Dünyadaki bazı suni kıta ve suni adalar

(Bu yayın, Mehmet Fahri Sertkaya’nın sosyal medya uygulamasında bir takipçisi ile yazışmasının tek taraflı olarak yayınlanmış halidir)

Grönland bir suni kıta

Oranın batı kısmında küçük kayalıklar ya da adacıklar gibi olanlar yerler oradan kopan parçalar…

Sistem şöyle:

Önce taşlık ve toprak zemin düzeltiliyor, sonra çok ileri teknoloji ile o kadar geniş sahaya metal bir örme yapılıyor, aslında metal bir kutu haline getiriliyor. İçinde yaşama alanı oluyor çok geniş ve yüksek oluyor. Sonra o metal kutu gibi sistemin üzerine çok yüksek şekilde kayalar ve topraklar dolduruluyor, ve daha sonra buranın üzeri normal kıta gibi, kara gibi görünüyor. Zamanla bu sistem bazı yerlerinden aşındıkça, arızalar verdikçe parçalanmalar oluyor.

İşte Grönland’ın batı yanındaki kayalıklar da bunlardan. Dünya genelinde bu sistem hep kullanılmış, kullanılıyor.

Zülkarneyn a.s da yapmış böyle sistemlerden, Zülkarneyn a.s. küçücük bir iç deniz ya da göl olan yeri kocaman Karadeniz’e çevirirken oranın altını hep düzeltmiş ama karadenizin çevresinde olan ülkelerin çoğu yerlerini de düzeltmiş.

Bizim Trakya’nın dağlarını tepelerini çok tıraşlamış ve araziyi çok güzel hale getirmiş.

Trakya’nın batısından kuzeye doğru da ilerlemiş ve şu anda karadenizin batısında olan ülkelerin bazı yerlerini hep traşlayıp düzeltmiş, sonra da Ukrayna’ya çok emek vermiş, oraları ziraat için çok elverişli yerler haline getirmiş.

Bunu yaparken İstanbul’u ve Türkiye’nin coğrafi bölgelerinden olan Karadeniz bölgesini düzeltmemiş, tıraşlamamış.
Çünkü buralarda bazı emniyet tedbirleri düşünmüş, buraların düzeltilmesini emniyetli görmemiş.

Karadeniz’deki dağları da bir çok yönden savunma şeridi olarak tasarlamış

Bütün bunları yaparken İstanbul’un Karadeniz ve Marmara kıyılarında da yukarıda anlattığım teknikle yerleşme/yaşama yerleri yapmış, sahili istediği sınırlarda tutmuş ve üzerine de taşlar, topraklar doldurmuş. Zülkarneyn a.s. dan önce de dünyamızda bu teknik kullanılmış.

Hatta bizden önceki ademler zamanında da bu gibi tekniklerle dünyanın pek çok yerinde sahil şeridi suni şekilde ayarlanmış, belirlenmiş.

Türkiye’de Ege denizine sınır olan batı hattınde yoğun şekilde bu sistem kullanılmış ve hala kullanılıyor. Yani söz konusu Ege sahilleri de suni şekilde belirlenmiş sahiller…

Amerika kıtasında Peru ülkesi sonradan kıtaya eklenmiş, koca ülkenin altında devasa bir ülke daha var. Metal kutu gibi sistemin içinde uzaylılar hala gizlice yaşıyorlar, orayı daha önce anlatmıştım.

Okyanusun dibindeki o ülkenin kasten çöl haline getirildiğini ve o halde tutulduğunu, altında uzaylılar olduğunu…

Bilim adamlarına bunun sebebi sorulduğunda okyanustaki bilmem ne isimli su akıntısının bu iklim sorununa sebep olduğunu açıkladıklarını ama asıl sebebin bu olmadığını hatta o deniz akıntısının bile suni şekilde oluşturulduğnu anlatmıştım.

Bu gibi sistemler şu anda ABD topraklarında/sahillerinde olan çoğu yerde de var ve son zamanlarda uzaylı taraflar çok büyük darbeler aldılar.

En çok da ABD, İngilere, Çin, Rusya gibi ülkeler üzerinden dünyaya yön ve zarar vermekte olduklarından, en çok da ABD’dekilerin kaldığı, kullandığı yerler sinyale girdiler, arızalar çok fazla, sistemleri çok sorunlu, kaçıp gidebilecekleri yerler lazım ama yok.

Sistemleri düzeltmeleri lazım ama çoğunu kendileri yapmadılar, o yer altı şehirlerini ve ülkelerini çoğunlukla kendileri kurmadılar.

Dünyada hapis kalmış ve kaf dağını (Van allen radyasyon kuşağını) aşıp gidememiş uzaylı türler…

Hala Zülkarney a.s devrindeki kadar teknolojiye bile sahip değiller. Bu metal kutu sisteminin haricinde tamamen suni kıta tekniği ile yapılmış Grönland gibi yerler aslında bir çeşit uzay ya da deniz aracı gibi yapılmışlar.

Grönland daha önce başka bir okyanustaymış ve yüzeyinde de çok güzel bir tabiat varmış, bitkiler, hayvanlar, insanlar çok güzel şekilde yaşıyorlarmış. Neden öylesine güzel bir sistemi kasten mahvetmişler ve kuzey kutbuna nakletmişler. Bu konuda kesin bir bilgiye sahip değilim ama gizlenmek istemişlerdir yeşiller, griler ve diğer uzaylı türler zaten son yıllarda bunların sistemlerine o kadar ciddi zararlar veriyoruz ki oraları artık karlar altında tutamaz oluyorlar.

Oraları suni şekilde kar altında tutan iklim düzenleme cihazları bile hep bozuluyor, hatta Türk/İslam diyarlarını kasten kurak ya da yarı kurak halde tutan cihazları, sistemleri de bozuluyorlar.

Dünya genelinde bazı uzaylı türler iklim savaşları da yaşıyorlar ama bazı olağan dışı iklim şartlarına da bizim bu cihazları bozuyor olmamız sebep oluyor.

Şimdi biraz daha konuya girelim. Geçmiş devirlerde Kıbrıs adası da suni şekilde yapılmış ama söz konusu metal kutu gibi sistemle değil tamamen uzayda yapılmış, daha önceden yeri çalışılmış, sonra akdenize indirilmiş, yerine kondurulmuş.

Hatta Ege’deki bazı adalar da suni adalar olarak yapılmışlar, htta Tayvan ve Tayland gibi yerler de suni adalar…

Hatta Japonya da suni bir ada. Hep sorduğum sorunun cevabı da burada… Japonlar da “Biz kimiz, bu adaya nereden geldik, soyumuz nerede başladı” diye sorup duruyorlar kendilerine ve cevaplarını bulamıyorlar. Çünkü üzerindeki yaşadıkları ada bile suni bir ada olduğu gibi, kendileri de dünya insanları üzerindeki genetik denemeler, uzaylı türlerle dünya insanlarının cinsi münasetleri neticesinde doğan uzaylı/dünyalı melez bebeklerden türediler. Bir zamanlar Japonya devasa bir laboratuvar olarak kullanıldı.

Öyle anlaşılıyor ki kısa zaman içerisinde Amerika kıtasındaki bazı yerler ana kıtadan ayrılacaklar. ABD’nin sahil şeridindeki bazı yerler de ana kıtadan ayrılacaklar.

Bu ayrılmaya mani olamayacaklarını kabullendiklerinde muhtemelen suni depremler yaparlar yine “Deprem oldu, böyle oldu” derler.

Ya da ona bile fırsat bulamayacaklar da hala bulundukları yer altı şehirlerinde tamirat/tadilat yapmayı deneyecekler ama netice alamayıp daha beter şeylere daha hızlı şekilde sebep olacaklar.

Öyle ya da böyle, bir ya da birkaç sebeple, yeraltı sistemlerinde yaşayan uzaylı türler arasında çok büyük toplu ölümler olacağı anlaşılıyor, zaten çok hastalar, umutsuzlar, çaresizler, bölünmüş ler, her gün şiddetli çarpılıyorlar.

Pek çok kere dünyadaki yer altı şehirlerinde hatta ülkelerinde yaşayan uzaylı türleri seferber ettiler, aynı anlarda bana ve ekibime metafizik saldırılar yaptılar. Son günlerde de böyle denemeler yapmaya çabalıyorlar ama netice alamıyorlar.

Amerika kıtasını, en çok da ABD’lileri çok zor günler bekliyor olmalı. Bu gidişle kıtanın bazı bölgelerinin altındaki büyük metal yerler iyice arızalanacak ve birbirlerine olan bağları kopmaya başlayacak. Bir geminin aşırı ve dengesiz yükle bir yana devrilmesi misali devrilecekler okyanusa doğru….

İçlerindeki uzaylılar bir yandan yıkılmalar, bir yandan oksijensiz kalmaktan ötürü feci şekilde ve topluca öleceklerken, üstlerindeki Amerikalılar daha da feci şekillerde can verecekler. Ne kulluk ettikleri Kraliçe, ne onun da kulluk ettiği deccal ne hepsinin kulluk ettikleri İblis bu yaşanacaklara mani olabilecek. Hepsi çaresiz izleyecekler. ABD üzerinden dünyanın her yerinde en şeytanca sömürüler, en zalimce kara para işleri, katliamalar, işkenceler, toplu öldürmeler yapılırken tepkisiz kalan Amerikan halkı, bunun bedelini, bunun cezasını, dünya tarihine geçecek şekilde ödeyecek

O sistemi baştan inşa etmeye imkanları yok. Maddi güçleri de yok, ihtiyaç duydukları teknik adamlar da yok, yeterli bilim ve teknoloji seviyeleri de yok. O afetler yaşanırken muhtemelen çok yüksek sayıda UFO görülme vakası da yaşanacak ve açıkça video kayıtlarına alınacaklar, fotoğraflanacaklar.

Bunlar dünyada eskiden beri rahat olabilmek için hep çeşitli yollar denemişler, deniyorlar. Kendilerine ait gördükleri bölgeleri çölleştiriyorlar, çöl halinde tutuyorlar, karlar/buzlar altında tutuyorlar ya da adalarda olmak istiyorlar. Ne olsa yer yüzüne çıkıyorlar, UFO’larla uçuyorlar ve görünmek, bilinmek istemiyorlar.

Ayrıca çöller sayesinde yer altındaki şehirlerine ya da ülkelerine ısı ve ışık çekiyorlar, enerji toplayıp nakil ediyorlar.

Şu anda bile o kadar çaresiz haldeler ki yapabilecekleri pek bir şey kalmadı. Suni afetler yapabilirler, elektromanyetik saldırılar yapabilirler, virüsler yayabilirler. Bazı bölgelerde depremlerle büyük gaz patlamalarına bir arada sebep olabilirler. Ya da elektromanyetik silahlar (Poseidon aracı gibi) üzerinden bir bölgede çok çok güçlü yer patlamaları ve dev dalgalar (Tsunami) yapabilirler.

Güç bulabilseler, imkan bulabilseler bir şekilde beni yok edecekler, birkaç gün hatta birkaç ay kutlamalar yapacaklar, sonra da yaralarını uzunca zamana yayarak sarmaya çalışacaklar. Bu sırada dünyada şeytanca bir düzenin devam etmesini de sağlayacaklar. Yine bebekler, çocuklar, genç kızlar kaçırılacak. Yine bir senede milyonla insan organları için kaçırılacak, yine muhtelif dinlerin mensuplarından oluşan cemaatleri içlerine/başlarına sızdırdıkları adamları üzerinden yönlendirecekler. Yine çiftlikleri, besi hayvanlarını, yine temiz gıdaları, yine arıları, yine sağlıklı yaşamaya sebep olan her şeyi yok etmeye çalışacaklar. Yine kasıtlı şekilde suni afetler, sunu kuraklık ve kıtlık planları üzerinden devam edecekler. Bu güne kadar bu dünyanın insanlarına anlatmakla bitmez kötülükleri, son derece sinsi şekillerde, acımasız şekillerde, şeytanca tarzda yaptılar. Fırsat bulsalar devam edecekler ama o fırsatı bulamayacaklar. Şimdi, yaptıkları çekme zamanındalar. Bu süreç başladı ve önümüzdeki kısa zaman içinde iyice hızlanacak, kuvvetlenecek bu süreç. İblis’e uymanın, deccale uymanın, şeytanlaşmanın ve dünya insanlığına bütün bunları yapmanın karşılığı ne imiş, bunu daha bu dünyada da şiddetli şekilde yaşamaya başlayacaklar.

Aralarından şeytanlaşmamış olanları, masum olanları ayıracağım ve diğerlerini hızlıca ve topluca cehenneme göndereceğim.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Af değil, zincirleme reaksiyon çıkar

Adalet sistemimizi en ileri seviyede ayarından çıkartarak yıllardır karşımda bir silah gibi kullandılar. Devletin adliyelerindeki savcı, hakim adamlarından sonra, hastahanelerindeki doktorlara ve başhekimlere, cezaevlerindeki müdürlerine, infaz koruma memurlarına hatta satın aldıkları mahkumlara kadar toplamda yüzlerce kişiyi de bu suçlarına alet ettiler. Hepsine yıllardır türlü türlü suçlar işlettiler.

Yine de netice alamadılar ve bir oldu bitti ile, tıbba ve hukuka tamamen aykırı şekilde akıl sağlığı raporu vermek istediler. O da ellerinde patladı, her safhasında daha da açıklar verdiler, suç üstü oldular ve onda da kaybeden, köşeye sıkışan taraf oldular.

Bana, kelimelerle, cümlelerle anlatmanın mümkün olamayacağı kadar çok zulüm ve eziyet ettiler, yüklendiler. Sınır tanımadan, şeytanlaşma seviyesinde yüklendiler ama ben her şeye rağmen, rest çeke çeke ellerinden çıktım, mekanıma geçtim ve yine de sakin kaldım. Evet, yine de sakin kaldım, hukuk yolunda üzerlerine gitmedim. Kısa süre sonra ise onları daha da şaşırtan çıkışlar yaptım. “O hukuksuz davaları temizleyin. Üstüme yığarken hukuk mu tanıdınız da kaldırırken hukuki sıkıntı çıkması ihtimaline bakıyorsunuz. Nasıl yığdıysanız, öyle temizleyin. Yoksa o davalar çok büyük patlayacaklar, her yeri sarsacaklar.” dedim. Defalarca fırsat verdim, sevk ettim, ikaz ettim ama temizlemediler.

Bu günlere gelindi ama o davalar/cezalar çoktan topluca hükümsüz kaldılar. “Böyle bir adalet sistemini tanımadığımı ve itaat etmediğimi” defalarca, en açık ifadelerle yazdım ve sorunsuzca yoluma devam ettim. Uzun zamandır karşımda devletimizin kurumlarını ayarından çıkartamıyorlar. Güya üzerime yığdıkları cezaları, evrakları bile kullanamıyorlar. Çoktandır kendilerinin topluca içeri alınması gerektiğini, kazdıkları kuyulara kendilerinin düştüğünü, bu dosyalarının sonucunun bu olduğunu biliyorlar. Bana sıkıntı olmasın diye tuttular olmayan korona salgını bahanesi ile açık ceza evlerine teslim olma süresini uzattıkça uzattılar. Daha geçenlerde “O dosyalarla oynamak isteyenler var. Hukuki zeminde hukuksuzca üzerime gelmek isteyenler var” mealinde yazdım diye, hemen panik haliyle o korona iznini bir sene daha uzattılar. Korana yalanlarını çökertmemizden beri nerede ise bir sene geçecek, herifler şimdiden bir sene sonrasına kadar sözde korona tatilini uzattılar. Kazdığın kuyuya düşmek, işte böyle bir şey…

Karşıma iyice hiç kaldıkları şu günlerde, yıkılıp yargılanmalarına ramak kaldığını çok iyi anladıkları şu günlerde, şimdi ise o ellerinde patlamış onlarca dosyayı/davayı, evrakı temize çekmenin bir yolu olarak af çıkartmayı konuşuyorlar. Ne güzel memleket be… O kadar mı ucuz, o kadar mı kolay…

Genel af da çıkartsalar, benim üzerime yığılmış bütün dosyaları ve cezaları bir anda temize çıkartacak ve nokta atışı ile belirlenmiş geniş kapsamlı kısmi bir af da çıkartsalar, buradan çıkışları yok. Çoktan köşeye sıkıştılar ve şu anlarda “yok olma” safhasındalar.

Ben o dosyaların, o tanımadığım ve itaat etmediğim hakimlerin kestiği sözde cezaların varlığından uzun süredir rahatsız değilim ve mevzu da etmiyorum. Çoktan ve tamamen lehime döndü o uydurma ve hukuksuz davalar. Şu andan sonra her ne yaparlarsa yapsınlar o dosyalar/davalar yine de patlayacaklar. Ne o sözde savcıların, sözde hakimlerin, sözde doktorların, sözde ceza evi müdürlerinin ve personellerinin cezasız kalmasına razı olurum ne de bu pisliklerin arkasındaki en etkili kişiler olan Adnancılara karşı tepkisiz kalırım. Ne de Adnancıların arkasındaki masonlara ve İngiliz, Amerikan, İsrail gizli teşkilatlarına karşı tepkisiz kalırım. Ta o Adnan Oktar’a, Oktar Babuna’ya, Mehmet Haberal’a, Meral Akşener’e, Bohçalı’ya, Tayyip’e, Soysuz’a, Abdülhamid Gül’e, Fahrettin Koca’ya kadar… Daha tepede mason üstadlarına hatta bu işe sürekli müdahale eden istihbarat teşkilatlarına kadar zincirleme bir reaksiyon gibi patlayacak bu davalar/dosyalar. Hiç kimse yok, bunu yapmama mani olabilecek bir güç unsuru epeyi zamandır karşımda yok ve önümüzdeki süreçte de kimse mani olamayacak.

Kamuoyuna yine gerçek sebeplerini göstermeden, insanları kandırarak ama aslında söz konusu davalarımı temize çekmek için genel ya da geniş kapsamlı bir af çıkartsınlar, sayısız insan şeytanı pisliği de ceza evlerinden çıkartsınlar, benim de öfkem arşa kadar çıkar. Benzin döküp yakarım bu sistemi ve cayır cayır yanarken de karşısına bir sandalye koyar, elime bir kahve fincanı alır, zevkle izlerim o zincirleme reaksiyonu… Ben o ceza evine ve bütünüyle o sürece sebepsiz, hikmetsiz girmedim. Onca çileyi boş yere çekmedim. Bir yanında manevi tekamül süreci varsa da bir yanında rest çekmek, bütün sisteme kafa tutmak ve sonunda sistemi toplayıp almak vardı. Kısa süre sonra her şeyin hikmeti daha da net görülecek.

Ben üzerimdeki cezaların, davaların, dosyaların, evrakların varlığından son derece memnunum. Benimle iyi geçinmek isteyen hiç kimse onları kanunsuzca temize çekilecek şekilde oynamasın, oynatmasın. Herkes ettiğini bulacak. Herkes cezasını bulacak.

| Mfs – Ezber bozan – Akademi Dergisi