Bir devletin, herhangi bir başka devlete kendi topraklarında nükleer enerji santralleri yaptırması, vahim seviyede bir milli güvenlik sorunudur. Milli güvenlik uzmanlarından ve ayrıca nükleer bilimcilerden bir heyet oluşturup “Mfs ne demek istedi? Bir nükleer enerji santrali art niyetle yapılmak, kullanılmak istenirse, başımıza nasıl sorunlar açar? Biz fark edemeden bize nasıl oyunlar oynanabilir?” diye sorulduğunda, alınacak cevaplar da sarsıcı cevaplar olacaktır. Dahası, Türkiye’deki nükleer enerji santrali projelerinde “Türk tarafı” olarak bilinenler, yığma mason, gizli Ermeni, gizli Yahudi, vatan haini kişiler, odaklar… Koca bir milletin, çoluk çocuğun hatta yetimlerle dulların haklarını bile yemeyi/çalmayı güya “dava” gören insanlıktan çıkmış, karaktersiz, ahlaksız, acımasız tipler… En başta da ihanetlerini, hırsızlıklarını, yalanlarını, tuzaklarını, zararlarını anlatmak günlerce sürecek olan Zapsu ailesi…

Bu yazdıklarımdan yanlış manalar da çıkartılmasın. Türkiye, gerçek Türk ve gerçek Müslüman bilim adamları vesilesiyle nükleer santraller yapabilecek olsa bile, yapmayacak. Yapılmışsa bile kullanmayacak. Zaruri sayıda kendi nükleer silahlarını yapacak, bunları elinde her an hazır tutacak, zaruret olmuşsa bu nükleer silahları kullanacak ama daha ötesine gitmeyecek.

Zaten nükleer maddeleri “enerji” elde etmek için kullanmanın bir mantığı da yok. Sadece Kuzey Afrika’nın çöl halindeki arazileri, dünyanın büyük kısmının enerji ihtiyacını çok ama çok uzun süre karşılayabilir. Daha ABD’nin, Avustralyanın ve Asyanın devasa çölleri de var.

Çoktan üretilmesi gereken çok verimli güneş enerjisi panellerinin üretilmesine, satılmasına da izin verilmedi. Bu mesele de istenirse hemen çözülebilir. Şu anda “oyuncak” denilebilecek kadar basit güneş enerjisi panelleri kullanılıyor. Türkiye’de Karapınar’da yapılan güneş enerjisi santrali bile Türk görünen, Müslüman görünen vatan hainlerinin oyalama, vurgun, geri bırakma projelerinden biri, başka bir şey değil. Araplara da benzer oyunları oynadılar, oynuyorlar. Çölleri yeşertecekleri iddiasıyla çember şeklindeki sürekli sulanan arazilerle güya çiftçilik yaptırdılar. Bunca sene geçti, arazi serinlemedi, yeşermedi. Toprak kendine gelmedi, canlanmadı. Bölge serinlemedi. Gerekli ağaçlandırma faaliyetleri yapılmadı, elde mevcut olup işe yarayacak teknolojiler bile kullanılmadı, arka planda bırakıldı ve şimdilerde yeraltı sularının da tamamına yakını bitmek üzere… Hangi mühendis ekibi, hangi bilim adamı ekibi, böyle bir sona varılacağını en başından itibaren göremez. Bu, art niyet değil de nedir. Deniz suyundan temiz su elde etme sisteminde de aynı kandırma, aynı insanlık düşmanlığı, aynı sömürücülük ve oyalama görülüyor. Dünyanın çölleri, çöllerin altındaki devasa uzaylı üslerine, yerleşme alanlarına enerji sağlamak yerine artık dünya insanlığına enerji sağlamalıdır.

Türkiye’de İstanbul Boğazının akıntısı hala boşa akıyor. En fazla üç ay içinde oraya mükemmel, tertemiz, atıksız ve büyük güç üreten bir santral kurulabilir. Ayrıca Türkiye jeotermal sahasında dünyanın belki de en şanslı ülkesi… Neden hep jeotermal hakkında konuşuluyor da işe yarar jeotermal projeleri yapılmıyor. Büyük İsrail projesi için on milyondan fazla onursuza baktırılan Türkiye, neden kendi vatandaşı için zaruri olan projeleri yapmadı, yapmıyor. Neden imkanlarını onursuzlara harcamak yerine projelere harcamıyor.

Jeotermal sahasındaki taktik, sinsi engellemeler de kaldırılır, devletimizin gücüyle gerçekten teşvikler ve gerçekten işe yarayacak projeler yapılır ve böylece kısa sürede mükemmel neticeler alınabilir. Rüzgardan, deniz dalgalarından elde edilecek enerjileri ve daha başka alternatifleri de “gerçekten” değerlendirmek gerekir. Türkiye bunların hepsi için münasip bir devlet. Türkiye’nin asla enerji, temiz su ve gıda sorunu olamaz. Lakin bütün dünya nükleer enerji santrallerinden kurtulmanın yolunu ararken, şimdilerde yakıtsız kalan Avrupa “Yine de nükleer enerji santrallerine geri dönmeyeceğiz” derken, bize hangi siyasi/idari yetkililer, hangi akademik yetkililer nükleer enerji santralleri dayatıyorlar. Bunu neden yapıyorlar, asıl bu kısmın derhal meydana çıkartılması gerekiyor.

Gece yazdığım yazılarda petrol ve doğalgaz kaynaklarımıza da temas etmiştim. Türkiye doğalgazdan en yüksek seviyede elektrik enerjisi üreten ülkelerden biri olabilir. Bu hakikaten çok az vaktini ve emeğini alır. Doğalgazla çalışan daha güçlü arabalar yapılabilir. Bilim ve teknoloji bu kadar ayağa düşmüşken hala koca Türkiye’nin yerli motor sorunu yaşaması da nedir. Hangi devlet kurumu, hangi devlet yetkilisi bu sorunu gerçekten çözmek istemiş de en fazla üç ayda çözememiş? Çözememiş mi, çözmek istememiş ve oyalamış mı, bunun soruşturulması gerekir. Türkiye çok kısa süre içerisinde her sahada kendi kendine yeten bir ülke olabilir.

Bunun ilk şartı yönünü sömürgeci batı/NATO çetesinden, her devirde medeniyetin menbaı olan doğuya çevirmesidir. İçimizdeki İsrail’in, İçimizdeki Ermenistan’ın ve ülkedeki bütün vatan hainlerini bünyesinde toplayan mason tarikatının başları derhal ezilmelidir. Aksi halde Türk milleti varlık içinde yokluk yaşamaya, akıl almaz geniş imkanlar içinde açlıkla/yoksullukla boğuşmaya devam edecektir. Sorun imkanların olmayışı ya da çok kısıtlı oluşu değil, sorun devletin her kademesine hainlerin sızmasıdır. Üç tarafı deniz olduğu halde balık yiyemeyen, her yeri tarla olduğu halde toprak mahsullerini yurt dışından getiren ve ekmeğe para yetiştiremeyen bir milleti/devleti, sadece organize bir ihanet çetesi bu hale getirebilir.

İşte Türkiye’deki nükleer santral projeleri de bu hainlerin yeni ihanet projelerinden başka bir şey değildir. Söz konusu nükleer santral projelerine hala milletin parasını akıtma vatana ihanet eylemidir. Söz konusu projeleri şu andan sonra savunan, öven, faydalı ve zaruri gösteren basın, medya ve sosyal medya aktörleri de bu gün değilse yarın yargılanırlar.
| Mfs