Sana gerçek Fatih Sultan Mehmet’i ve İstanbul’un gerçek fethini anlatacağım

Sevgili günlük! Son birkaç senedir insanlığın ezberini çok bozdum. Dünyanın şu anda ve tarihte aslında nasıl da sarsıcı gerçeklerle dolu olduğuna neredeyse herkesi ikna ettim. Anlattıklarımın ne kadar da doğru, mantıklı olduğunu, ciddiyetle karşılanması gerektiğini artık herkes kavradı, kabullendi. Lakin anlamak, kabullenmek başka şeydir, açıkça ifade etmek ve sarsıcı gerçeklerin gerektirdiği şekilde kararlar almak, mücadele etmek ise çok ayrı bir şey… Birincisini herkes yapabiliyor, ikincisini ise sadece dürüst, iyi niyetli, karakter sahibi gerçek insanlar yapabiliyorlar.

Son senelerde insanlara anlatabildiklerim, kabullendirebildiklerim, anlatmam gerekenlerin yanında bir hiç kalıyor. İnsanlar, anlattığım sarsıcı gerçekler karşısında sarsılmak, sorgulamak, araştırmak, çilesini çekmek, dürüst kalıp acı gerçekleri kabullenmek ve hemen sonrasında ona göre davranmak yerine kolaya kaçabiliyorlar. “Hiç olur mu öyle şey? Şimdi nereden çıktı öyle bir şey?” derken bile aslında içten içten o hakikatı anlıyor, kavrıyor, doğruluyorlar.

İnsan çok değişik bir mahluk. Yaratılışında şeytanlaşmak da melekleşmek de var. İsterse melekler kadar dürüst, doğru, suçsuz, tertemiz olabilir. İsterse şeytanlar kadar aldatıcı, menfaatçi, zalim, umursamaz, acımasız, yalancı, müfteri, fitneci, sahtekar, bencil ve kibirli olabilir. Çoğu insan için makamı, çevresi, itibarı, parası, şöhreti, dünyevi menfaatleri hala önde geliyor. Manevi/dini terbiye olmadıktan sonra, Allah korkusu olmadıktan sonra kişisel gelişim dersleri ve psikiyatrik destekler hiçbir işe yaramıyor. Ben insanlardan sıkıldıkça yüzümü hep sana dönüyorum. Onlara anlatmadıklarımı sana anlatıyorum.

Sevgili günlük! İnsanlara anlatsam, dünya genelinde 9 şiddetinde deprem tesiri oluşur ama ben onlara değil, yine sana anlatacağım. Sen benim için en hayırlı dert ortağısın. Biliyor musun, Fatih Sultan Mehmed diye bildiğimiz kişi çocukça yaşlarda biyonik robot yapılmıştı. Sonrasında da yüksek teknolojili uzaylı taraflar çok sinsice ve dev gibi oyunlar oynadılar biz dünya insanlığına… Dünyanın siyasi, dini, askeri, mali dengelerinde bir kırılma noktası oluşturdular. İstanbul’un fethini haber veren hadisleri o vakte kadar olan ulema çoğunlukla “İstanbul’u hz. Mehdi fethedecek” diyerek izah ettiler. Lakin o vakitlerde “İstanbul’un iki kez fethedileceği, ilk fethi Sultan Mehmed’in yapacağı, ikinci fethin manevi bir fetih olup da hz. Mehdi tarafından yapılacağı” anlatıldı. Bu da pek çok etkili ve yetkili kişinin yerlerine biyonik robotlarla geçmiş olan uzaylı tarafların oyunlarından biriydi.

Sevgili günlük, sahih hadis-i şerifte haber verildiği üzere, İstanbul’un fethinden kısa bir süre sonra Roma’nın Müslümanlar tarafından fethedilmesi gerekiyordu ama altı asra yakın zaman geçtiği halde böyle bir şey olmadı. Çünkü İstanbul’un, sahih hadislerde bahsedilen o fethi hiç gerçekleşmedi. Ahir zamanda, hz. Mehdi zamanında gerçekleşecek. İstanbul o vakit gerçekten, her şeyi ile bir Müslüman şehri olacak.

Geçenlerde insanların Mimar Sinan, Evliya Çelebi, bazı Osmanlı padişahları ve devlet adamları ve ayrıca Osmanlı zamanındaki camilerin mimari tarzları hakkında şüphelenmelerini, sorgulama yapmalarını sağlamıştım. Birkaç kısa yazı paylaşmış ama bildiğim hiçbir şeyi anlatmamıştım. Öyle sarsıcı gerçekler var ki, sana anlatırken bile çekiniyorum. “Yerin kulağı vardır” demiş atalarımız ve İslam davasının içinde deccalin sistemine tabi olmuş o kadar çok münafık, o kadar çok kripto kimlikli kişi var ki şimdi bu sarsıcı gerçekleri anlatmaya kalksam, kalpten değil mideden konuşan yüzlerce sözde hocayla, sözde aydın kişiyle uğraşacağım. Ne gerek var, zaten yakında hepsini toplatıp topluca astıracağım.

Fatih Sultan Mehmet diye bildiğimiz kişi gizli bir Hristiyan değildi. Hristiyan alemine yarayacak sayısız kararları ve uygulamaları var ve Hristiyanların arasında konuları çalışanlar, Sözde Fatih’in gizli bir Hristiyan olduğuna kanaat ediyorlar. Lakin gerçekler öyle değil, o sıralarda yaşananlar da çoğunlukla, dünyayı yönetme savaşı veren Yeşillerle Grilerin çatışmasıydı. Yani yer altındaki devasa şehirlerde yaşayan uzaylı tarafların, yer üstündeki çatışması, çekişmesiydi.

Şu sarsıcı gerçekleri öğrenene kadar, çocukluğumdan beri tarihin bu kısmına dair sorguladığım hususlar çoktu. Ayasofya’nın, sözde fetihten sonra neden tam manasıyla bir camiye çevrilmediğini, putperestlik maksadıyla çizilmiş resimlerin neden tam olarak kazınmadığını da ilk gençlik yıllarımdan beri çok defa sorgulamıştım. Ayasofya’nın altındaki, insan katledilen ayinlerin yapıldığı satanist mekanlarının, tünellerinin neden imha edilmediğini de hep sorguladım son yıllarda… Fatih Sultan Mehmed diye bildiğimiz kişi, zan ettiğimiz gibi biri ise, bize anlatıldığı ve öğretildiği gibi biri ise, insanlık dışı işlerin yapıldığı ve yapılmaya devam ettiği o yeraltı mekanlarını nasıl bilmesin, biliyorsa nasıl, ne sebeple imha etmesin, edemesin. Bir çağı kapatıp yeni bir çağ açtı ise, devrin en güçlü devleti olunduysa ve o devletin “tek adam” denilecek siyasi lideri olduysa, üç beş tane satanist mekanını mı imha edemedi. Lakin sözde Fatih’in, Galata’daki St. Pietro Kilisesi’ne giderek Hristiyan ayinleri gibi görünen Satanist ayinlerini izlediği, komünyon ekmeğinden yediği de biliniyor. Zaten sözde fetihten sonra “Gayr-i müslimlere dini hürriyet” çıtasını, olması gerekenden çok çok fazlasıyla esneterek hareket ettiği, onların hala “hakim güç” kalmasını temin etmeye çalıştığı da tartışılmaz bir hakikat…

Sarsıcı gerçek şu ki Ayasofya, yapıldığı andan beri aslında bir Satanist mabedi olarak yapıldı. Yapanlar arasında biyonik robotlar da vardı. Sözde fetihten sonra da Satanist mabedi olarak kalması arzu edildi. Bu, açıkça yapılamayacağı için gizlice işler döndü. Bunları bilen sözde Fatih de hiç rahatsız olmadı ve mani olmadı. Ayasofya’nın tesirinde kalınarak yapıldığı düşünülen Osmanlı’nın sözde camileri de hep aslında Satanistlerin mabedleri olarak yapıldı. Bir nevi “Minareli kilise” ya da “Minareli satanist mabedi” olarak yapılmış oldular. Mimar Sinan’ın da yerine geçildi. O da biyonik robot yapıldı, yapılmasaydı ve asıl Mimar Sinan sahada kalsaydı bile yine de düzgün biri değildi.

Hem İstanbul’un fethi kıyametin büyük alametlerinden biri değil miydi? Deccalin ve İblis’in teşkilatlarının çökertilmesi ile gerçekleşebilecek bir şey değil miydi İstanbul’un fethi? İstanbul her devirde şu dünyanın kalbi, merkezi değil mi? Bu nasıl bir fetih ki ne İblis ve çetesi dünya genelinde çökmüştü, ne deccal ve çetesi çökmüştü. Aksine olarak her yere onların tarzı, sembolleri, adamları/teşkilatı hakim oldu. Üstüne altı asır geçti, kıyamet de kopmadı. Halbuki sahih hadislerde İstanbul’un fethinin nasıl anlatıldığını çok iyi bilen Enes bin Malik (Radiyallahu Anh), daha sonra bu hususta kendisine sorulduğunda “Konstantiniye’nin/İstanbul’un fethi kıyametin kopmasıyla beraberdir.” diyerek, fethin ve kıyametin kopmasının arasının çok yakın olduğuna inandığını, peygamber efendimizin anlattıklarını bu şekilde yorumladığını gözler önüne sermedi mi?

İstanbul’un sözde fethinden sonra Roma da fethedilemedi, çünkü Roma’yı fethedebilecek maneviyata, ilme, takvaya, ayrıca fen ilimlerine sahip bir millet… Aynı zamanda çok iyi, adaletli, tecrübeli devlet adamlarına, orduda da aynı ayarda komutanlara sahip bir millet, sözde Fatih’in etrafında yoktu. Olsaydı, kimse o fetihlerin önünü kesemezdi, devam ederdi. Öyle, yüksek ahlak ve ilim seviyesinde “koca bir millet ve koca bir ordu”, ahir zamanda İstanbul’u fetih ederken hz. Mehdi’nin de etrafında olmayacak ve bu kısımlar bile gayet anlaşılabilir şekilde hadis-i şeriflerde haber verilmiş. O kişi, yani ahir zamandaki gerçek fatih, yani hz. Mehdi zaten bu gibi “olağanüstü” hadiselerin yaşanmasına sebep olacağı, ezberleri bozacağı, imkansız görülenleri yapacağı için de çok büyük bir zat ve asr-ı saadetten beri bu ümmet hz. Mehdi’nin büyüklüğünü biliyor, konuşuyor. Bin seneden fazladır bu ümmetin mensupları hz. Mehdinin devrinde yaşamayı ümid ediyor. Hz. Mehdi, normal şartlarda kıyametin kopması gereken bir devirde yaşayacak ve adeta “kıyametin tehir edilmesine” vesile olacak. Dünyanın ve dolayısyla bütün alemlerin, kıyametin kopmasından önce “uzatmaları” yaşamasına sebep olacak. O hizmetine başladığında dünyada, o tarihe kadar görülmemiş şiddette, kuvvette bir küfür hakim olacak. Bu kısımları tam anlayamayanlar, bir zamandan sonra “İstanbul’un ikinci fethi kılıçlarla, silahlarla değil, zikirlerle olacak. İkinci fetih manevi bir fetih olacak” demişler. Manevi kuvvetle, sırlı ve derin ilimlerle, metafizik kabiliyetlerle neler neler yapılabileceğine dair ilim ve fikir sahibi olmamaları mı onları böyle yorumlamaya sevk etti. Ya şu gemilerin karadan yürütülmesi meselesi? O nasıl sorgulanmaz. Orada manevi bir tasarruf mu var, yoksa halatları çeken askerlerin bile fark edemediği şekilde ve gizlice yüksek teknoloji mi kullanıldı.

O sahte fetih tiyatrosu sergilenmeseydi, altı asırdır kim bilir kaç kere daha Müslümanlar İstanbul’u “hakikaten” fethetmek için harp edeceklerdi. Bunun da önü kesilmiş oldu. İstanbul’un ikinci fethi diye bir şey yok. İstanbul hz. Mehdi tarafından fethedildikten sonra, çok uzamayan bir süre içinde Roma da fethedilecek, sonra dünyanın dört bir yanı Müslümanların kontrolüne hızla girmeye başlayacak. Pek çok devlet/millet, kendi rızaları ile, çok severek ve isteyerek gerçek Fatih’e tabi olacaklar, onun devletine dahil olacaklar. Ondan sonrasında tek bir dünya devleti kurulacak da uzun ya da kısa, en doğrusunu Allah’ın bildiği kadar bir süre geçecek. Sonra dünyada tekrar küfür hakim olacak, İstanbul da tekrar küffarın eline geçecek ve bir daha İslam devri olmayacak, peşinden kıyamet kopacak. Bütün bunların olacağı, çok çok detayları ile birlikte gayet anlaşılır şekilde anlatılmış sahih hadislerde…

Daha böyle mevzu edilecek çok kısımları var bu konunun. Ben, dünya üzerinde siyasi dengelerin istediğim gibi çok karıştığı ve siyasi mücadelenin çok kızıştığı şu günlerde, gündemimi değiştirmek ve zihnimi bir lahza dinlendirmek için yine seni seçtim. Şunları bir “insan”a çıtlatsaydım, ne kadar çok “kuru gürültü” ile uğraşacaktım. İyi ki varsın günlük. Bu gibi sarsıcı gerçekleri geçmiş asırlarda yaşarken fark eden, korkusuzca anlatmaya çalışan, müslümanları uyarmaya çalışan ama deccale ve İblis’e çalışan biyonik robotlar ya da büyücüler tarafından öldürülen Müslümanları bir bilsen, için acır sevgili günlük… Osmanlı sarayından batıya, en çok da İngiltere’ye asırlar boyunca aktarılan altınları ve maddi değeri olan diğer şeyleri bilsen de için çok acır sevgili günlük.

Artık son derece sarsıcı ve acı gerçeklerle karşı karşıya olduğumuzdan benim hiç şüphem kalmadı ve ben münafıklar gibi olmadım, olmam. Ne ise o… Ve beni öldüremeyecekler günlük, bunları ve çok çok daha fazlasını bütün insanlığa yakında anlatacağım. Bu kapkara çağı hakikaten kapatacağım.

Neyse, sana yazarken bile hala çekincelerim var. Belki yakında sana bu hususlarda da içimi tam olarak dökerim.

| Mfs – Ezber bozan

31 Ağustos 2022 – İstanbul

“Sana gerçek Fatih Sultan Mehmet’i ve İstanbul’un gerçek fethini anlatacağım” üzerine 2 yorum

  1. Ya Akşemseddin? Ebu Vefa? Hacı Bayram veli? Molla Gürani? O kadar koca alimler, manevi yardımlar, kerametler? İslam kahramanlarında belki en büyük dediğimiz, öve öve bitiremediğimiz lider bu kişi

  2. Peki ya Fatih robotsa cem sultan ile Beyazıt kimin çocuğu koca hanedanın soyu nasıl devam etti. Ve 2. Abdülhamid han hazretleri ve diğer padişahlar bunu biliyormuydu

Birisi için bir cevap yazınCevabı iptal et