Başarılı şekilde idarecilik yapabilecek insanların ideal boyları 175 ile 178 cm arasıdır. Çok uzun boylu olmak iyi değildir. 178 cm’den sonraki her cm. sıkıntılıdır. Cm’ler arttıkça sıkıntılar da doğru orantılı olarak artar.
İlm-i sima (fizyonomi) der ki çok uzun boylu insanlar bedenen ağır, yavaş insanlardır. Çabuk yorulurlar, geç dinlenirler. Tekrar harekete geçmeleri de gecikmeli olur. Bedenen yavaş oldukları gibi idrak etmede, düşüncede, fikirde, tahlilde/analizde ve karar almada ve bunları uygulamada da yavaş insanlardır. Duygu durumları da epeyi karışıktır. Beklenmedik seviyede merhamet, iyi niyet hatta biraz safça tavırlar sergilerler. Bu güne kadar fark etmemiş insanlar, bu günden sonra dikkat ederlerse, fark edeceklerdir ki çok uzun boylu insanlar çok gülümserler. Sürekli insanlarla muhatap olmak ve sohbetle vakit geçirmek isterler. Bedenlerinin fazla gelişmiş olmasına inat, beyinleri ve zihinleri vasat seviyede hatta vasatın altında olur. Bu nedenle, bilgi birikimleri kadar sohbetleri de düşük seviyede olur. Çok az sayıda istisnaları çıkabilir ama istisnalar kaideyi bozmaz.
Misal vermek gerekirse, Austin’i, Stoltenberg’i hatta Katar şeyhi Tamim’i verebiliriz. Üçü de son derece hantal kişiler. İdrak seviyeleri vasatın bile altında. Analiz ve karar alma safhalarında da vasatın altındalar. İyi niyetli olsalar ve bir yerlere, birilerine yetişmek, yardımcı olmak isteseler bile olamazlar. Lakin herkes biliyor ki bu kişiler iyi niyetli de değiller.
Şimdi birileri çıkıp “İyi de mfs, bu kişiler zaten gerçek kişiler değiller, yerlerine geçmiş biyonik robotlar” diyecektir. Fark etmiyor. Biyonik robotlar, gerçek kişilerle birebir aynı davranış şartlarında imal ediliyorlar. İçlerindeki uzaylıların her seferinde bunların yapay zekalarını olmadık şekilde yönlendirdikleri görülmüyor. İçlerindeki uzaylıların zeka seviyesi, bakış açısı, değerlendirme tarzı, karar alma tarzı, uygulama tarzı, kültür ve inanç yapısı dıştaki biyonik robota sık sık yansırsa, biyonik robotlarla yerlerine geçilmiş kişilerin etrafındaki dünya insanları, tuhaflıkları hep fark ederler.
Unutmadan ekleyeyim, çok uzun boylu olup bir de gözünde şaşılık olan kişiler hep üçkağıtçı, dolandırıcı, hırsız ve yalancı olurlar. Hiç güvenilmeyecek kişiler olurlar. Bunların üzerine omuzları ince ise, onunla yan yana bile gelmemek gerekir. O kişi babasını bile satar.
İngiltere’nin “el yakmayan maşalar”ından biri olan Katar isimli kara para devletçiğinin başındaki diktatör Tamim bin Hamad Al Sani, Türkiyeye gelmeyi düşünüyormuş.
Türkiye’deki dosyası çok kabarık olan sözde büyükelçisi, Al Sani’nin Türkiye’ye gelişinin zamanlamasına dikkati çekmiş.
Haber metinlerinde şöyle cümleler geçmiş: “Büyükelçi, düzenlenecek ziyaretin, dünyanın her düzeyde büyük zorluklardan ve zor zamanlardan geçtiği, bu zorluklarla yüzleşmek ve bunlara karşı koymak için yapıcı iş birliği ile bölgesel ve uluslararası gelişmeler hakkında görüş alışverişi gerektiren bir döneme denk geldiğini söyledi.”
Bu kadar laf uzatmanın ve lafı yumuşatmanın gereği yoktu. Ben böyle mi yazıyor, konuşuyorum… İnsanın iki satır yazısı, üç cümle kurup konuşması, iki dakika içinde sergileyeceği beden dili ve yüz mimikleri, zaten onun korkak mı, cesur mu, ahmak mı, zeki mi, kaçıyor mu, çatışıyor mu olduğunu gösterir.
Bunlar ne anlarlar ahlaktan, davadan, dinden, imandan, siyasetten, idareden, hikmetten, lisandan…
Bunlar, kendi milletlerini de başka milletleri de sömürmeyi bilirler. Herkesi soymayı, her türlü hırsızlığı ve peşkeşi… Herkese türlü zararlar vermeyi, terör örgütleri tesis edip onları sözde İslami gibi göstermeyi… Terör örgütlerine para, silah ve mühimmat vermeyi… Onlar üzerinden kara para kazanmayı… Bu maksatla çeşitli coğrafyaları cehenneme çevirmeyi bilirler.
El kadar çocukları bile kaçırarak fuhuş mafyalarına satıp sübyancılara teslim etmeyi… Bebekleri bile kaçırıp satanist ayincilere satmayı… Kız çocuklarını ve genç kadınları kaçırıp dünyanın dört bir yanındaki sapıklara pazarlamayı bilirler.
Haramzadeler, insan şeytanları, lafa, söze gelmezler. Ne anlatsanız havaya gider. “Nizam-ı alemin tesis edilmesi için katledilmesi vaciptir” denilenler işte bunlardır.
Biz gidecektik Katar’a ama işte kader… Meğer kendisi tıpış tıpış ayağımıza gelecekmiş.
Tek o değil, onun gibi “el yakmayan maşa” olarak kullanılan diğerleri de bir arada gelseler şu ülkeye, ne Soysuzla Bohçalıyı iktidarda daha fazla tutabilirler, ne de onlar üzerinden yapmakta oldukları insan ve organ kaçakçılığı dahil türlü kara para işlerini ayakta tutabilirler. Şu on milyondan fazla sözde mültecinin Türkiye’den gönderilmesine de mani olamazlar.
Gelsin… Her kim benimle yüzleşebilecek ve bana karşı koyabilecekse, ben buradayım. Gelsin ve mühletini kendi tercihleriyle bitirsin.
Dünya genelinde “izahı yapılamayan” hadiseler her geçen gün artıyor. Pek çok kara, hava, deniz araçlarında ve çok sayıda askeri ve sivil binalarda izahı yapılamayan şeyler yaşanıyor. Son günlerde uçaklarda da daha çok arızalar yaşanıyor. İnsan, organ, uyuşturucu kaçakçılığı yapan hükumetlerin ve gizli servislerin, bu türlü insanlık dışı kara para işlerinde sivil yolcu uçaklarını bile kullanıyor olması çok büyük bir risk oluşturuyor.
Dünya genelinde kıran kırana metafizik çatışmalar devam ediyor. Siyasi, mali ve askeri sahada çoktan bitmiş, tükenmiş olan ama hala dünyanın en güçlü ülkeleri olduğu zan edilen ülkeler, sadece metafizik tekniklerle bizi durdurmayı deniyorlar. Metafizik sinyaller her yerde ve çok yoğun… Kara para işinde kullanılan liderler, bakanlar, subaylar, askerler, sivil ya da askeri araçlar hep sinyale giriyorlar.
Kara para işlerinde kullanılan hava araçlarından bazıları daha hava limanında iken bile alev alabiliyorlar. Bu türlü sivil araçların içinde masum siviller de can verebiliyorlar. Bunların mesuliyeti de bizim üzerimizde değil.
Yunanistan yok olup olmayacağının kararını birkaç gün içinde verecek.
Mevzuya en temel kısmından girerek, hiç sözü uzatmadan yazıyorum. Burnumuzun dibindeki adalarımızın, zamanında ülkemizin idaresini ele geçirmiş hainler sebebiyle elimizden hukuksuzca alınan o adalarımızın, yeniden ülkemize bağlanmasına karşı çıkacak, karşı çıkanlara açıkça ya da dolaylı olarak destek verecek bütün taraflara/ülkelere harp ilan edeceğiz.
Dünyanın hiçbir hür/özgür milleti, elini uzatsa değebileceği onlarca adanın, ta karşı kıyıdaki bir devletçiğe ait olmasına tahammül edemez. Bunların silahlandırılmasına ve bu konularda hemen her gün aleyhine beyanat verilip tehditler savrulmasına, bir de her gün üste çıkılmasına da tahammül edemez. Bu konudaki sabrımız da bitti ve haklılığımız da açıkça gözler önünde… Antalya Kaş’tan elimizi uzatsak değeceğimiz bir adacık bile nasıl Yunan adası olarak kabul edilebilir. Yunanistan Akdeniz’de bile nasıl hak talep edebilir, yetmeyip bizi köşeye sıkıştırabilir, bir karışlık suyun dışına çıkartmamaya kalkabilir. Bu onursuzluklara ve hukuksuzluklara, bu güne kadar bu ülkede idareyi elinde tutan, Yunanistan da dahil olmak üzere batı ülkelerine çalışan hainler tahammül ettiler ve tahammül ettirdiler. Türkiye artık o Türkiye değil…
Hiç sözü uzatmanın gereği yok. Haklılığımızı onlarca senedir hukuk temelinde anlatan, ispat eden çok sayıda etkili ya da yetkili Türk vatandaşları oldu. Bunlar karşısında Yunan yetkilileri hiçbir zaman dikkate alınır karşılıklar veremediler. Hatta bazı hakkaniyetli Yunan yetkilileri, zaman zaman, haklılığımızı kabul eden konuşmalar bile yaptılar.
Biz, bu sorunun öncelikle hakkaniyetli bir anlaşmayla, uzlaşmayla çözülmesi taraftarıyız. Ne ırkçıyız, ne inanç hürriyeti dahil olmak üzere insan hak ve hürriyetlerini tanımayan kişileriz. Yunan halkına da düşman değiliz. Onlara tahakküm etmek niyetinde de değiliz. Medeni insanlar gibi bu sorunu çözebiliriz. Bu mümkün olmayacaksa, sözün/kalemin çözemediği bu sorunu da kılıçlarımızla çözeceğiz. Asla bu hususta taviz vermeyeceğiz ve vatanımızın emniyetini, adalarımızın ana vatanımıza bağlanmasını hemen sağlayacağız.
Yunanistanla başka ciddi ve acil sorunlarımız da var. Dedeağaç başta olmak üzere, Yunanistan’daki ABD askeri varlığının da bir an önce sonlandırılması gerekiyor. Buna da olumsuz karşılık alırsak Yunanistan ana karasına da askeri müdahaleler yapacak, vatanımızın ve milletimizin emniyetini sağlama alacağız. Sınırlarımızı 1897 sınırlarına kadar genişleteceğiz. Çok kuvvetle muhtemeldir ki bu, sadece bir haftamızı alacak ve ABD karşımızda duramayacağı gibi, dünyanın hiçbir ülkesi de Yunanistan’ın yanında duramayacak.
Sadece beş gün sonra Ege’deki ya da Akdeniz’deki işgal altındaki herhangi bir adamızda ya da çevresinde ABD ya da NATO askeri varlığı (asker, subay, hafif ya da ağır silah, askeri hava/kara/deniz araçları ve her türlü mühimmat, denetleme gözetleme sistemleri, füzeler ve de rampalar) görürsek… NATO sistemi haricinde, herhangi bir üçüncü ülkenin askeri varlığını görürsek… İşgal altındaki adalarımızın tamamı derhal ve tamamen sivil bir hale getirilmezse, hem işgal altındaki bütün adalarımıza müdahale edecek, sınırlarımıza dahil edecek hem de peşinden Yunanistan ana kararasına da askeri operasyon yapacağız.
Adalarda bu şekilde bir sorun kalmasa ama Yunanistan ana karasında Dedeağaç başta olmak üzere herhangi bir konumunda NATO ya da ABD askeri varlığı kalırsa, 20 gün içinde bütün bunlar Yunanistan dışına çıkartılmazsa, Yunanistan ana karasına yapacağımız operasyonu başlatacağız.
Bundan sonra her gün Yunan yetkililerin hakaretlerine, iftiralarına, tahrik edici ve aşağılayacı açıklamalarına da tahammül etmeyeceğiz. Bu güne kadar ki alışkanlıklarını hemen şimdi bıçakla keser gibi kesmek ve hukuka saygılı medeni insanlar gibi davranmak zorundalar. Yoksa sözlü saldırıları da fiili saldırılardan farklı olarak değerlendirmeyeceğiz. Şurada huzur ve emniyet içinde yaşamak gayretindeyiz, bilmem kaç tane Türk ve İslam düşmanı ülkenin “el yakmayan maşası” olan Yunanistan’ın çirkinliklerine tahammül etmek zorunda değiliz. Yunanistan kararını verecek, yeni Türkiye ile hukuka saygılı bir şekilde ilişkilerini derhal tesis edecek ya da yok olacak.
Bizim Türkiye’de idareyi resmen de elimize almamız için zaten hem Türkiye içinde hem de Türkiye çevresinde karışıklıklara ihtiyacımız var. Şu anlarda her türlü karışıklık ve çatışma bize yarıyor. Lakin bizim Allah’tan korkumuz da var. Tarih boyunca bütün gerçek Müslümanlar, girdikleri bütün harplerin öncesinde (hatta sayıca çok üstün ve silahça çok güçlü oldukları harplerde bile) öncelikle karşı tarafı ikaz ettiler. “Biz buyuz, mesele bu, kabul ederseniz şartlar şu, savaşmadan da çözebiliriz, kabul etmeseniz akacak kanın mesuliyeti üzerimizde değildir.” dediler. Bunu yapmadan hiçbir harbe girmediler. Bunca yıldır “Bu mfs neden yapacaklarını baştan hep söylüyor, düşmanlarına hitap ediyor, mühlet veriyor ve sonra yapıyor” diye tartışıp duranlar çok oldu. İşte bu sorunun cevabı bu… Şu dünyada yapacağımız her şeyden ahirette hesaba çekileceğiz. Yaptığımız her şey İslam hukukuna uygun olmalı ve gerektiği zamanlarda karşımızdaki kişileri önden ikaz etmeliyiz. Başka devletlerin askerlerini onursuzca Yunanistan’a çağıran ve bu güne kadar Yunan halkını da hukuksuzca idare eden, Yunanlara da türlü haksızlıklar yapan hain Yunan idarecilerinin ve ayrıca Yunan halkının da bu ikazlarımı duyması gerekiyordu. Bundan sonrasında herkesin kendi tercihidir. Tercihlerini yaparlar ve tarih ona göre akar.
Ayrıca bir husus var ki… Çok bilinçli, çok isabetli kararlarla bu güne kadar NATO’dan uzak durmuş… NATO’nun suçlarına, günahlarına, katliamlarına, kara paracılığına bulaşmamış milletlerin/ülkelerin… NATO’nun gözle görülür şekilde darmadağın olmak üzere olduğu şu günlerde… NATO’ya katılıyor olmaları izahı zor bir husus…
Bu ülkeler, NATO’nun tehdidi altında, en çok da Biden ve Kamala çetesinin tehdidi altında kalarak, böyle bir anda bu kadar vahim bir hatayı yapıyorlarsa, Türkiye olarak bu ülkelere destek vermeye, yardımcı olmaya hazırız.
Türkiye gibi bir dostu olanın NATO gibi bir teşkilata ihtiyacı kalmaz. İçinden Türkiye çıkartılınca zaten geriye NATO kalmaz. Resmen değilse de fiilen bir NATO’nun içinden Türkiye’yi çıkartmış vaziyetteyiz.
Çok öncesinden haber verdiğim gibi İran da çöküyor. Otorite iyice kayboluyor.
İran halkı son derece haklı gerekçelerle isyan ediyor. Mevcut İran rejimini de idarecilerini de istemiyorlar.
İran iyice karışacak. Kara para sistemi çökertildikçe bunun böyle olacağını yıllardır yazıyordum. İran halkı, en çok da İran’ın işgali altındaki güney Azerbaycan halkı bu güne kadar çok büyük eziyetler, zulümler gördü ve artık bu zulümler, bu haksızlıklar ve hukuksuzluklar tahammül edilemez seviyeye geldi.
Türkiye olarak bizim yükümüz zaten çok ağır. Sorunlarımız çok büyük, bir anda sorunları kökten çözmemiz gerekiyor. Çok kısa sürede, çok işe yarar hamleler yapmamız gerekiyor. İran’daki karışıklık İran halkı kadar Türkiye’nin de lehine oluyor, olacak.
O bölgeden de Türkiye’ye daha fazla yük gelmemesi, insanların Türkiye tarafına doğru geçmemesi, bölgedeki Türk ve Müslüman unsurların can, mal, ırz emniyetinin sağlanması, diktatörlerin/zalimlerin devrilmesi, temel insan hak ve hürriyetlerinin tesis edilmesi için bölgeye müdahale etmemiz şart olacak.
İran’daki sivil halkın üzerine İran askerleri ya da kolluk kuvvetleri tarafından ateş edildiği an ya da herhangi bir başka devletin unsurları İran’a girmeye teşebbüs ettiği an, derhal İran’a ordumuzla girecek ve soydaşlarımızın her türlü emniyetini sağlayacağız. Sınırımızdan Afganistan ve Türkmenistan sınırına kadar uzanan, güneye doğru ise Basra Körfezi’ne kadar uzanan güney Azerbaycan sınırlarını Türkiye’ye dahil edeceğiz. Dahil olmak isterlerse kalan bölgelerin de Türkiye’ye dahil olmasını kabul edeceğiz. O bölgenin halkını hür iradelerine bırakacağız.
“Hazırlanmalıyız.” demiştim. Şimdi ise hızlanmalıyız.
Ankebut Ağı ve en çok da Yeşiller, dünyanın dört bir tarafında hızla çökmeye devam edecekler. Öyle görünüyor ki çok çok kısa süre sonra dünya ikiye bölünecek: Mfs’den yana olanlar ve Mfs’ye karşı olanlar…
Hala herhangi bir ülkenin idarecileri arasında bunun böyle olamayacağını düşünenler varsa, siyaseti bırakıp sokaklarda seyyar satıcılık yapsınlar. Çaplarına göre işlerle uğraşsınlar.