Yaşama hakları yok
Kırıp geçtiğimiz din, millet, vatan düşmanlarından farkları yok
Değerlerimize saldırıların son zamanlarda iyice arttığı, saldıranların da hep cezasız kaldığı vatanımızda, Antalya’nın Serik ilçesinde yaşayan genç bir insan şeytanının, kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i tekmeleyerek aşağılaması, milletimizi iyice gerdi. Çok büyük kalabalıklar, burunlarından soluyorlar.
Lakin ülkenin idaresini resmen elinde bulunduran Ankara hükumeti, yani o masonlar, o gizli Yahudiler, o gizli Ermeniler… Bu yaşananlardan rahatsız olmamış, yaşananların ve milletimizde biriken öfkenin nelere sebep olacağını umursamıyormuş gibi bir tavırlar içindeler… Hala Türkiye’yi eski Türkiye zan eden bir tavır sergiliyorlar.
Şahsa, okulunun disiplin kurulunda işlem yapılacakmış. Madalya takılıp taltif edilseymiş, daha iyi imiş. Milletin çok büyük kısmının tabi olduğu dini değerleri bu kadar aleni şekilde aşağılayan bir kişiye, okulunun disiplin kurulunda mı işlem yapılır. Derhal soruşturma açılmalı, tutuklu yargılanmalı ve hiç değilse mevcut kanunlara göre cezalandırılmalıydı.
Evet, ülkenin idaresini 150 yıldan uzun süre önce hilelerle, ihanetlerle ele geçirip kanunlarını Türk ve İslam düşmanlığı üzerine belirleyenlerin o saçma sapan kanun maddelerine göre bile yargılanmıyor bu kadar alçakça işi yapan o kişi… Pek çok düşman ordusunun bile yapmayacağı o lanetli işi yapan o mel’un kişi…
Bu Türkiye’nin ayarı iyice kaçtı. Ülkenin iplerini ellerinde tutanların ya akli melekelerinde sorunlar oluştu ya da artık yaşamak istemiyorlar. Bu Türkiye’nin artık bir resetlenip kendine gelmesi gerekiyor. Bu Türkiye’de artık milletin kendi adaletini uygulaması gerekiyor. Zaten her türlü adli ve idari uygulamada Türk ve İslam düşmanlığı, Türkiye’nin kötülüğünün istendiği açıkça görülüyor. Zaten milletin arşa varmış tepkileri hala basında, medyada gereğince yer bulamıyor, iktidar da bunlara kulaklarını tıkayarak yoluna bakmaya çabalıyor.
Evet, artık yaşananlardan bu anlaşılıyor, bu millet bir kurtuluş savaşı başlatmalı. Zira, devlet otoritesini ve adalet sistemini kontrolde tutan çift kimlikli omurgasız sürüngenlerin, azılı Türk ve İslam düşmanlarının artık gemi azıya aldıkları, ayaklar altında ezilmek istedikleri, ihanetlerinde, Türk ve İslam düşmanlıklarında haddi iyice aştıkları çok net olarak görülebiliyor.

Uğruna milyonlarca şehit verdiğimiz değerlerimizin, ülkemizin vatandaşları olan bazı din, namus, ahlak düşmanları tarafından hemen her gün tahkir ediliyor olması, insanımızın içine acı acı oturuyor. Lakin iktidarı, adalet sistemini, basını, medyayı, sosyal medyayı kontrolünde tutan gizli Ermeniler ve gizli Yahudiler, hala milletimizin damarına basmaya devam etmekteler. Ha nizami ordu ile gelmiş bir düşman ordusu kitabımızı/dinimizi ayaklar altına almış, ha aramızda Türk ve Müslüman rolü oynayarak ama her gün ve her fırsatta sinsice Türk ve İslam düşmanlığı yaparak yaşayan birileri ayaklar altına almış. Hiç fark etmez. Akla, mantığa ve medeni bir hukuk sistemine göre, iki grup da bir. İki grup da düşman ve bu iç düşmanlar, gizli kimlikli düşmanlar, niyeti ve saldırısı açık olan düşman ordularından çok daha tehlikeliler ve zararlılar. Bu zararların artık toptan def edilmesi gerekiyor.
Bu milletin, bu devletin, bu vatanın ve değerlerimizin/inançlarımızın düşmanlarının bu ülkede yaşama hakları yok. Evet, tek nefes almaya bile hakları yok. Bunların Türkiye devleti kimliği taşımaları bir şeyi değiştirmiyor. Bu milletin her gün her gün bu kadar ağır davranışlara tahammül etme zorunluluğu yok. Bu derece damara basan, tahrik eden, sinir sistemimizi test eden hadiseler ve ardından devlet gücünün de ayrıca sinir sistemini test edercesine sergilediği tavır, artık bardağı taşırdı. Kitabımızı tekmeleyenler bile yaşayacaksa bu ülkede, bunca şehit ne için verildi? Bunca bedel neden ödendi? Böylesine alçaklar bile yaşayacaksa bu ülkede, biz ölelim. Bunlarla bir arada olarak ve bunlara tahammül ederek yaşamak biz züldür. Tahammülü imkansız bir yüktür. Kitabımızı tekmeleyenlere bir dava bile açılmayacak, tutuklu bile yargılama yapılmayacaksa bu ülkede, bu kanunları, bu nizamı kim, hangi art niyetlerle belirledi? Böyle kanunları belirleyenlere de millete inat uygulayanlara da Allah lanet etsin. Şehitler lanet etsinler. Peygamberlerin laneti de onların üzerlerine olsun. Ya gök kubbe devrilsin üstümüze ya da bu alçaklar, bu insan suretli şeytanlar, düşmanın bile çoğunun yapmayacağını bizim vatanımızda bize yapanlar girsinler kara toprağa peş peşe…
Şimdi bir vatan evladı çıkıp “Siz kimsiniz. Şehit kanlarıyla sulanmış bu topraklarda size bu cüreti kimler veriyor. Göstere göstere bu hakareti, bu aşağılamayı, bu saldırıyı nasıl yaparsınız.” deyip o insan şeytanına sıksa (ki hukukun gereğidir, müslümanlığın gereğidir, insanlığın gereğidir), akıl almaz bir şeydir ki hemen suçlu görülüyor. Üstelik o vakte kadar işlemeyen adalet sistemi ve bütünüyle devlet çarkı, o vakit tıkır tıkır işliyor. Sessiz basın ve medya hemen kıyameti kopartmaya oynuyor. Lanet olsun cümlesine… Hatta ben, bu yazmış olduğum yazıyla, azmettirmekten suçlu oluyorum. İşte ben artık böyle bir hukuk ve idare sistemini tanımıyorum. Yırtıp atıyorum o yaprakları, o resmi evrakları, vatanın ve milletin bağrına saplanmış o ihanet hançerlerini… İtaat de etmiyorum böyle hainlikle yazılmış ve uygulanan kanunlara.
İşte burada en açık şekliyle dünyanın önünde yazıyorum. O şahsın ve benzerlerinin bu topraklar üzerinde yaşama hakkı yok. Onu vuran vatan evladına soruşturma/yargılama yapmaya kalkan, hele bir de ceza kesmeye kalkan hakimin de bu ülkede yaşama hakkı yok. O vurulduktan sonra basında, medyada, sosyal medyada borazancılık yapacak o gizli Ermeni, gizli Yahudi ama Türk rolü oynayan hainlerin de bu ülkede yaşama hakları yok.
Bu ülkenin kimlere ait olduğunun, dinimize açıkça hakaret edenlere/edeceklere ne yapılması gerektiğinin bir kez daha dünyaya gösterilmesi gerekiyor. Öyle ise bu şartlarda bu kutsal vazife de dinimiz için canını vermiş şehitlerin torunlarına kalıyor.
Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi