Gergerlioğlu AKPKK Türkiye’sini anlattı:

Çocuklar cezaevi avlusunda koşuyor, adliye koridorlarında uyuyor.

Türkiye’de adliye koridorları ve cezaevlerinin çocuklarla dolu olduğunu kaydeden Gergerlioğlu, “Türkiye’de adliyeler ve cezaevleri çocuklarla dolu. 1.5, 2, 3, 4, 5 yaşındaki çocuklar adliyelerde koşturuyorlar. Cezaevi avlularında koşturuyor, cezaevi görüş yerlerinde koşturuyorlar. Koridorlarda yatıyorlar, adliyelerin koridorlarında yatıyor bu çocuklar. Bakın size birkaç fotoğraf göstereceğim. Koridorda kalan çocuklar İlayda hanımın çocukları, kendisi tutuklanmadan önce 1.5 yaşındaki erkek ve 4 yaşındaki kız çocuğunun adliye koridorundaki hali bu” şeklinde konuştu.

“Anneler feryat ediyor”

Hakimlerin çocuklu annelere hemen tutuklama verdiğini kaydeden Gergerlioğlu, şöyle devam etti: “Annesi mahkemede, adliye koridorunda çocuklar yerde perişan bir durumda. Bu perişanlık adliyedeki ilk günde yaşanıyor. Bu çocukların annesi tutuklandı ve şuanda cezaevi karantina hücresinde ‘Burası çok kötü bir yer, ne yaparsanız yapın, bizi kurtarın’ diye feryat ediyor. Bu anneler tutuksuz yargılanabilirdi ama umurlarında değil savcıların, hakimlerin. Hemen tutuklu yargılamaya veriliyor ve bu çocuklar da adliye koridorlarında, cezaevi koridorlarında böyle perişan bir halde bekliyorlar.”

“1 Koğuşta 15 çocuk nasıl yaşar?”

“Düşünün siz şimdi daracık bir ortamda 15 tane çocuk bir arada, Allah bilir 20 tane de kadın vardır orada. Bunlar daracık bir alanda 24 saat geçiriyor arkadaşlar ve pandemi nedeniyle açık görüşler de yok, kapalı görüşlere de aileler doğru dürüst gelemiyor; yaşlılar, genç çocuklar gelemiyor, dışarı ile irtibatta kopmuş. Çocuklar cezaevlerinde dışarı; teyze, dayı, dede- nine yanına gidemiyor, çatlıyorlar orada.”

“Bebekli anneler ahır gibi koğuşlarda kalmasın”

“Geçtiğimiz hafta çocuklu- bebekli anneler ile ilgili bir yasa teklifi verdik, cezaevlerinde ağıl gibi, ahır gibi koğuşlarda anneleri, çocukları tutmayın, geleceğimizi mahvediyorsunuz, bu çocuklar- bebekler anneler için apart daireler yapın, onlara en azından mahkumiyetlerini daha özel bir ortamda geçirsin dedik. Benim yasa teklifim ortada gelin bunu yasalaştıralım, böyle bir rezalet olamaz. 1,5 yaşındaki biraz önce fotoğrafını gösterdiğim çocuklar bunlar suçlu mu? Cezaevlerinde bu cezaları çekiyorlar. Çocuk ne yaşadığını bilmiyor, perişan bir halde. Fizyolojik ve psikolojik büyük sıkıntılar yaşıyor ama kimsenin umurunda değil.”

Şuradan açıkça yazıyorum…

Artık tahammülüm kalmadı. İstanbul Emniyet müdürü yapılmış olan şu pislik herife, şu kara paracı, mafyacı, işkenceci, şu keş herife daha fazla tahammül edemiyorum. Çok çekmekten devreleri mi yanmış, işin içinde soysuz’luk mu var ya da kendini olmadığı bir yerde mi görüyor, hiç ilgilenmiyorum. Müdahale etmeyeyim diye sabır sınırlarını zorluyorum. Lakin o, buna rağmen rahat durmuyor.

Onun sahiplerine diyorum ki isterseniz hemen tasmasını sıkı tutun, kontrolünüzde tutun ve hemen ardından kısa süre içinde oradan alın, isterseniz de müdahale etmeyin ve ben kısa süre içinde ve gürültülü şekilde oradan indireyim. Bu şehre ikimiz fazla geliyoruz.

Ben indirirsem, silsile halinde pek çok kişi de yerinden olacak ve kamuoyuna yansıyarak gelişecek olayları kontrolde tutmak da mümkün olmayacaktır.

Bir İstanbul Emniyet müdürü ki yaptırdığı çıplak aramaların video kayıtlarını odasında/makamında zevk alarak izliyor. İçip içip odasında/makamında sızıp kalıyor. Ünlü bir TV kanalı sahibi ve program yapımcısı ile telefonda konuşurken “Gönderdiğim kızlar geldi mi?” diyor. İstanbul’da uyuşturucu mafyalarından fuhuş hatta organ mafyalarına kadar hepsini kolluyor.

Bunlar ve çok daha fazlası halka bir sızsa, dünya genelinde mevzu olur, profilden profile, dilden dile dolaşır.

Mehmet Fahri Sertkaya

Daha önce anlatmıştım…

Türkiye’nin hızlı bir şekilde kuraklığa düçar olmasında da uzaylı faktörü var. Türkiye’nin içilebilir su kaynaklarının çok hızlı bir şekilde azalmasında da suni sebepler var. Su kaynaklarının altındaki toprağın kimyasını değiştirebildiklerini ve suyun toprak tarafından hızla emilebildiğini anlatmıştım. Dev uçan daireler ile barajlara inip her seferinde çok yüksek miktarda içilebilir su kaçırdıklarını anlatmıştım. Maden sularımıza göz diktiklerini ve kaçırıp kendi gezegenlerine götürdüklerini de anlatmıştım.

Konya ve civarında görülen obruklar meselesinin arka planında aslında çok ileri teknoloji ile yapılan bir maden çalışması olduğunu, onbinlerce sene ileri teknoloji ile üretilmiş uzay araçlarının, suyun içinde gider gibi toprağın içinde gittiklerini, toprağın atomlarıyla oynayıp bir manada toprağı yaktıklarını ve hedefledikleri bor madenlerini çıkarttıklarını anlatmıştım.

Hatta bunu anlattıktan sonra bölge insanlarından “Bu anlatılanlar çok mantıklı duruyor. Ben de gece vakti tarlamda şu ışıklar yayan aracın görüntüsünü çekmiştim” diyenler, videoları bize gönderenler de olmuştu.

Son zamanlarda da “Uzaylı insan türlerinin, devletimize-vatanımıza verdiği zararları önlemek için, dünyamızın teknolojisiyle geliştirilmiş ileri seviye lazer silahlarını temin etmeli, yerleştirmeli ve kullanmalıyız. Uçan daireler bu lazer silahları ile çoğunlukla vurulabiliyorlar.” demiştim.

Başımızdaki lüzumsuzlar değil ama başka ülkelerin hükumetleri bu ikazlarımı çoktan dikkate aldılar ve tedbir almakta bütün imkanlarını seferber ettiler, ediyorlar.

Türkiye’nin gücü de insanlarını, topraklarını, içilebilir sularını, denizlerini, yeraltı madenlerini korumaya yeterlidir. Devletimiz de bir an önce konunun üzerine ciddiyetle gitmeli, gerçek uzmanlarla çalışmalı, icap ediyorsa başka devletlerdeki uzman kişileri ülkemize getirmeli ve bu olağanüstü tehlikelere karşı hiç vakit kaybetmeden tedbirler almalıdır.

Söz konusu yeraltı üsleri, sadece oralarda sessizce ve gizlice yaşamak, yeraltındaki madenlerimizi çalmak, deniz sularımızı çalmak için tesis edilmedi.

Bu uzaylı türler, sessizce bir dünya hakimiyeti gerçekleştirmek isteyen türler. Biz dünya insanlarının suretinde imal ettikleri biyonik robotlarla, dünya üzerindeki çok yüksek sayıda kişinin yerlerine geçen ve dünyanın siyasetini, maliyesini, hukukunu, ahlakını, dini yapısını ve her şeyini yönlendiren türler…

Mehmet Fahri Sertkaya

Ege uzaylılara ait gizli yeraltı üssü var!

Ege denizin altında, toprağın/zeminin onlarca kilometre altında bir gizli yeraltı üssü var.

Bu üs, bir şehir kadar büyük bir üs ve başka dünyaların insanları tarafından tesis edildi ve kullanılıyor.

Akademi Dergisi’nin son yıllarda başka dünyaların insanlarının dünyamızdaki hedeflerine dair yaptığı yayınlara denk gelmemiş bir okuyucu, bu yazıda buradan sonra yazacaklarımı okuyunca sarsılacaktır ama eskiden beri takipçi olanlar kolayca anlayacaklardır.

Yeşillerin, Grilerin ve daha başka uzaylı türlerin, dünyamızın dört bir yanında çok sayıda gizli yeraltı üssü var. Türkiye’nin pekçok ilinin altında da bu gizli yeraltı uzaylı üslerinden var. Bunların arasında Yeşillerin ve Grilerin ittifak halinde tesis edip kullandığı çok sayıda üs de var. Türkiye’nin altında bulunan ve Yeşillerin-Grilerin ittifakıyla kullanılan bu üslerin hepsinde de yüksek miktarda suya ihtiyaç var.

Hem içilebilir temiz suya ihtiyaç var hem de ondan çok daha fazla miktarda kullanma suyuna ihtiyaç var.

Bu koca üslerin hepsinin de ihtiyaç duyduğu kullanma sularını, yeraltı su kaynaklarından elde edebilmesi ise mümkün değil. Bu nedenle, Ege denizinin altında, bütün bu üsleri besleyen/destekleyen bir ana üs var. Söz konusu bu yeraltı üssü, deniz suyunu toprağın altına hızlıca çekerek, doğusunda, batısında, kuzeyinde ve güneyinde kalan bağlantılı bütün yeraltı üslerine su pompalıyor.

Deniz suyu, böyle yeraltı üslerinde pek çok maksatla kullanılıyor. Söz konusu yeraltı üslerini yıllardır anlatıyorum. Bu üsler, içine girilince, sanki yeryüzünde bulunuluyormuş gibi hissettiren yerler. Çünkü, bizden on binlerce sene ileri bilim ve teknoloji sayesinde yapılan bu üslerde, ayak basılan zemin ile, tepelerindeki tavan arasında da onlarca kilometre mesefe var. Gelişmiş teknojiler ile buralarda suni yağış, suni rüzgar, suni güneş/aydınlatma, suni göller oluşturulmuş. Bu üslerin içinde havada uçan daireler uçabiliyorken, karada ziraat da yapılıyor. Aynı zamanda yüksek bilim ve teknoloji ile üretilmiş araçlarla ve cihazlarla teçhiz edilmiş bir hayat yaşanıyor.

Bu kadar gelişmiş sistemlere de sürekli olarak ve bol miktarda su gerekiyor. Buraların ısısı ve nemi ayarlanırken de bol miktarda kullanma suyuna ihtiyaç duyuluyor. Söz konusu üsler zaten istendiğinde tuzlu suyu kısa sürede tuzdan arındırabiliyor.

Bu üslerin ihtiyaç duyduğu suyu üslere aktarmak için, Türkiye’nin etrafındaki denizlerden her zaman deniz suyu çekiliyor. Lakin kış aylarında daha çok suya ihtiyaç duydukları için, çok daha fazla miktarda deniz suyu yeraltına kısa sürede çekiliyor. Böyle anlarda da bazı illerimizin sahillerinde ani deniz suyu çekilmesi hadiseleri görülüyor

Mehmet Fahri Sertkaya

Muğla’da deniz suyu neden çekildi?


Son yıllarda neden ani deniz suyu çekilmeleri yaşanıyor.

Son yıllarda, özelikle de kış aylarında, bazı illerimizde deniz suyunun aniden çekildiği görülüyor. Deniz suyunun bir anda onlarca metre geri çekilmesine neyin sebep olduğu hususu, enteresandır ki detaylı şekilde basında-medyada konu olmuyor.

Bir oldu bitti ile uzman(!) görüşlerine başvuruluyor, birkaç satır yazılıyor ya da ekranlardan söyleniyor ve konu kapanıyor.

Uzmanlara sorulunca, bazısı ani deniz suyu çekilmelerini lodosa bağlıyor. Bazısı ise fırtınaya… Bazısı yüksek atmosfer basıncına… Bazısı da kış aylarında dünyanın güneşe en yakın konumda olduğunu ve bunun da bu şekilde denizlerde ani su çekilmelerine sebep olduğunu, her şeyin gayet normal olduğunu iddia ediyor.

Kendine güvenerek yorum yapabilen bir tek uzman da yok, uzman denilen bu kişilerin birbirleriyle ortak noktada buluşup “Şu sebeple çekiliyor, şu da bilimsel izahı ve ispatı” diyebildikleri de yok. Evet, son yirmi senedir, neredeyse her sene yaşanan ve bölge insanlarının “Eskiden buralarda böyle şeyler olmazdı” dediği bu ani deniz suyu çekilmelerine dair üniversitelerimizin de dikkate alınır çalışmaları olmamış.

İnsanlarımız bunca sene sonra hala “Deniz suyu Muğla’da bir anda 40-60 metre geri çekilmişse, bu su bir anda yok olacak değil ya, yakın etrafta bir yerde de deniz suyunda ani bir yükselme gerçekleşmiş olmalı. Bilim adamlarının, deniz suyunda ani yükselmeler olan bu yerleri bulması ve açıklaması çok mu zor? Bu kadarı bile yapılmadan ya da yapılamadan insanlara, arkasında bilimsel dayanağı olmayan açıklamalar yapmak bilim adamlığı mıdır?” demiyorlar, diyemiyorlar.

Çünkü bir yanda koca devlet gücünün kullanılış şekli ve sorunları bulup çözmek yerine konuları bastırıp kapatıp geçmek şeklinde sergilenen irade… Bir yanda basın-medya gücünün oluşturduğu zihin/kabulleniş yönlendirmesi… Bir yanda da “uzman” denilen kişilerin, çok normalmiş gibi bilim dışı tavırları sergiliyor ve kimsenin onlara tepki göstermiyor oluşu, insanlarımızın bu kadar normal soruları sormasını bile engelliyor.

Oysa, iyi niyetle, vazife şuuruyla, devlet gücüyle konunun üzerine gidilse, sadece Türk milletini değil bütün insanlığı sarsacak gerçeklerle yüzleşilecek.

Mehmet Fahri Sertkaya