Biyonik robotları tespit etmek zor değil

Bir kişinin biyonik robot olup olmadığını anlamak için bazı teknolojik/bilimsel usuller bulunduğunu da yazmıştım. Bu hususta da şimdilik biraz daha bilgi vereceğim. Herkesin bu teknolojik imkanı bulması mümkün değil ama devletler/hükumetler, gizli servisler, büyük holdingler, büyük cemaatler, ordular, büyük üniversiteler, büyük yayın kuruluşları bunu zorlanmadan yaptırabilirler.

Biyonik robot olduğu şüphesi bulunan kişiden doku örnekleri alınmalı. En kötü ihtimalle saç teli alınmalı ve biyonik robotların sızmamış olduğu gayr-i resmi laboratuvarda tetkik edilmeli. Yeterli teknik imkanlarla bu yapıldığında, saç dokusunun, özellikle de saç kökünün suni yollarla, kısa sürede ve farklı yapıda meydana getirildiği kolayca görülebilir. Bu, gerçeğine çok yakın özelliklerde yapılmış olan sahte paraları insan gözünün ayırt edememesine ama cihazların kolayca ve kısa sürede ayırt etmesine benzetilebilir. Mesela yeni Adli Tıp Kurumu Başkanı Hızır Aslıyüksek’in saç telini, aynı kurumdaki arkadaşları ele geçirerek tetkik edebilirler ve biyonik robot olduğunu görebilirler.

Dahası da var. Aşı yapıyormuş gibi görünecek şekilde şüpheli şahsa bir sıvı enjekte etmek ve sonra vücudun tepkisini ölçmekle de biyonik robotlar anlaşılabilir. Gerçek insan ise o türlü sıvıya tepkisi farklı olur, biyonik robot ise çok farklı olur. Suni yollarla bir araya getirilmiş sistemleri arıza yapmaya, çakışma yaşamaya ve bunu gizleyemez hale gelmeye başlar.

Hiç doku örneklerine ve laboratuvar tetkiklerine ihtiyaç kalmayacak şekilde ve elde taşınabilir bir cihaz geliştirmek, kişinin biyonik robot olup olmadığını o farkında olmadan söz konusu cihazla belirleyebilmek de mümkün. Belki önümüzdeki günlerde bu cihazın temel çalışma prensibini de anlatırım. Belki de canımı sıkarlar, dünyamızda yer altında bulunan uzaylı üslerinin nasıl tespit edilebileceğini, üslerin giriş çıkış kısımlarının nasıl tespit edilebileceğini ve söz konusu üslerin nasıl imha edilebileceklerini ve tamamen imha edilmeden önce oralarda toplu ölümlere nasıl sebep olunabileceğini de anlatırım.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

..

Benden söylemesi…

Dünkü yazımda adalar merkezli büyük saldırılar yapılabileceğini yazdım. Gaz saldırısı, şiddetli patlama, yangınlar ve ayrıca virüs saldırısı yapılabileceğini ifade ettim. “Yüz binlerce insan ölebilir ya da öncesinde tahliye edilebilir” dedim.

Bu hususları biraz daha açıkça anlatmam gerekiyor ki üzerimde vebal kalmasın. Ben söyleyeyim, isteyen dikkate alsın, isteyen almasın. Sadece adaların altını değil, geniş bir çevreyi aylardır gazlarla dolduruyorlar. Daha önce de yazmıştım, aylardır yerin altındaki gaz ve manyetik alan dengelerini de suni şekilde değiştirmek için mücadele veriyorlar. Bu nedenle de Türkiye’de ve Yunanistan’da yer altından sesler geliyor. Çok yüksek sayıda insan tarafından duyuluyor ve huzursuzluğa sebep oluyor. Bu nedenle de tepemizde çok yoğun UFO uçuşları yapılıyor ve saldırı yaptığımız bazıları yanarak düşüyor. Bu nedenle de kuşlar ya da balıklar görünür bir sebep olmadan ölüyorlar. En son Yunanistan’da Selanik’te bu sesler duyuldu ve yine Yunanistan’da kürek balıklarının ölerek sahile vurdukları görüldü.

Kürek balıkları, insanlar tarafından pek görülemeyen derin su balıkları… Bunlar, deprem öncesinde hep ölüp karaya vururlar. Binlerce senedir insanlar arasında bu bilgi, bu inanç vardır. Böyle derin su balıkları depremler öncesinde ölürler, çünkü depremler suni olsun ya da tabii olsun, öncesinde dipten deniz suyuna gaz salınması da yaşanır. Bundan üç beş asır öncesinde bile Osmanlı, depremlere mani olabilmek için gaz çıkacak kuyular açtırmıştır ve bu bilgiye çok sayıda muteber kaynakta rastlanır. Biz insanların fark edemediği ama hayvanların duyduğu, anladığı, etkilendiği deprem öncesi dengeler var. Sesler var, manyetik alan değişmeleri var, gaz dengelerinde değişiklikler var. Artık bunların bir kısmını elektronik cihazlarla da öncede ölçüp görebiliyoruz. Her devlet sistemine, her topluluğa sızarak, kurulu her düzeni bozmayı vazife edinmiş o malum güruh, o Ankebut Ağı nedeniyle, bu hareketlilikler yeterince ölçülmüyor, ölçülmüş kısımlardan elde edilen verilerle gerekli tedbirler de alınmıyor.

Yıllardır ikazlar yapıyorum, tedbirler alınmasını istiyorum, zorlaya zorlaya bazı tedbirler alınmasını ve hazırlıklar yapılmasını da sağladım ama bunlar da yapılması gerekenlerin yanında hiç kalıyorlar. Herkes bildi anladı ki sanki tabii afetlermiş gibi gösterilerek suni afetlerin peş peşe yaşanması planlanıyor. Bu planın mühim bir yerinde adalar da var. Adalarda çok çok büyük, film sahnelerini aratmayacak büyüklükte patlama planı vardı. Bunun için çok hazırlıklar yapılmıştı. Bu saatten sonra bu planı iptal etseler bile patlamaya mani olabilirler mi ya da şiddetli bir depremle adaların çökmesine ve su altında kalmasına mani olunabilir mi, bunlar da ayrı tartışma konuları… Dün yazdığım gibi, sadece adalar değil, İstanbul’un Anadolu yakası tamamıyla risk altında…

Lakin çok daha fazlası da var. İşte o kısmı da yazayım, benden çıksın. Planlarda, çok daha acımasızca kısımlar var. Söz konusu büyük patlama yaşanınca, muhtemel ki aynı anlarda bir de deprem yaşanınca, basında, medyada, sosyal medyada ve devlet kurumları içinde faaliyette olan gizli yahudiler, gizli ermeniler, masonlar, satanistler ve biyonik robotlar üzerinden bir algı yönetmesi yapacaklar. “Bu kadar büyük patlamanın ve yangınların ardından bölgeye zehirli, asitli yağmurlar yağması, yüksek sayıda insanın bu sebeple de ölmesi kaçınılmazdı” diyecekler. İşte o kısımda, o yağmur ya da kar yağışlarının arasına asitler ya da virüsler ekleyebilecek teknik imkanlara da sahipler. Bu imkanlara binlerce senedir sahipler ve dünya tarihinde bunu pek çok farklı çağda, farklı milletlere karşı yaptılar. Hep tabii afetlermiş gibi gösterdiler.

Yağışlarla birlikte gökten yere inecek asitler ve virüsler, insanların bedenlerine temas ettikten birkaç saat sonra ciltlerinde büyük tahribata sebep olacaklar. Yanmış, kararmış ya da morarmış, su toplamış, çürüme başlamış ciltler görünecek. Tahribat sadece cilt ile sınırlı kalmayacak, virüs kısa sürede iç organlara da yayılacak. Bünyesi en kuvvetli, en dayanıklı insan bile birkaç günde ve çok çok feci acılar çeke çeke ölecek. Sadece insanlar değil, hayvanlar ve bitkiler de büyük darbeler alacaklar. Biyonik robot Bill Gates’in büyük baş hayvanlara ne kadar düşman olduğu ve onların dünya genelinde yol edilmeleri için ne kadar şeytanlıklar denediği, gözler önünde… Hedefleri binlerce senedir hep aynı ama hedefe ulaşırken kullanacakları ihtimaller/teknikler/sistemler farklılık gösterebiliyor. Böyle bir saldırı sadece Türkiye için de planlanmadı. Başka milletler de hedefteler. Bu planlar, öyle büyük planlar ki bu çerçevede dünyanın farklı farklı yerlerindeki sönmüş yanardağlar faal hale getiriliyorlar. Bunlar da tamamen suni müdahalelerle yapılıyor.

Böyle bir gaz saldırısı, ayrıca patlama, eş zamanlı deprem, uzun süreli yanma ve sonrasında asitli/virüslü yağışlar yaşandıkça, bu kadar geniş çaplı saldırılar peş peşe yapıldıkça… Türkiye’de devletin, başka şehirlerdeki kuvvetleri/imkanları üzerinden ya da başka devletlerden destek alarak o felaket bölgesine yardımcı olabilme ihtimali de sıfıra yakın. Çok büyük ihtimalle, çok özel kıyafetli ve teçhizatlı ekipler, her şey yaşanıp geçtikten sonra, ölmüş insanların ve hayvanların, kararmış ve morarmış ve kısa sürede çürümeye başlamış cesetleri üzerine, kireç başta olmak üzere muhtelif kimyevi maddeler dökeceklerdir, sıkacaklardır. Hatta belki de havadan uçaklarla bu işi yapacaklardır.

Uzun tekrarlara gerek yok ama kısaca hatırlatmak lazım, bu kadar insanlık dışı ve vahşice planların içinde o Suçişleri Bakanı Solomon Soysuz da var. Başka hükumet üyeleri de var. MİT de var. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da var, Genelkurmay başkanı da var. Kuvvet komutanları da var. Ele geçirilmiş başka devlet kurumlarımız da var.

Az daha unutuyordum. Türkiye genelinde çekirge, arı ve türlü haşeratla yapacakları saldırılar da var. Ziraatı iyice bitirecekler, toprağı iyice kuraklaştıracaklar. Belki denizin dibinden yeniden gazlar salarak kısa sürede yoğun müsilajı da yeniden yaparlar. Zaten hava şartlarını, sıcaklıklarını ve yağışları oynamaya devam edecekler. Bunları da tekrar edecek değilim.

Vaziyet böyle… Şimdi isteyen istediğini yapsın. Bu tehlikelerden samimiyetle kurtulmak isteyenler varsa, hiç zaman kaybetmeden her türlü kötü işleri ve kötü ahlakı terk etsin. İtikatında yanlışlar varsa düzeltsin. Ehl-i sünnet itikadından zerre kadar sapmasın. Kötü arkadaşları ve çevreyi terk etsin. Helal kazansın, helal yesin, insanlara ve hayvanlara iyilik yapsın, bol bol sadakalar versin, Manevi dünyasını düzeltsin, ibadetlerine dikkat etsin. İyiliği nasihat etsin, kötülükle mücadele etsin. Dilsiz şeytanlardan olmayı terk etsin. “Bana dokunmaya yılan bin yıl yaşasın” ayarını terk etsin. Zalim idarecilere sessiz ve tepkisiz kalmaktan vazgeçsin. Bol bol istiğfar çeksin ve ayrıca fiziki tedbirleri almayı da asla ihmal etmesin. Gaz maskesi, yangın söndürme tüpü bulundursun. Öyle dehşetli anlarda nasıl davranması gerektiğine dair de videolar izlesin, yazılar okusun.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

..

Çok çekmeyin!

Korku krizlerinizi, öfke krizlerinizi bastırmak ve sakinleşebilmek için tozu, otu, dumanı çekip duruyorsunuz. Hapı yutup duruyorsunuz. O kadar çekmeyin, o kadar yutmayın. Sonra ne halt ettiğinizi, nasıl kararlar verdiğinizi bilemiyorsunuz. Biz de bakıyoruz, aklınız başınızda mı, kafanız mı güzel, emin olamıyoruz.

Ya tam çekin, damara kadar çekin ve böylelikle kendi fişinizi çekin, hem siz kurtulun hem de insanlık kurtulsun… Ya da çekmeyin şu zıkkımları, karıştırmayın ortalığı… Bu sizin en son şansınız. Burada aklı başında kararlar aldınız, aldınız… Alamadınız, artık yoksunuz. Kafanızın dumanı dağılmadan kendinizi ipte sallanırken bulursunuz.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi