Bu yazıyı bütün Süleymanlılar okumalı

Büyük tırpan/temizlik geliyor. Ben yazıyorum, herkes duymuş olsun da sonra herkes kendi kararını verir.

Muhterem büyüğümüz idareye geçtiği gün “Başımıza Allah’ın kılıçlarından bir kılıç geçecek” demişti ve yıllardır bu sözünü duymayan kalmadı gibi…

Yaklaşık bir senedir de ben de cemaatimizin başına getirileceğimi en açık şekilde ifade ettim. Üzerine geçen süre içinde de büyüğümüz başta olmak üzere, cemaatimiz içindeki hiçbir gerçek hizmet ehli tarafından bu hususta yalanlanmadım ve aksi karşılık görmedim.

10 yıldan fazla bir süredir gecemi gündüzüme katarak, çok ağır bedeller ödeyerek Türkiye’de ve dünyada, ilmi, tarihi, siyasi sahalarda sessiz bir devrim gerçekleşmesini sağladım. Ne söylediysem hep gerçek oldu ve oluyor. Bu güne kadar dost düşman herkes benim sözlerime asla yalan karışmadığını ve asla dünyevi bir niyetle mücadele vermediğimi biliyorlar. Hiçbir zaman makam, rütbe, para, mal, itibar peşinde koşmadım. Sayfalarımdaki lüzumsuz/samimiyetsiz kalabalıkları nasıl topluca kovduğumu cümle alem bilir.

Üzerimde hz. Üstazımızın himmetleri olmadan buralara kadar gelebilmem, bu hizmetleri yapabilmem asla mümkün olamazdı. Gerçekleşeceğini haber verdiğim birkaç husus zamanında gerçekleşmedi, ötelendi… Çünkü cemaatimin merkezi, benimle eş zamanlı olarak yapması gereken pek çok hamleyi yapmadı.

Merkezimize yakın olan bütün samimimi kardeşlerimizin yıllardır bildiği, gördüğü, üzüldüğü bir hal var. İyi niyetinden ve samimiyetinden hiç şüphe etmediğimiz muhterem büyüğümüz, üzerine düşen pek çok vazifeyi yapmakta ya çok geri durdu, ağırdan aldı ya da tamamen geri durdu, hiçbir şey yapmadı. Yıllar geçtikçe bunlar düzeleceğine arttı ve halen artıyor. Dar zamanda bu ağır yükü sırtlanarak kendini paralarcasına mücadele etti ama işte imtihan dünyası ve gücü bu kadarına yetti.

Son günlerde yazdığım birkaç yazıya denk gelenler, zaten cemaatimizin bütün kısımlarında ve hatta merkezde en tepeye kadar ciddi sorunlar olduğunu ve artık buna daha fazla tahammül edilmeyeceğini anladılar. Bunca yıldır “Zahirde başımızda kim olursa olsun, aslında bizi Divan-ı Salihin yönetiyor.” dedim durdum. Hatta bunu en çok da içimizdeki münafıklar muhterem büyüğümüzün idareye geçmesine mani olmak istediklerinde, kendisine çok büyük destekler verdiğimde tekrar ettim.

İşte o Divan-ı Salihinde, beklenen karar artık alındı. Muhterem büyüğümüz, her ne kadar iyi niyetli olursa olsun, yaşanan pek çok sorundan mesul görüldü ve vazifeden alınmasına karar verildi.

Bu yazdıklarım içimizdeki münafıkları kudurtacak. Buna şüphem yok. Bunun hep böyle olduğunu on yıldır benimle birlikte bütün takipçilerim/kardeşlerim gördüler, duydular, yaşadılar. Her seferinde o münafıkların nasıl köşeye sıkıştıklarını, karşıma çıkamadıklarını, rezil olup kaldıklarını da gördüler. Ne yazık ki merkezimiz, bu kadar çaresiz hallere düşürdüğüm anlarda bile, sadece isimlerini geçirdiklerimi bile yasaklamadı, uzaklaştırmadı. Bu yola zarar vermeleri, benim hizmetlerime büyük zararlar vermeleri, bana iftiralar atmaları, içimizdeki ve dışımızdaki düşmanlara çalışmaları, yanlarına senelerdir kâr kaldı. Büyüğümüzün bu şartlarda bile kendilerini uzaklaştırmamasına bu münafıklar kendileri bile çok şaşırdılar. Şimdi yukarıda yazdıklarımı olmadık manalara da çekecekler. Sesli olarak ve özetle anlatılsa bile, on sene içinde yaşananlar onlarca saatimizi alır ve dinleyen bütün samimi kardeşlerimizin canı acır. “Bu kadar mı oldu, bu kadar mı hatalı kararlar alındı” derler.

Ben, çok çok yakın zamanda gelecek tırpanda samimi/gerçek Süleymanlı evlatları sıkıntı yaşamasınlar diye, işte yine böyle açıkça yazarak kendimi sıkıntıya atıyorum. Şimşekleri üzerime çekiyorum. Bunun aksini yapabilecek gücüm de var ve öyle yapmak benim için çok daha kolay olurdu. Her şey olur, yaşanır ve ben son kısmında üzerime düşenleri yapardım.

Lakin kendimi sıkıntıya atarak açıkça önden yazıyorum ki çok yakın zamanda büyüğümüzün başına çok büyük sıkıntılar gelecek. Meydan hareketlenecek, çatlak sesler çıkacak. Her şeyin çok güzel ve ayarında olması için meydanın karışmasına, sonra iyice bir temizlenmesine izin vereceğiz. Ben, teşkilatım ve cemaatimiz içindeki gerçek Süleymanlılar, gerçekten rabıta yapanlar, maneviyatını istenen halde tutanlar, hususiyle de üstazımızın samimi talebeleri, merkezimize yakın samimi/meşhur hoca efendiler zaten bu yazdıklarımdan ve daha fazlasından haberdarlar. Tamamı benimle birlikte yol alacaklar. Çünkü Divan-ı Salihinin kararı bu şekilde.

Bana düşen vazife ise, bu süreçte büyüğümüzün, kendisini hakkında verilen kararlar icabı sıkıntılara düşmesine izin vermek, kendisine ulaşacak zararlara mani olabileceğim halde mani olmamak… Bu süreçte cemaatimize gelebilecek zararlara ise tavizsiz ve en sert şekilde karşılıklar verip mani olmak.

Bunca senedir beni bilenlere, takip edenlere, nasıl hayırlara vesile olduğumu bilenlere bu kadar söz bile fazlaydı. Beni bu yazıyla duyanlar ise kim olduğumu, neler yaşandığını iyice araştırmadan, anlamadan bir karar vermemeliler.

Son sözümüz yine aynı: bu yol sahipsiz değildir. Başımızda zahirde kim olursa olsun, aslında Divan-ı Salihin vardır. Bu divana riyaset eden Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)dir. Kendilerinin sağ yanında devrimizin mürşid-i kamili Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) bulunmaktadır. Ayrıca bu divanda yaşayan velilerden tutun da gafillerin ölü dediği ama ölümsüzlüğe ulaşmış büyük veliler de bulunmaktadır. Kimse karamsarlığa, endişeye, paniğe kapılmasın. Biraz gürültüler çıkacak, sonra ben kılıcımı çekip temizlemeye geçeceğim. Herkes müstahakını bulacak. Bunu rahatlıkla yapabilecek güce ve şartlara sahibim. Bütün dünya karşıma çıkmak istese de karşımda duramazlar.

Öyle ise şimdi karar, imtihan, tırpan, cihad vaktidir.

Mehmet Fahri Sertkaya – http://www.mfs.tv

Sizin dikkatinizi çekmemiştir, ben çekeyim…

Muteber kaynaklara bakarsanız, düşmanları ile karşı karşıya geldiğinde Hz. Musa’nın sağ elini koynuna sokarak, kalbinin üzerine yani cildine temas ettirdiğini… Saniyeler sonra elini çıkarttığını ve sonra elinden güneş gibi ışık yayıldığını… Düşmanlarının kendisinin önünde duramayarak kaçıştığını anlatırlar/aktarırlar.

İşte oradaki “güneş gibi” denilen şey aslında metafizik bir kabiliyet. Ellerinden düşmanlarını çarpabilen metafizik sinyaller yayabiliyordu ve bu çok ama çok kuvvetliydi. Aynı zamanda bu sinyallerle cinleri de uzaylı insan türlerini de çarpabiliyordu. Düşmanları karşısında duramıyordu.

Daha önce de ifade etmiştim ki Hz. Musa ile Hz. Ali misali hayat yaşatılan bir Süleymanlı evladıyım. Benzeri vasıflar, kabiliyetler bende de var ve bu güne kadar tam manasıyla kullanmadım bile… Yine de cinler, uzaylılar ve dünyalılar derken, kaç trilyon kişinin ölümüne vesile olduğumu sayamadım.

İsterseniz bundan sonra mevzuya bir de bu gözle bakın ve boş yere adamlarınıza kıymayın. Sizin metafizik saldırılarınız, büyüleriniz, cinleriniz biraz vakit çalmaktan başka bir işe yaramıyor.

Mehmet Fahri Sertkaya

Şalom

Rusya’nın Yahudi kökenli dünyaca meşhur ressamı vefat etti diye bir yazı olabilirdi bu fotoğrafın yanında ama öyle değil…

Tipik bir Rusya Yahudisi gibi görünen bu kişi, Solomon Soysuz’un dayısı… Bu kişi Yahudi ibadetlerini de yerine getiren bir gizli Yahudiydi. Solomon Soysuz gibi dayısı da büyü işlerinden az anlardı. İyi bilmezdi. Yahudilerden bahsedip de büyücülükten bahsetmemek, hayatın olağan akışına aykırı. Konuşulanlara göre uyuşturucu çektikten sonra ölmüş.

Soysuz’un yakın zamanda vefat eden annesi de sürekli büyüler yapan bir gizli Yahudiydi. Medyum kabiliyetleri de vardı. Onun hakkında da çok şeyler konuştular. Konuşulan bir iddiaya göre, o sıralarda Soysuz’u çok sıkıntıya düşüren siyasi gelişmeleri Soysuz’un lehine çevirmek için, pek çok önemli kişiye büyüler yapmış durmuş. Hatta metafizikle saldırmış. Sonra da sert bir karşılık alıp ölmüş. Kısacası çarpılmış…

Mehmet Fahri Sertkaya

Halis Ece de gizli Ermeni/Hristiyandı

Salim Dağ ile ve cemaatimizdeki türlü münafıklarla arası hep iyi olan, metafizikle çarpılıp öldüğü güne kadar merkezimize hep baş belası olan, her türlü kötü ahlakı bulunan, bu hali sıfatına vuran ve sıfatına bakılamayan, huysuzluğundan/geçimsizliğinden yanına yanaşılamayan Halis Ece, gizli bir Ermeni ve Hristiyandı.

Ülkemizdeki gizli Ermeni/Hristiyan çeteleriyle bağlantılıydı. İyi de bir üfürükçüydü. Durmadan birilerine büyüler yapardı ama yaptığı kişiler çoğunlukla iyi kişiler, samimi kardeşlerimiz ve hocalarımız olurdu. İblis kadar kibirli, bencil, hasetçi biriydi. Kimin güzel bir huyunu ya da iyi/faydalı bir işini görse haset eder ve hemen büyü yapardı. Diğer münafıklar gibi Halis Ece de büyüklerimize sürekli büyüler yapardı. Bana da az büyü yapmadı.

Merkezi hiçbir zaman takmadı. Emirlere itaat etmedi. Son senelerinde üzerine çok gittim ve nihayet bu halini açıkça yazmak zorunda kaldı. Sayfalarını kapatmadı da “Burada hayırlı bir hizmet veriyoruz. Bunları kapatmaya kimin ne hakkı var.” şeklinde mesajlar yazdı.

İşte bunlar gerçek Süleymanlılar gibi göründüler, senelerce dipleri oyuldu ve son çare olarak Akademi Dergisi’nin yasaklandığı şeklinde bir oyun oynadılar.

Mehmet Fahri Sertkaya

Hüseyin Kumaş…

Paranız varsa, makamınız, rütbeniz varsa, dininizin, ahlakınızın Hüseyin Kumaş için hiç önemi yok. Bunlar varsa onun nazarında kıymetli birisisiniz. Bunlar yoksa, istediğiniz kadar doğru itikatlı ve takva sahibi biri olun, o gören kör gözleri sizi görmez. Ona bir Mercedes deyin, sonra istediğiniz Mercedes’e bindirip istediğiniz fitneye sürükleyin.

https://bit.ly/3rdqZsp

Mehmet Fahri Sertkaya