Memleketi saran fırtına

“Ne kadar da şiddetli. Şimdi bütün Türkiye’yi mahvedecek”

(26 Nisan 2020 tarihinde Akademi Dergisi resmi Telegram kanalında herkese açık olarak paylaştığım şu aşağıdaki rüyam, şu son günlerde yaşanmaya başladı.)

Bundan 6-7 ay önce, cezaevinde iken ben de bir rüya görmüştüm.

Kapalı bir mekandayım. Sanki büyük bir fabrikanın çok büyük, tek katlı ve ortasında kolonlar olmayan kısmı kullanım dışı bırakılmış da ben oradayım. Hangar gibi desem değil, daha da büyük bir yer. Ben onun yan duvarlarından birinin dibinde, iç kısmındayım ve içeriden dışarı doğru bakıyorum.

Bulunduğum mekan da karanlık, dışarısı da ayrıca karanlık. Öyle ki, tam bir felaket karanlığı, fırtına karanlığı gibi. Elektrik, aydınlatma falan yok. Önümdeki duvara bakıyorum ki sağ yanımda bir kapı var. Kapı ahşap değil, Büyük bölümü camdan oluşan, zayıf ve doğrama bir kapı. Sola doğru bakıyorum ki kapının bana göre solunda bir cam çerçeve var. Bu, mağazaların büyük, tek parça, ortakayıtsız vitrin camları gibi. Ben kendimi şu şekilde görüyorum. Sağ elimi kapının arkasına destek olarak bastırıyorum. Sol elimi de soldaki çok büyük camın arkasına destek olarak bastırıyorum. Tam o anda dışarıda çok ama çok şiddeti bir fırtına çıkmış olduğunu anlıyorum.

Ben, içeride olduğum ve dışarı çıkmadığım halde rüyada fırtınanın şiddetini anlıyorum, içimde hissediyorum. “Ne kadar da şiddetli. Şimdi bütün Türkiye’yi mahvedecek” diyorum.

Sonra kapı dar olduğu için olsa gerek onu tutabiliyorum ve dışarıdan içeri gelen fırtına baskısı kapıya zarar vermiyor. Lakin aynı anlarda o vitrin camı büyük baskı altında kalıyor ve içe doğru göbek yapıyor. Normalde cam kırılır ama kırılmayıp içe doğru eğriliyor. Ve camın sağ yanında, camla oturduğu çerçeve arasında üç karışlık bir açıklık oluyor. Göbek yaptığı halde aynı açıklık solunda olmuyor. Ben, “Bir keramet var galiba. Normalde bu açıklıktan fırtınanın içeri sızması lazım ama sızmıyor” diye düşünüyorum.

O anda arkama bakıyorum ki 8-10 yaşlarında 8-10 çocuk var. Yüzleri gösterilmeyen çocukların bazısı erkek çocuğu, bazısı kız çocukları.

Ve sonra bir anda sahne değişiyor, ben kendimi Amerikan cipleri gibi çok geniş bir lüks cipin içinde görüyorum. Yoldayım ve fırtınanın esip geldiği yöne doğru yol alıyorum. Bir fark ediyorum ki sanki yaz günü, tertemiz havada yol alıyormuş gibiyim. Ne sarsıntı duyuyorum, ne gürültü duyuyorum ne de arabanın sallandığını ve zorlandığını görüyorum. Çok güzel ve sorunsuz bir şekilde yoluma devam ederken arkama dönüp bakıyorum ki çocuklar da arka koltuklardalar.

Yola devam ediyorum. Bir yere geliyorum ve oranın fırtınanın başladığı yer olduğunu biliyorum. Fırtınanın başladığı yerin de arkasına geçtiğimi, fırtınayı arkamda bıraktığımı anlıyorum. Bir bakıyorum ki orada askerler ve birkaç askeri araç var. Araçlarından inmişler, ayakta bekliyorlar. Onların, yabancı bir ülkenin askerleri olduğunu anlıyorum. Arabadan iniyorum. Çocuklar da iniyorlar. Yabancı askerlerle biraz konuşuyorum ve sonra onlar yanımdaki çocuklara İngilizce konuşmaya başlıyorlar. “Bu çocuklar İngilizce bilmezler. Sizi anlamıyorlar. Türkçe konuşun” diyorum ve uyanıyorum.

26 Nisan 2020, Bkz: https://t.me/AkademiDergisi/41713

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Alo Pentagon!

Sesin duyulmuyor. Sen de mi sattın bizi. Niye ortada yoksunuz. Niye bizi aramıyorsunuz? Bir hareket yapın, bir danışıklı dövüş sahnesi daha sergileyin, yalandan bir kükreyin bize karşı da şu Kazakistan’dan çıkalım. Çok fena çuvalladık. Mfs’nin dediği gibi hakikaten bataklığa battık. Ukrayna ve ayrıca Afganistan/Taliban tecrübelerinden sonra bu ahmakça hareketi yapmamalıydık. Lakin siz de bizi yola çıkarıp yolda bırakıyorsunuz. Haydi bir atarlanın bize, Kazakistan’dan çıkmamızın görünür sebebi olsun. Bunca yazar, çizer, programcı kişiler milleti oyalayacak bir mazeret bulmuş olsun. Bir daha da tövbeler olsun. Bir daha size de güvenip yola çıkan alemin maskarası olsun. Biz dersimizi çok iyi derecede aldık.

Mehmet Fahri Sertkaya

Olur, bir deneyelim bakalım

Kara paracı, organcı, işgalci, hukuk tanımaz, insan hak ve hürriyetlerini hiç tanımaz… İyiliğin, güzelliğin, insanlığın, vicdani tavırların, kardeşliğin, adaletin, namuslu ve medenice yaşamanın ve en çok da Türklerin ve müslümanların düşmanı bir terör ülkesi olan Rusya Federasyonu, kazdığı kuyuya düşmekte olduğu şu anlarda, beyhude çabalarla günü kurtarmayı, zihinleri oyalamayı deniyor. Lakin bataklığa düştü bir kere, çırpındıkça daha da çok batıyor.

Rusya Federasyonunun, dengesizliğiyle ve ayrıca iktidarın söylemek isteyip de söylemediklerini söylemesiyle meşhur milletvekillerinden Vladimir Jirinovski, yine Putin’e piyonluğunu yapmış. Yine “Putin söyleyemiyor, her zamanki gibi bana düştü. Bakın biz kendi aramızda böyle cümleler/düşünceler fısıldaşıyoruz. Beni de deliden sayıyorlar ya, benden duymuş olun.” dercesine bir çıkış sergiledi. Şöyle buyurdu:

“Kazakistan zayıf ve iki saatte yıkılabilecek bir ülke. Sadece ikiye bölünebilir; Kazakistanın Kuzeyi Rusların, Güneyi ise Kazakların”

Jirinovski gibiler, hayatları boyunca kara para yedikleri, aşırı miktarda alkollü içki içtikleri ve hayvanlar kadar rahat şekilde fuhşa bulaştıkları için mi bu hale dönüşüyorlar ya da ne yiyorlar, ne içiyorlar, ne çekiyorlar da bu kadar insanlıktan çıkabiliyorlar, bu konunun üzerinde çok tartışılır.

Mensubu olduğu milleti, dini ve siyasi tercihleri ne olursa olsun, insan kalmış her kişi, vatanını, milletini, malını, mülkünü, evladını, namusunu, kursağından geçecek rızkını müdafaa eden ve bu maksatla dik duran bir millete saygı duyar, takdir eder ve de insanlığın icabı olarak destek verir. Böyle bir mücadeleyi görünce, sömürge olmak istemeyen bir milleti terörist sınıfına dahil etmek, onların üzerine ordular kaldırmayı denemek, oraların ahalisini katliama tabi tutmayı meşru görmek, o diyarı parçalara bölmeyi ilan etmek, oralara kendi provokatörlerini, eşkıya çetelerini, yağmacı pisliklerini göndermek, bütün insanlığın önünde ve bir de resmi sıfatına rağmen bu tarz bir duruş/tavır sergilemek, sözün bittiği yere gelmek demek.

Bu kadar şeytanlaşmış, bu kadar insanlık meziyetlerini kaybetmiş, kalpleri bu derece taşlaşmış kişilere laf anlatmayı denemek, kelimenin tam manasıyla ahmaklık ve zaman israfı olur. İnsan doğan her kes, insan kalmıyor. Jirinovski ve benzerleri, bütün insanlığın önünde, şu anlarda bu gerçeğin en müşahhas/somut tezahürü oluyor. Bu nedenle, bu şeytanlaşmış kırığa ve onu konuşturan idarecilere uzun uzun laf anlatacak değilim. Bütün dünya şu anki Rusları da Rusların kan, vahşet, sömürü, ahlaksızlık, bulaşıcı hastalık, cinayet, katliam, cehalet, zorbalık dolu tarihini de biliyor.

Lakin..

“Olur, bize uyar. Öyle mi, değil mi bir deneyelim bakalım.” derim. Deneriz ve görürüz, parçalanan/bölünen Kazakistan mı oluyor yoksa pek çok farklı milleti zorbalıkla, tahakkümle ve sömürüyle idaresi altında tutan, oralarda bile bebek, çocuk, genç kız ve kadın ve yetişkin insanlar kaçıran, kaçırdığı kişileri parça parça edip her bir parçasını dünyanın farklı yerlerine satan, bunu devlet kurumlarıyla bile yapan Rusya Federasyonu mu oluyor.

Çoğu Türk ve İslam kökenli olan, ne kadar asimile edilmiş olsalar da gerçek kimliklerine çok kısacık sürede dönebilecek olan, bir gün bile huzur bulmamış ve insanca yaşayamamış olan o halklara… “Böyle bir Rusya Federasyonu çatısı altında mı yaşamak istiyorsunuz, yoksa dininizde, ibadetinizde, lisanınızda, alfabenizde, merasimlerinizde, kendi iç hukukunuzda sizlere asla zorlama/yasaklama/kısıtlama yapmayacak ve sizlerinde can, mal ve ırz emniyetini sağlayacak ve sizleri de medeni şekilde yaşatacak olan müslüman Türklerin idaresi altında mı yaşamak istiyorsunuz?” deriz.

Sonra, resmi kimlikli terörist idarecilerden oluşan bir idare kadrosu tarafından yönetilen bir federasyon devlet, sadece birkaç hafta içinde nasıl dağılıyor, bütün dünya insanlığı olarak oturur, izleriz.

Jirinovski gibilerin o şartlarda akıbetinin nasıl olacağını mı merak ediyorsunuz? Adaletle yargılar ve sonra insanlık namına asar geçeriz. Laf anlatmayı denemeyiz. Bunun öncesinde çıkartılmak istenen lüzumsuz tartışmalara da girmeyiz.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Rusya, kazdığı kuyuya düştü

Şu anlarda bütün kapılar Rusların yüzüne kapatılıyor. Ruslar neye uğradıklarını şaşırıyorlar. Rusya ile birlikte bataklığa batmak istemeyenler, aklı başında kararlar alarak Rusya’dan uzaklaşıyorlar. Ben, çok uzun mesaime devam ediyorum. Kazak kardeşlerimizin yanındayım ve bütün dünya dengelerini onların lehine çevirmeye devam ediyorum. Artık onlarla sosyal ağlarda da buluşmamızın vakti gelmiş gibi…

Putin perişan bir halde… İşler iyice kontrolünden çıkıyor. Lavrov ise sinir küpü olup sövüp saymaktan ve metafizik saldırılar yaptırmaktan başka hiçbir şey yapamıyor. Türkiye’yi aradılar, şu başımızdaki hainlerden bile istedikleri desteği ve duruşu bulamadılar.

Türk dünyasını ezip geçebileceği hülyasına kapılmış olan Rusya, şimdi Türk dünyası karşısına paramparça olmak hatta yok olmak tehlikesine düştü. Rusya, kazdığı kuyuya düştü.

Rusya, pek çok batı ülkesi gibi kara paralarla ayakta tutulan bir ülke ve Rus halkı açlığa ve içkisizliğe hiç tahammül etmez. İstisnalarını tenzih ederim ama geneli itibariyle manen, ahlaken ve ruhen bitik hallerdeler. O haldeki bir millet ne harbe girebilir, ne harp kazanabilir, ne yokluk/kıtlık süreçlerini atlatabilir. İnsanı insan yapan, insanı değerli yapan, insanı güçlü yapan şey imandır, namustur, ahlaktır, ilim ve hikmettir. İşte bu nedenle biz Türkler, dünya tarihi boyunca hep güçlü bir millet olduk. Çünkü her devirde hak peygamberlere ve kitaplara tabi olduk.

Sabahtan beri düşünüyorum da son zamanlarda paylaştığım ve “Ukrayna bandosu milli marşımızı çalıyordu, o sırada bulundukları stadyum çöktü” dediğim rüyamda acaba hata mı ettim. Acaba yanlış mı hatırlıyordum, yoksa o bando Rus bandosu muydu? O zaman ahlakın Rusya kadar dibe vurmuş olduğu Ukrayna’dan önce Rusya mı çökecek? Zaten “Gece güneşi” başlığını atarak anlattığım diğer rüyamda da önce ABD’de miydik, yoksa önce Türkiye’de miydik, ona da emin olamamıştım ve bir süre sonra o yayına “yanıtla” yaparak ek izahlar yapmıştım. Gerçekten merak ettim, önce ABD mi, Türkiye mi ve önce Ukrayna mı yoksa Rusya mı…

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

TRT’nin yaptığı hainlik…

TRT’nin yaptığı hainlik… Bu da burada dursun. Zaten biliyorlar, çok yakın gelecekte bunların hepsini yargılatacağımı, bu sözde haberlerini karşılarına çıkartacağımı, gerçek Türk mahkemelerinde hesap sorduracağımı ve vatana ihanet ve insanlığa karşı işlenmiş suçlar kapsamında cezalar almalarını sağlayacağımı…

Kısacık süre daha kendilerinden beklenileni yapsınlar o sözde basın ve medya çalışanları… O bütün Türk ve İslam düşmanları ile organize olup çalışabilen Türk görünüşlü gizli Yahudiler, gizli Ermeniler, gizli Rumlar, masonlar…

Mehmet Fahri Sertkaya