Şu baş harfi alıp son harfin olduğu yere koyabiliriz…
Mfs ➖ Fsm
Vakti geldi… Bütün imtihanlar bitti, geçildi. Son ve çok çok büyük bir imtihan da bu gün, fethin sene-i devriyesinde geçildi. Her şey kemale erdi. Neticesi olarak da harflerden biri artık yer değiştirdi ve mfs’lerden biri artık fsm’nin, ikinci fatihin ta kendisi…
Hazret-i üstazımız, mana aleminde yazdığı evrakta ismimin yanına “İkinci Fatih” diye ekledi. Kayda geçildi ve kayda da geçildiyse bu iş tamam oldu.
Bu güne kadar hiçbir yolla durdurulamadım, bundan sonra hiç kimse durduramayacak.
Ben, has Müslüman Türk çocuğuyum. Onun bunun çocuklarıyla karıştırma beni Tayyip!
Ben, Mekke’de Ebu Kühafe’nin oğlu Ebubekir’im… Horasan’dan bakarsan Selman-ı Farisî…
Orta Asya bozkırlarında Ahmet Yesevîyim… Buhâradan açarsan pencereni Şâhı Nakşîbendim…
Hindistan topraklarında İmam-ı Rabbanîyim… Konya’da Mevlâna, Ankara’da Hacı Bayram-ı Velîyim.
Göynük’te Molla Akşemseddin, İstanbul’da Ebu Eyyüb el- Ensarîyim.
Gönül gözüyle bakılırsa… İsmail Hakkı Bursevî, İbrahim Hakkı Erzurûmîyim. Erzincan’da Terzi Babadır benim adım…
Kastamonu’da Şeyh Şâbân-ı Velîyim. Bazen Yunus diye çağırırlar beni…
Kars kalesinde nöbette Ebul Hasan Harkânî’yim ki soyundan gelirim… 600 yıllık Devleti ali-i Osmani’nin müjdeleyicisi, Şeyh Edebâlîyim ben…
Diyar-ı Bekir’de, Sarı Saltuk desen tanırlar beni… Gaziantep’te Ukkâşeyim…
Urfa’da Hayat bin Kays olarak tanırlar beni… Siirt’te İsmail Fakîrullah, Sivas’ta Abdulvahab Gaziyim…
“Ya ben Kostantiniyyeyi alırım ya da Kostantiniyye beni” diyerek Kostantiniyyeyi ISTANBUL yapan hazret-i Fatih’in de soyundan gelenim..
‘Onu fetheden kumandan ne güzel kumandandır’ hadisinin/müjdesinin iki ayrı kumandan için söylendiğini bilenim ve o ikinci fatih benim…
Ve ben… Silsile-i Sadat’ın 33. ve son halkası Süleyman Hilmi Tunahan hazretlerinin, sağından ikinci sırada saf tutturduğu ve “Ben evladımı kimseye vermem” dediği evladıyım/talebesiyim.
Ve bil ki Tayyip, bir yandan hazret-i Yusuf, bir yandan hazret-i Musa misali hayat yaşatılmış ve acılar, imkansızlıklar, imtihanlar içinde olgunlaştırılmış kişiyim.
Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin bile edebilirim ki senin iktidarını başına yıkacak da benim, içimizdeki İsrail’i yıkacak da benim ve seni çetenle birlikte meydan yerde asacak da benim.
Haydi şimdi gücün yetiyorsa “Sen değilsin” de ve mani ol da görelim.
Son yıllarda dünya genelinde, iklim silahlarının, elektromanyetik silahların ve biyolojik silahların kullanldığı bir 3. dünya savaşı yaşanıyor. Son birkaç yıldır bunun yaşandığını fark edemeyenlere ne denebilir bilemiyorum. Bu hususları izah ve ispat eden yüzlerce yayını yıllardır paylaşıp duruyorum. Hususiyle son iki senedir yaşanan yoğun depremler, fırtınalar, kasırgalar, seller, aklı başında herkese “neler oluyor böyle” dedirtti. Tabii/doğal felaketler denilen şeylerin çoğunun artık tabii olmadığı, sun’i/yapay yollarla sebep olunmuş depremler, seller, fırtınalar, sıcaklar ya da soğuklar olduğu kesinlik derecesinde ifade edilebilir. Bence bunun tartışılır bir yanı yok… Hala tartışayacak kişilere söyleyecek sözümüz de yok. Bırakalım onları kendi hallerine…
16 Mayıs’ı 17 Mayıs’a bağlayan gece bir rüya gördüm. Salih rüyalar gördüğümü, bunları büyük bir isabetle tabir edebildiğimi, tabir ettiğimden bir süre sonra gerçekleştiğini, yıllardır bilenler bilirler. Ben şimdi yazayım, herkes istediği gibi değerlendirir, kendi kararını verir ama aralarından akl-ı selim olanlar ise hiç beklemeden tedbirlerini alırlar.
İstanbul’da, ikamet ettiğim ilçede, deniz kenarına yakın ve yüksek binaların arasındaki yollarda, caddelerde endişeyle yürüyorum. “Felaketler geliyor, büyük felaketler geliyor. Daha neyi bekliyorsunuz. Başınıza belalar yağacak. Tedbirinizi alın. Deprem, tsunami ve seller geliyor. Maddi ve manevi tedbirlerinizi alın.” diye yüksek sesle bağırıyorum.
Sonra, sahilden uzakta/içeride kalan mahallelere giriyorum. Oralarda da aynı şekilde bağırıp bir an önce herkesi kurtarmak istiyorum. Sokaklarda beni duyan insanlar, oldukları yerde durup beni hep dinliyorlar ama bağırışımı evleriden duyanlar ise onlardan çok daha fazla sayıda oluyor. Sonrasında bana inanıp da tedbir alanlar oluyor. Rüyanın sonunda “İyi oldu, epeyi yüksek sayıda insan sesimi duydu. Sözlerimi dinlediler, tedbirlerini aldılar. Kurtulacaklar.” diyorum.
Şimdi biraz rüyayı tabir edelim:
Türkiye’nin çok farklı farklı bölgelerinde, şehirlerinde kısa aralıklarla çeşitli fekaketler yaşanacak. Bazı yerlerde sel, toprak kaymaları, bazı yerlerde fırtınalar, bazı yerlerde depremler ve ardından tsunamiler, bazı yerlerde kuraklık ve Türkiye genelinde kıtlık yaşanacak. Özelikle İstanbul’da büyük felaketler yaşanacak. Şiddetli bir deprem ve ardından sahil bölgelerini büyük oranda yıkacak, iç kısımlara ise daha az hasar verecek bir tsunami yaşanacak. Temiz su bulmak da çok zorlaşacak.
Özellikle İstanbul’un Anadolu yakasında depremin ve tsunaminin vereceği hasar daha fazla olacak. Anladığım kadarıyla sadece İstanbul’da binlerce can kaybı olacak. Ve yine rüyayı tabir ederek anlıyorum ki benim bu maksatla yazdığım uyarı yazıları çok yayılacak, çok yüksek sayıda insan duyacak.
Rüyayı tabir ederek şu hususları ise anlamak/bilmek mümkün değil ama akl-ı selim ile tahmin etmek mümkün: Marmaray’ın zaten patlamak üzere olan, kusurlu yapılmış olan tüp geçiti patlayacaktır. Bazı tüneller, metrolar, yeraltı sistemleri/tesisleri yıkılacak hatta sular içinde kalacaktır. Bu kadar felaketler bir memlekette üst üste yaşanırken mutlaka otorite kaybı da olacak, devlet gücü de yetmeyecek, acil yardım da bulunamayacak, kargaşa ve kaos ortamı hakim olacaktır. Bu da yağmaların, kavgaların, cinayetlerin de ardı arkası gelmeyecek demektir.
Kimse de kimseyi kandırmasın, herkes yıllardır farkında ve bekliyor ki büyük bir ilahi temizlik geliyor. Memleket ahlaken, dinen bakıldığında tam bir batakhane görüntüsü veriyorken, bunlardan başka bir şey beklemek ve hala bunun aksine iddialarla tartışmak, ancak helak edilesi hale kadar düşmüş tiplerin işidir. Bu uyarımı isteyen dikkate alır, isteyen almaz ama dikkate almak isteyenlere derim ki devlet gücünden size fayda yok ve şahsi imkanlarınızı seferber ederek tedbirlerinizi alın. Anlamayan, dinlemeyen düşük tiplerle tartışmaya bile vaktiniz yok. Herkes kendi yolunu çiziyor, siz de kendi yolunuzu doğru çizin. Bir yandan maddi/dünyevi sebeplere uyup tedbirler alırken, bir yandan da manevi/dini sebeplere uyarak tedbirler alın. Eksikleri, kusurları, günahları hemen terk edin. Kur’an-ı kerim’in büyük kısmında helak edilen kavimler anlatılıyor. Ehl-i sünnet alimlerinin bu hususları izah eden ve nasıl tedbirler alınması gerektiğini de izah eden yazılarını internette bile kolayca bulmanız mümkün.
Mehmet Fahri Sertkaya
Bir takipçi mesajı:
Bu rüyanın bir değişiğini gördüm anlatayım
Hatırladığım kadarını anlatacağım Pendik sahildeyim deniz çekiliyor sonra geri geliyor diyorum ki herhalde tsunami olacak sonra bir daha çekiliyor ama bu sefer daha çok çekiliyor o ara denizin içinden ayı çıkıyor sahile yakın bir yerde sokağa bakan tarafı camlı olan ama cami gibi kullanılan bir yer var onun içine giriyorum yine oradan çıkıyorum merkezde ki büyük camiye gitmek için tsunami orayı almaz diye o ara sahilde ki iş yerlerine bakıyorum o restoranların olduğu sıraya bunlar çok kötü yerler hepsi gidecek diyorum camiye doğru gidiyorum sonra tsunami onuda aşacakmış hızla pendik köprüsüne doğru hareket ediyorum dolmuşların durduğu yerde arabayla mı gitsem bisikletle mi gitsem tsunami den kurtulurum hesabını yapıyorum hatırladığım kadarıyla her ikisiylede gidiyorum tsunami arkamda pendik köprüsünün alt tarafında ki üst geçide kadar geliyor
Mfs: Bu kadar olur diyorum. Ben de zaten Pendik’te ikamet ediyorum. Rüyada da kendimi Pendik’te sahil bölgelerinde ve sonra iç mahallelerde görüyorum. En büyük hasarın Anadolu yakasında ve en çok da Pendik’te olacağını anlamıştım ama insanlar panik olmasın diye yazmamıştım. Belki de yazılması gerekiyordu da böyle oldu.
Solomon Soysuz’un yavaş yavaş karalanması, halk nezdinde kötü gösterilmesi için de talimatlar verildi. Tayyip’in talimatları sonrası sosyal medyada onu karalayıcı paylaşımlar ufak ufak zaten görülmeye başladı. Devamında bu baskıyı artıracaklar ve Soysuz’u bu bahane ile makamından alacaklar. Sonra da bir vesile ile öldürecekler. Soysuz, zamanın aleyhine işlediğini kabullenemiyor. Geçen her günde etrafı daha çok sarılıyor ve çıkmazın içine giriyor.
Muhtemelen, çok sıkışınca yurt dışına kaçmayı ya da bunlarla sert çatışmaya girmeyi düşünüyordur ama yanlış yapıyor. Onun kaçıp da sağ kalabileceği bir yer yok ve beklediği her gün güç kaybediyor.
Kendisi bu dünyada yaşayan en büyük Satanist büyücülerden biridir.
Satanist ayinlerinde bebekleri kesip parça parça eden, dilim dilim doğrayıp yiyen insan şeytanlarından biridir.
Marina Abramovic, 30 Kasım 1946’da Belgrad’da doğmuştur. Performans sanatçılığı denilen acayip bir şeyle meşgul ve meşhur olmuştur.
Hayvanlar gibi çırılçıplak soyunarak, ahlak/sınır tanımayarak sözde performans gösterileri sergilemiş, dünya genelinde bu şekilde tanınmıştır. Aslında ne var bu kadında, ne yapmış bu güne kadar diye merak edip bakarsanız, hiçbir şey yapmadığı halde çok büyük hatta imkansız görülen gösteriler sergilemiş biri gibi pazarlanmış olduğunu görürsünüz.
Bunun sebebi, Marina’nın içinde bulunduğu sistem yani Ankebut Ağı’dır.
Hristiyanlıktan yola çıkıp, Ankebut Ağı içinde kısa sürede Satanistin teki olup çıkmıştır.
Gösteri diye yaptıklarının çoğu da cinselliğini, kadınlığını/bedenini kullanarak, bu şekilde dikkatleri üzerine çekmek ve aykırılık sergilemektir. Ayrıca sözde gösterileri bazen de cinleri kullanarak yapılan sihirler, göz boyamalarıdır.
Yani anlayacağınız, vurduğunuzda iyi ses getiren boş tenekenin tekidir Marina… Utanması, çekinmesi, inandığı herhangi bir değeri, bir dini, bir şahsiyeti yoktur. Buna rağmen onlarca senedir Marina rüzgarı eser durur. Çünkü Ankebut Ağı’na bağlı basın ve medya kuruluşları ve hatta sosyal ağlar ve video platformları, Marina’yı ve Marina gibileri sanatçı gibi gösterir, hep gündemde kalmasını, yok olmamasını sağlar. Gerçekten edebiyle, samimiyetiyle, iyi niyetiyle, kabiliyetleri ile sanatını icra edenlerse kendilerine aynı ortamlarda yer bile bulamazlar.
Şimdi ben size gerçek Marina’yı ve Marina gibi olanları anlatacağım ama buradan sonrasını hassas olanlar atlasınlar, okumasınlar.
Aleyna Tilki gibi yeniyetme Satanistlerin çok büyük hayranlık duyarak takip ettiği, dikkate aldığı kişilerden biridir Marina…
Marina, onlarca yıllık Satanistlik tecrübesine, bilgisine sahip yıllanmış bir Satanisttir.
Onun neler yapabildiğini ve yapabileceğini, tahmin bile edemezsiniz. Hatta birisi anlattığında, anlatılanları ilk duyduğunuz anda inanamazsınız.
Çok ileri seviyede bir büyücüdür Marina ve Ankebut Ağı’na katılıp Satanistleşen ve kabiliyetli görülen kişilere büyü dersleri bile verir.
Şu Sanhedrin hahamlarının ve dünyanın dört bir yanından bazı insan şeytanlarının karşımızda çaresiz kalıp büyüleriyle bizi durduramadığını bildiği halde, son günlerde kendine güvene güvene bize büyüler yapan bir büyücüdür.
Bize büyü yapabilmek için bile masum, melek gibi tertemiz çocuklara acımadan kıydı, kıyıyor. Marina, mühletini dolduruyor ve onun feci şekilde ölümüne de inşaallah bizler sebep olacağız.
Şu gördüğünüz, pasta ya da sanat denilen sadistçe şeyleri sosyal medya hesaplarından marifetmiş gibi paylaşan bir büyükbaş Satanisttir Marina… Boynuzlu fotoğrafına dair bir şey yazmama gerek bile yok, siz zaten neyin ne olduğunu artık anlayabiliyorsunuz.
Marina böyle şeyleri paylaşıyor çünkü zaten böyle bir ruh halinde yaşıyor. Onun için bebeklerin öldürülmesi, dilim dilim kesilmesi, vahşice parçalanması, ağızlarının yırtılması hatta kanının içilmesi ve pişirilip yenmesi çok sıradan bir şey…
Evet, evet… Yanlış okumadınız. Bunların hepsini onlarca senedir yapıyor, yaptırıyor ve bunun derslerini veriyor.
Marina’nın da katıldığı bir Satanist ayininde katledilmiş zavallı bir çocuğun cesedini görüyorsunuz.
Şu zavallı çocuk kandırılarak kaçırıldı ve yataktan başka eşya olmayan odaya kandırılarak, güle oynaya getirildi.
Hepsi onu güle oynaya karşıladılar. Çocukça oyunlar yaparak onlara karşılık verdi. Sonra ne olduğunu bile anlayamadı ve bir anda Satanist bir ayinin kurbanı olmaya başladı.
Anlatılabilecek gibi değil, detayları yazamıyorum ama taciz, tecavüz, ileri seviye işkence, ardından son darbe ve ölüm… Bunların hepsi yapılırken Marina da şeytani bir zevk alarak bütün suçlara ortak oluyordu.
Öldürmeden önce canlıyken ağzını yırttılar. Bu, tıpkı kurbanların kalplerini çıkartıp parçalamak gibi hep yaptıkları bir şey.
Çocuğun çeneden aşağıda kalan kısmı ise hiç paylaşılabilecek gibi değil.
Neden?
Microsoft’un Marina’yı kullanarak bir reklam klibi hazırladığını görüyorsunuz.
Hayatı boyunca zaten “sanat” denebilecek, “kabiliyet” denilebilecek hiçbir şey sergilememiş ama hep devleştirilmiş ve hep gündemde tutulmuş Marina’nın… Büyükanne denilecek yaşta hala sahiplenildiğini, varlıkta tutulduğunu aslında Microsoft’un reklamı yapılıyormuş gibi görünürken onun reklamının yapıldığını görüyorsunuz.
Bu işler böyle dönüyor, çünkü Microsoft da Ankebut Ağı’na bağlı dev şirketlerden biri. Bill Gates de tıpkı Marina gibi Satanistin teki. Bill Gates de ileri seviye bir Satanist olsa da vahşet sergilemede ve büyü yapmada Marina’nın yanında hiç kalır. Marina’nın konumu, derecesi çok başka…
Telkinler gönderiyor
Ayrıca bilmeniz gerekiyor, şu video çok ince tekniklerle hazırlanmış bir video ve insan beynine gözün tam yakalayamadığı telkinler gönderiyor. Tahmin etmişsinizdir, bu telkinlerde Satanizme, Şeytan’a tapınmaya, cinsel şiddete, lezbiyenliğe, ibneliğe, sübyancılığa yönlendirmeler var. Son on yıllarda, bu tür sapıklıkların yayılmasında ve özellikle çocuklara karşı cinsi ve fiziki saldırıların patlayıp gitmesinde bu tekniklerin yoğun olarak kullanılması da büyük bir amil/etken.
Marina’nın sistemi Adnan Oktar’ın sistemiyle aynı
Hatta Adnan Oktar, sistemini Marina gibilerden görerek kopyaladı.
Neler yapıyorlar, anlatayım. Büyüyle çok sayıda yakışıklı erkeği ve güzel kadınları kendilerine çekiyorlar. Bunları bir çeşit robotlara çeviriyorlar. Çoğu, kendi aklını, iradesini hiç kullanamaz hale geliyor ve 7/24 cinler tarafından zihin kontrolünde tutuluyorlar.
Sonra bu kadınlar ve erkekler üzerinden gruba başka kadınlar ve erkekler çekiliyor. Bu getirilenlerin bir kısmı Satanist ayinlerinde kurban ediliyor. Bir kısmı ise karapara işlerinde kullanılıyor.
Marina da böyle yapıyor. Yakın etrafında, zihin kontrolüne alıp elinde oyuncak gibi oynattığı 60 kadar kişi var. Onlar üzerinden yönlendirdiği/yönettiği binlerce kişi var.
Bu şekilde bir grupla, Ankebut Ağı’nın uyuşturucu, organ, fuhuş, silah kaçakçılığı, askeri casusluk, nüfuz casusluğu, iftira-karalama kampanyaları dahil onlarca vahim suçuna destek veriyorlar.
Ayrıca Marina, bu grubu üzerinden ayinlerde parçaladıkları bebekleri elde ediyor. Bu bebekler dünyanın dört bir yanından toplanıyor. Ankebut Ağı’nın insan kaçakçılığı yapan mafyaları zaten var ve bunların eline düşen bebeklerin bir kısmını da alıyorlar. Bebeklerin organları tam olarak gelişmediği için, organ mafyasının işine yaramıyor ama ayinlerde işlerini görüyor ve bu nedenle alıyorlar. Yoksa öldürüp öldürüp atacaklar ve bir dakika bile umurlarında olmayacak.
İnsan kaçakçılığı yapan mafyalarında yeterli bebek olmadığında ve bunların ayin için bebeğe ihtiyacı olduğunda, parklardan, bahçelerden, hastahanelerden bebekler kaçırıyorlar. Hatta gerekirse, yolda bebek arabasıyla bebeğini gezdiren annelerin çocuklarını bile çalıyorlar.
Ne kadar kötüleşirlerse, ne kadar vicdansız olurlarsa, ne kadar çok ve ağır kötülükler yaparlarsa, o kadar yükseldiklerine ve güçlendiklerine inanıyorlar.
Güç demişken, anlatayım…
Marina ile iki gün önce bir görüşme yaptım. Kendimi tanıtmadım, zaten bunların hepsinin kabusu oldum ve dünyanın her neresinde bu insan şeytanlarından varsa, ismimi çoktan duydular.
Hemen mevzuya girip “Bana ve ekibime büyüler yapmayı bırak. Benden kurtulmak istiyorsan, sana bir teklifim var” dedim. “Nedir” dedi. “O masum bebekleri, çocukları ve yetişkinleri kalplerinden bıçakladığın bıçağı kendi kalbine sapla ve kurtul” dedim. Bunu duyunca çıldırdı, öfke patlaması yaşadı.
Sonra ona “Bunca şeyi neden yaptın, bu akıl almaz şeyleri yaparken hedefin neydi?” dedim. “Güç elde ettim” dedi. “Senin güç dediğin nedir? Sen bizden ne kadar farklı oldun? Sen yemek yemeden, nefes almadan yaşayabiliyor musun? Sen tuvalete gitmiyor musun? Hiç hasta olmuyor musun?” deyince sinirlendi ve sözü değiştirmek istedi. Devam edip “Yaşlanmaya mani olabildin mi, ölüme çare bulabilecek misin, şu anda kaç hastalığın var?” dediğim gibi daha fazla dayanamadı ve lanetler edip görüşmeden ayrıldı.
Marina yaşlanmaya mani olamadı. İhtiyarlığın türlü türlü sıkıntısını o da yaşıyor ve çok güçsüz, takatsiz. Marina doğru düzgün yemek yiyemiyor, yediklerinin çoğunu kısa sürede istifra ederek çıkartıyor. Marina’nın içhastalıkları var. Marina küçük ve büyük ihtiyacını bile tutamıyor.
Ve marina bu restleşmeden ve ikazımdan sonra da bir dakika durmadan saldırmaya, büyüler yapmaya devam etti, ediyor. Marina’nın çok az bir mühleti kaldı ve onu dolduruyor. Sonra nasıl öleceğini, ölürken neler yaşayacağını, öldükten sonra neler yaşacağını ancak İslami ilimlere yüksek seviyede vakıf olanlar bilebilirler. Bir dakikası bile aklı kırdıracak kadar şiddetli bir azaba, sonsuz olarak gidecek. Marina, ettiğini çok feci şekilde çekecek.
Marina gibiler bilmeliler ki en iyi büyücülerinin yaptığı en ağır büyüler bile bizleri durduramıyor.
Ankebut Ağı’nın kontrolünde olan devletler, ordular ve gizli servisler de bizleri durduramıyor.
Ve bilsinler ki hepsinin sonu geliyor. Bu şeytanca sistemi, bu Ankebut Ağı’nı dünyanın tamamında yok edeceğiz.