakta iken birden, topluca çarpıldı.
Halbuki kayadan evlerine özel kaplamalar yapmışlardı da o kayadan duvarlar elektromanyetik şok dalgalarını geçirmediği gibi, türlü enerji saldırılarına karşı da koruma sağladığı gibi, metafizik sinyalleri de geçirmezdi. Üstelik kendileri de çok ileri seviyede metafizik bilirlerdi ve kendilerine metafizik sahada çok fazla korumalar yapmışlar, yazmışlardı. Üstelik cinlerden de çok yardımcıları, koruyucuları vardı. Hiçbiri fayda etmedi.
Bir yandan Salih peygamberin sert metafizik sinyalleri, bir yandan Tabut-u Sekine’nin yaydığı helak edici sinyaller, hepsini anında çarptı. Bu, ilk defa olmuyordu. Pek çok peygamberin zamanında çok benzer helak hadiseleri yaşandı.
Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayet-i kerimede geçen sayha, saika, karia, racfe/racife gibi kelimelere yıldırım, çığlık, ses, rüzgar, deprem gibi manalar verilmiş ama bu kelimelerin gerçek manaları bunlar değiller. Şok dalgası, enerji darbesi, metafizik çarpılma, şok darbesi neticesinde atomlarına kadar titreşme hali gibi manalara geliyorlar. Hatta “deve” diye yorumlanan “nâka” bile aslında sadece deve manasına gelmiyor. Sadece “nâka” kısmından yola çıkılsa, dünya tarihinin derhal yeniden yazılmasına sebep olacak sarsıcı gerçeklerle yüzleşilecek.
Bu nedenle İbrahim suresinin 9. ayet-i kerimesinde Hazret-i Allah şöyle buyurdu:
Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla…
Sizden önceki Nûh kavminin, Âd ve Semûd’un ve onlardan sonra gelenlerin haberi size ulaşmadı mı? Onların hâlini ve başlarına geleni gerçek mânada ancak Allah bilir. Peygamberleri onlara apaçık deliller getirmiş, fakat onlar ellerini ağızlarına götürüp: “Biz sizinle gönderilen dîni kesinlikle inkâr ediyoruz. Çünkü biz, bize yaptığınız dâvetin doğruluğu konusunda derin bir şüphe içindeyiz” dediler.
Dahası da var…
Ahir zaman peygamberi hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v)’nın ahir zamana dair hadislerinde haber verdiği “duman”ın da konumuzla alakası var.
Ebu Davud’da geçen hadis-i şerifte “Dumanın tesiri mümine nezle gibi gelir, kâfire ise çok şiddetlidir.” buyrulmuş. Yine duman hakkındaki diğer hadislerde, duman sebebiyle dünyanın her yerinde toplu ölümler olacağı, dumana maruz kalan insanların yüzlerinin sararıp kızaracağı, hepsinin aniden ölmeyeceği ve dumanın tesir etmediği müslümanların ise bu kişilerin dumana yakalandığını anlayacakları haber verilmiş.
Yine Kur’an-ı Kerim’de Duhan suresinin 10. ayet-i kerimesinde (mealen)
“Gökten bir duman çıkacağı günü gözetle!”
buyruldu. İşte bu ayet-i kerimede ve söz konusu hadis-i şeriflerde haber verilen “duman” da ilk akla gelen manada bir duman ya da sis değil. Dünyanın her yerini saran ve toplu ölümlere sebep olan yoğun metafizik sinyaller.
Dabbetül arzın zan edildiği gibi tuhaf bir canlı olmadığını, insan olduğunu… Zan edildiği gibi zararlı, vahşi bir canlı olmayıp iyi niyetli ve insanlığın faydası için mücadele eden bir kişi olduğunu… Hatta dabbetül arz ile hz. Mehdi’nin aynı kişiler olabileceğini kısa süre önce yazmıştım.
Ahir zamanda yaşanacağı haber verilen büyük bir ateş çıkması hadisesinin, duman çıkması hadisesinin, yer batması/çökmesi hadislerinin, şu yukarıda anlattığım Semud kavmi gerçekleriyle, metinlerini tam haliyle vermediğim ve bilinen o ayet-i kerimelerle ve hadis-i şeriflerle ve dabbetül arz ile yakından alakası var. Bu konu, hakkında cilt cilt kitap yazılabilecek bir konu…
Söz konusu çok çok büyük felaketlere ramak kalayı yaşadığımızı değerlendirdiğim şu günlerde, herkesin bu yazıya ve bu bilgilere de ihtiyacı vardı. Artık her kişi ve kesim/taraf, kendi hür iradesi ile kararını alacak ve ona göre de karşılığını bulacak.
Birkaç gündür yoğun siyasi gündemden ötürü gecikmiş olan bu yazıyı şimdilik bu kadarlık yazdım. İlerleyen zamanlarda ve en çok da söz konusu afetler yaşandıktan sonra, daha da geniş şekilde izah edeceğim inşaallah.
| mfs – Ezber bozan – Akademi Dergisi