Saldırgan köpekler aşılı ya da çipli köpekler mi?

Ve dünya insanlığı nereye sürükleniyor?

İnsanlar üzerinde denemeden az öncesinde, aşılı ve çipli köpeklere uzaktan sinyaller göndererek onların dengelerini, davranışlarını bozuyorlar, beyinlerinin bazı noktalarını tetikliyorlar ve testler mi yapıyorlar?

Son zamanlarda dünyanın dört bir yanında tuhaf köpek davranışları görüldüğü gibi, Türkiye’de de görüldü ve görülüyor. Köpeklerin sadece insanlara karşı değil, maymunlara ve başka hayvan türlerine karşı da saldıganlaştıkları görülüyor.

Bütün bunlar, çok büyük bir planın son safhasına ait bir kısmı mı?

Korona aşısı olduğu iddia edilen sıvıların, vücutlarına enjekte edilmesine izin veren milyarlarca insan, endişelenmeli ve korkmalı mı? Bir gün geldiğinde, dünyanın dört bir yanındaki farklı milletlerden, kültürlerden, dinlerden olan insan topluluklarının, aynı anlarda çıldırmış gibi davranışlar sergilediğine, sebepsiz şekilde etraflarına saldırmaya başladıklarına, sokakların ve caddelerin kan gölüne döndüğüne şahit olacak mıyız? Aynı anlarda aşılanmış ya da çiplenmiş hayvanların da birbirlerine ve insanlara saldırdıklarına şahit olacak mıyız?

Bu konu ile Türkiye’nin Milli Güvenlik Kurulu ve ordusu ilgilenmeli mi? Ciddiyetle soruyor ve üzerinde duruyorum, bu, bir ülkenin ordusunun da müdahil olması gereken bir konu mu? Şu sözde bilim kurulunun mensuplarının kimler olduğu, bağlantılarının kimler, nereler olduğunu, bu güne kadar bu kadar bilim dışı kararları neden aldıkları, ortada nasıl bir oyun döndüğü hala milli güvenlik meselesi olarak görülmeyecek ve araştırılmayacak mı? Bir milletin hatta koca insanlığın hayatı, sağlığı, güvenliği bu kadar mı ucuz, bu kadar mı değersiz?

Bunun yanı sıra, dünyanın dört bir yanında tuhaf ve aşırı şiddetli manyetik alanlar oluşuyor. Bunun neticesi olarak da aşırı yağışlar, kasırgalar, sık ve kuvvetli hortumlar, aşırı soğuklar, ekinlerin daha tarlada iken yanıp kuruması, temiz su kaynaklarının aşırı hızlı şekilde kuruyup yok olması, kuraklığın hızla yaygınlaşması ve ayrıca sık sık ve şiddetli depremler görülüyor. Yine söz konusu aşırı büyük ve kuvvetli manyetik alanların tesiriyle kuşlar havada uçmakta iken sürü halinde çarpılıp yerlere saçılarak ölüyorlar. Böyle sürü halinde ölen kuşlar, son yıllarda Türkiye dahil, dünyanın dört bir yanında görüldü ve hala zaman zaman görülüyor. Türkiye’deki bazı vakaların görüntüleri Youtube’da bile bulunabiliyor. Bazı şehirlerde günler, geceler boyunca tuhaf sesler de duyuluyor. Seslerin bazısı yeraltından geliyormuş gibi iken bazısı gökte oluşuyormuş gibi duruyor. Söz konusu seslerin pek çoğunun arasında manyetik sürtünme hışırtıları da açıkça, cihaz kullanmadan, insan kulağıyla bile duyulabiliyor. Buna rağmen Türkiye’de görülen böyle bir vakada, hiçbir bilimsel çalışma yapılmamasına rağmen yetkililerin “Yeraltındaki su tesisatında biriken suyun kabarcıklarının sesi bunlar” dedikleri görülüyor. Son olarak, on günden fazladır gece gündüz tuhaf ve şiddetli sesler duyulan Selanik şehrinin yetkilileri de bu Türkiye’deki art niyetli yetkilileri taklit ediyor ve hiçbir bilimsel veri ve ispat olmadan aynı minvalde açıklamalar yapıyorlar. Neler oluyor, kim bunlar, neden böyle davranıyorlar? Ortak noktaları ne? Neyi bilmemiz, neyi çözmemiz gerekiyor?

Türkiye’de çok tuhaf şekilde onlarca noktada aynı anda başlayan orman yangınları yakıp kavuruyor, söndürme çalışmalarına halkın destek vermesi engelleniyor. Halkın tahliye edilmesi gereken yerde devlet gücü, kolluk gücü, ordu gücü görülemiyor. Yangınların ikinci hatta üçüncü gününde bile devletimizin yani milletimizin imkanlarının seferber edilmediği ve insanların kovalarla denizden su çekerek yangınları söndürmeye çabaladığı görülüyor. O günlerde, Türkiye’nin farklı şehirlerine tuhaf gök cisimlerinin alev almış şekilde düştükleri haber oluyor ama hemen bunların göktaşları olduğu iddia ediliyor.

“Bunların göktaşları olduğuna emin miyiz? Mili güvenliğimizi alakadar eden bir tehlike söz konusu olabilir mi? Gerekli bilimsel çalışmalar ve ayrıca soruşturmalar yapıldı mı? Düştükleri yerler incelendi mi?” diye yazıp soruyoruz, sesimizi artık Papua Yeni Gine devlet yetkilileri bile anında duyuyor ama Türkiye’nin başındaki malum idareciler, üzerine aylar geçtiği halde bile bu konunun, bu riskin, bu şaibenin üzerine gitmiyorlar. Böyle davranmalarını kimler istiyorlar?

İnanılır gibi değil ama yaşayarak görüyoruz ki her bir köşesi uzman şahıslarla dolmuş şu koca dünyada, bilmem kaç tane milletler arası teşkilat bulunan şu koca dünyada, nedense bunca teşkilat, hükumet, bunca güvenlik kurulları, bunca ordular, bunca uzmanlar böyle tuhaflıkların üzerine ciddiyetle ve samimiyetle gitmiyorlar. Hiç beklenmedik şekilde Afrika kıtasındaki bazı devlet reisleri gitmek istiyorlar ve peş peşe öldürülüyorlar.

Hala dünya insanlığına korona oyunları, sözde iklim değişikliği ve sözde küresel ısınma oyunları oynanıyor. Bunların hiçbirinin bilimsel temelleri olmadığı, en ileri seviyedeki bilim adamları tarafından, tamamen bilimsel temellere dayanılarak anlatıldığında, Facebook, Google, Youtube, Instagram, WhatsApp, Twitter gibi gerçek sahibi CIA olan mecralarda sansürleniyor, kaldırılıyorlar. Hatta son zamanlarda, dünyanın en saygın bilim dergilerinde yayınlanan ve saygın bilim adamlarınca hazırlanan bilimsel makaleler bile kaldırılıyorlar. Birileri sürekli bilimsellik, çağdaşlık, demokrasi, insan hakları, fikir ve vicdan hürriyeti, korona, varyant, küresel ısınma, iklim değişikliği kavramları ve iddiaları arkasına sığınarak insanlık düşmanlığı sergiliyor. Bunu hala anlamamak nasıl mümkün olabilir.

Bütün dünya insanlığının, devletler arası hatta devletler üstü bir organizasyon halinde ve çok sinsi şekilde yapılan… Çok yüksek teknoloji, basın, medya ve sosyal medya imkanları da kullanılan… En çok da mason tarikatı üzerinden yönetilen… Şiddetli ve dehşet verici ve kural/sınır tanımaz saldırılara maruz kaldığı, aslında görmek isteyenler için apaçık şekilde gözler önünde.

Dünyamızın/gezegenimizin değil ama dünya insanlığının çok fazla vakti kalmadı. Çünkü bu türlü organize ve yüksek teknolojili ve uzun süreli saldırıların arkasında mason tarikatı, yahudiler, siyonistler, satanistler ya da halk arasında bilinen ismiyle İlluminati bulunuyor olsa da onların arkasında da dünya insanlığına düşman olan uzaylı taraflar yani halk arasında bilinen isimleriyle Ye’cüc ve Me’cüc kavimleri (Yeşiller ve griler) bulunuyor. Açıkça gözler önündeki bunlar, dünya insanlığının nüfusunu kısa sürede ve çok çok feci vesilelerle azaltmak istiyorlar. Bu maksatla, bir seviyeye kadar gezegenimizin tabii dengesine darbeler vurmaktan da geri durmuyorlar, durmayacaklar.

Bunların yeraltındaki üslerinin tespit edilerek imha edilmelerinin ve bunlara çalışan yer üstündeki mason, yahudi, satanist insan şeytanlarının ve ayrıca biyonik robotlarının tek tek tespit edilerek imha edilmelerinin vakti gelmedi mi?

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

..

Skandala büyük tepki

Türkiye bunu da gördü. Cinsiyet ayrımcılığında son nokta… Trendyol’un internet mağazasına girişte aleni şekilde cinsiyet eşitsizliği sergilendiği, müşterilere ilk girişte cinsiyetlerinin sorulduğu ortaya çıktı.

Kullancıların çok büyük tepki gösterdiği olaya Türkiye İnsan Hakları Eşitlik Kurumu (TİHEK) başta olmak üzere yetkililerin, siyaset camiasının, basın ve medyanın, düşünürlerin tepkisiz kalması ise şaşırttı.

Trendyol’un bu cinsiyetçi davranışı yeni yeni yapmadığı, internet mağazasına giren tüm müşterilere bir süredir “Size daha isabetli ürünler gösterebilmemiz için lütfen öncelikle cinsiyetinizi seçin” dediği meydana çıktı.

Görüşlerine başvurduğumuz öfkeli bir Trendyol müşterisi “Yandaşları anlarım ama Fatih Altaylı’nın, Ahmet Hakan’ın, İsmail Saymaz’ın, Halk TV’nin, Can Ataklı’nın, Merdan Yanardağ’ın ve benzeri kişilerin susmasını şaşkınlıkla karşılıyorum. Böyle iki yüzlülük olmaz, böyle çifte standart olmaz. Oraya buraya sert çıkışıp da böyle bir skandala tepkisiz kalmak olmaz. Atatürk Türkiye’sinde bu derece gericiliğin, açıkça cinsiyet eşitsizliğinin sergilenmesine bu gibi isimler de tepkisiz kalacaklarsa, yazıklar olsun. Yaşamayalım daha iyi.” dedi.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Şu gariban da biraz sakinleşsin

Şu Tayyip’i de arayın, yalandan da olsa muhatap olun, kale alın, oyalayın, biraz sakinleşsin. Yoksa ya inme inecek, ya kalpten gidecek ya da zaten yarım kalmış aklını tamamen kaybedecek.

Son haftalarda sık sık sinir krizleri yaşıyor, bu nedenle sağlığı daha da çok bozuluyor ama bu defa çok daha büyük bir kriz geçirdi ve sakinleşemiyor.

“NATO’nun en kıdemli lideri bendim” diyordu, kısacık süre sonrasında başına neler neler geldi. Bunların nasıl olabildiğini, Türkiye içinde ve dışında işlerin nasıl kısacık sürede aleyhine dönebildiğini, hiçbir şeyi anlayamadı bile…

Şimdi karşısına geçip “Bak Tayyip, kuş kadar beyninle beni oyaladığını ve bana oyunlar kurduğunu düşünüyordun. Ben ise memleketin, milletin ve insanlığın faydasını gözettiğim için sana tahammül ediyordum. Bir de manevi dengeleri gözetiyordum. Sabrımı taşırdın ve ben de sana siyasetin nasıl yapılacağını gösteriyorum. Yapabileceklerimin yüzde birini bile yapmadım şu ana kadar. Yine de halin işte böyle… Yine de kimsenin muhatap olmak istemediği, herkesin etkisiz eleman olarak gördüğü bir kişi oldun çıktın. Muhatabım değilsin, görüyorsun adını bile zaruret olmadıkça anmıyorum. Sana çatmıyorum bile… Haydi, kuş kadar beyninle, etrafındaki biyonik robot kadrosuyla, masonlarla, kara paracılarla birlikte karşımda oynayacağınız başka oyunların varsa, haydi oyna… Meydan senin Tayyip, ister kısa, ister uzun hava oyna. Çal çal oyna… Zaten izleyen de beğenen de etkilenen de olmuyordu, şimdi hiç olmayacak. Sana şu saatten sonra kim karışabilir, kim ne diyebilir Tayyip? Kısa süre sonra sana senin tarafında olanlar da kızamayacaklar. Çünkü sadece beden sağlığını yitirmedin, aklın başından gitti. Şu anda kendisine bile faydası olamayacak bir garipsin… O NATO toplantılarındaki havayı, yapabiliyorsan bir daha yakala?” diyesim var. Daha arkasına da neler neler eklemek var ama faydasız. Gerçek hayattan kopuk, kendi hastalıklı dünyasında yaşıyor hatta yaşamıyor, boğuluyor, feryat ediyor orada…

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Ortası yok, artık bir duruşunuz olsun

Açıkça görülmüş oldu ki ABD, AB ve NATO’nun toplamı bile bir MFS yapmıyor, yapamıyor.

Vurabiliyorsanız vurun, vuramayacaksınız da boşa gürültü çıkartmayın. Dünyadaki insanlar da mühim şeyler olduğunu/olacağını zan ediyorlar. Ne insanlığı boş yere gerin, ne de kendinizi rezil edin. Ya girin ve savaşın ya da toplayın kuyruğunuzu, geri çekilin.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Sorumlusu ben olmam

Batı basınında bazı dikkat çekici yazılar yayınlanıyor. Söz konusu yazılarda AB’nin ve NATO’nun Türkiye’ye ne kadar büyük ihtiyaç duyduğu açıkça ifade ediliyor. Son iki yıldır Türkiye ile ilişkilerinin büyük darbeler aldığı anlatılıyor. Ayrıca arka planda da bu minvalde diplomasi trafiği yaşanıyor. Üstüne, Tayyip çıkıp da Rusya-Ukrayna krizine dair ne dediği, nerede durduğu, neyi hedeflediği tam olarak anlaşılamayan kaçamak cümleler kuruyor. Soru çok net olduğu halde, cevap verirken “Türkiye, NATO üyesi bir ülkedir. NATO’nun tüzüğü, şartları bellidir.” diyemiyor. Bunun yerine “Rusya’nın bu adımı atabilmesi için tüm dünyadaki durumu ve kendi durumunu gözden geçirmesi lazım.” diyor. Kısa sürede Rusyanın çok büyük güç kaybettiğini, çok zor şartlar içinde kaldığını ve dünya dengelerinde büyük kırılmalar olduğunu, sebep olanın kim olduğunu söyleyemese de ifade ediyor. Rusya’ya hiçbir karşı duruş ve tavır koyuş yok. Men edici bir cümle, dik duracağını ve karşı mücadele vereceğini gösterir bir tek cümle yok. Zaten, Tayyip’in ne kadar korkak ve sağlamcı bir kişi olduğunu, ayrıca Türkiye’nin dış siyasetine dair konularda hükmünün geçmediğini/kalmadığını, dünyadaki bütün taraflar biliyor. Bu nedenle, bu kısma fazla takılmamak gerekiyor.

İyice bilinmeli ki, Türkiye’de resmen iktidarda kimin olduğu ve nasıl durduğu ya da duramadığı bir yana, ben Rusya-Ukrayna meselesinde Türkiye’nin duruşunun nasıl olacağını en açık ifadelerle anlattım. Tekrar anlatmanın manası yok. Herkes ne yapması ve ne yapmaması gerektiğini biliyor. Türkiye bu meselede taraf değildir, taraf olmasını da istemiyoruz. Türkiye’yi bir şekilde bu meseleye bulaştıran taraf, batı/NATO tarafı olursa, biz açıkça Rusya yanlısı bir duruş sergileyerek batı/NATO karşıtı mücadele vereceğiz. Tersi de olacak. Rusya, Türkiye’yi bir şekilde bu çatışmanın içine çekerse, biz batı/NATO yanlısı mücadele vereceğiz ve Rusya’ya karşı “öldürücü” darbeler vuracağız. Çünkü, bu kadar zayıf düşmüş ve rezil olmuş bir Rusya, bizden yeniden darbeler alırsa, bu darbelerin öldürücü darbelere dönüşeceği tartışılmaz bir hakikattir.

Ben öyle kaçamak ifadelerle konuşmam. Her zaman, her konuda duruşum net, kesin olur. Bir ileri, iki geri adımlar da atmam. Böyle şeyler geçmişimde yok. Geleceğimde de olmayacak. İşte bu kadar net ve kararlı duruşumla söylüyorum ki Rusya-Ukrayna çatışması bir dünya savaşına sebep olmaz. Lakin bana inat şekilde Türkiye bu çatışmaya dahil edilirse, işte o zaman sadece Türkiye değil, bütün dünya yanar ve sorumlusu ben olmam.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

..