Said Nursi kendisinin Abdülhamid Han tarafından Tımarhaneye attırıldığını doğruluyor.

“Kırk sene evvel ehl-i siyaset, bana bir cinnet-i muvakkate isnadıyla tımarhaneye sevkettiler. Ben onlara dedim: Sizin akıllılık dediğinizin çoğunu ben akılsızlık biliyorum, o çeşit akıldan istifa ediyorum “
Şualar | On Üçüncü Şuâ | 303

“… nihayet rakiplerimin ifsadatıyla, merhum sultan hamid’in emriyle tımarhaneye kadar sürüklendim.”
Şualar | On Dördüncü Şuâ | 426

Kafasını her attıranı vurmaya kalkan DELİ SAİD…

Yaz olması dolayısıyle, ahali ve talebelerle birlikte Şeyhan Yaylâsına gittiler. Orada, biraderi Molla Abdullah ile bir gün döğüşmüş. Tâğî Medresesi Müderrisi Mehmed Emin Efendi, Küçük Said’e:

-Ne için kardeşinin emrinden çıkıyorsun? diye işe karışmış.
Bulundukları medrese, meşhur Şeyh Abdurrahman Hazretlerinin olması dolayısıyle, hocasına şu yolda cevap verir:

-Efendim, şu tekyede bulunmak hasebiyle, siz de benim gibi talebesiniz. Şu halde burada hocalık hakkınız yoktur! diyerek, gündüz vakti bile herkesin güçlükle geçebileceği cesim bir ormandan geceleyin geçerek Nurşin’e gelir.

Tarihçe-i Hayat, 32, İlk Hayatı.

[“Sel, yükseklere düşman olduğu gibi, ilim de kibirlenen öğrencilerin düşmanıdır.”
İlim, ancak tevazu göstermek ve dinlemek ile elde edilir.
İmam-ı Gazali – İhya-i Ulumiddin]
____

(…) Oradan kalkarak meşayih-i âzam mevkii bulunan Gaydâ kasabasına gelir. Orada dahi arkadaşı Molla Muhammed Efendi ile döğüşerek, Molla Muhammed’in hançer çekmesi üzerine gözüne iliştiği baltaya sarılır. O sırada diğer bir talebe başından yaralı düşünce, medrese hayatını terkle pederleri nezdine gelir. Ve pederlerine: “Ben artık büyümedikçe okumaya gitmem. Zira talebeler bütün benden büyüktürler. Onlara gücüm yetinceye kadar evde kalırım.” der. Ve o kış ilkbahara kadar evde kalır.

İctimâi Reçeteler I, 9, Tarihçe-i Hayat/Latife.

Yarım Ümmi bir Bediüzzaman (!) olur mu? Biz yaptık oldu!

Risale-i Nur müellifinin tahsil hayatı üç aydan başka mevcut olmadığı halde
(…)10

Evet o zât (Said Nursî) daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan zevahiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulûm-u evvelîn ve âhîrine ve ledünniyat ve hakaik-ı eşyaya ve esrar-ı kâinata ve hikmet-i İlâhiyeye vâris kılınmıştır ki, şimdiye kadar böyle mazhariyet-i ulyâya kimse nail olmamıştır.11

(…) alelusûl yirmi sene tahsili lâzım gelen ulûm ve fünunun zübde ve hülâsasını üç ayda tahsil ve ikmal etmiştir.12

Evet, üç aylık bir tahsili bulunan ve kırk seneden beri Kur’an-ı Kerîm’den başka bir kitapla iştigal etmeyen, yüzotuzu Türkçe, onbeşi Arapça olan eserlerini te’lif
ederken hiçbir kitaba müracaat etmediği, henüz hayatta olan kâtipleri tarafından şehâdet edilen, esasen kütüphanesi de bulunmayan, yarım ümmî bir zat (…)13

(…) Medrese usulünce onbeş sene ders almakla okunan kitapları Resâil-in-Nur müellifi yalnız üç ayda tahsil etmiş.14

Ciddî bir şevk ile tahsili gözüne aldı ve bu niyetle nahiyeleri İsparit Ocağı
dahilinde bulunan Tağ Köyünde Molla Mehmed Emin Efendi’nin medresesine gitti.
Fakat fazla duramadı. Hâle-i fıtriyeleri icabı, daima izzetini koruması ve hattâ âmirâne
söylenen küçük bir söze dahi tahammül edememesi; medreseden ayrılmasına sebeb
oldu. Tekrar Nurs’a döndü. Nurs’da ayrıca bir medrese olmadığından dersini büyük
biraderinin haftada bir defa sılaya geldiği günlere hasrederdi. Bir müddet sonra
Pirmis Karyesine, sonra Hîzan şeyhinin yaylasına gitti. Burada da tahakküme
tahammülsüzlüğü, dört talebe ile geçinmemesine sebeb oldu.15

****

10 Şuâlar, 434, Ondördüncü Şua/Bediüzzaman’ın Afyon Mahkemesi Müdafaası ve Mektupları ve Nur Talebelerinin Afyon Mahkemesinde Yaptıkları Hakikatlı Müdafaalar/Ahmed Feyzi’nin Müdafaasıdır.
11 Şuâlar, 542, Onbeşinci Şua/Elhüccetü’z-Zehra/Risa
le-i Nur Nedir? ve Hakikatlar Muvacehesinde Risale-i Nur
ve Tercümanı Ne Mahiyettedir Diye Bir Takriznâmedir; Bediüzzaman Said Nursî (Bundan sonra bu kitabı Tarihçei
Hayat şeklinde göstereceğiz), 579, Afyon Hayatı/Risale-i Nur Nedir? Bediüzzaman Kimdir?
12 Tarihçe-i Hayat, 34, İlk Hayatı.
13 Sözler, 703, Teşrin-i sâni (1950) de Ankara Üniversitesinde (…) bir konferanstır.
14 Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 78, Birinci Şua/İkinci Bir İhtar.
15 Tarihçe-i Hayat, 31, İlk Hayatı.

Dinler Arası Diyalog Tuzağını Başlatan Said Nursi mi?

“Müslüman İseviler” tabiri Said Nursi’nin uydurduğu bir kelime oyunudur.

Şu anda yaşayan tek bir İSEVİ yani İsa peygamberin dinine tabi olan kişi yok ki bir de bunlar zamanımızda veya ileri de Müslüman İseviler olsunlar?

Varsayalım ki İsevilik bozulup Hristiyanlığa dönüşmedi ve aslı duruyor olsun.. Yine bunlar Müslüman bilinemezler çünkü İsa peygamberin getirdiği hak kitap olan İNCİL in hükmü kalktı. Herkes Kuran’a ve Peygamberimize tabi olmak zorunda.. Peygamberimiz ashabına “Vallahi Musa gökten aranıza inse de siz beni bırakıp ona tabi olsanız dalalete sapmış olursunuz” buyurmuştur.

Sonra Kuran’ı ve peygamberimizi kabul etmeyen bu Hıristiyanlar ola ki hidayet bulup Kuran’a tabi olduklarında da bunlara Müslüman İseviler değil sadece Müslüman denir. İlla başka bir dinden İslam’a döndüklerine işaret edecek bir kelime kullanılacaksa Hristiyanlıktan ihtida eden (hidayet bulan) Müslümanlar denir.. Muhtedi denir.. Tarih boyunca böyle dendi, hidayet bulup İslam’la şereflenenlere…

Ama Said Nursi kelime oyunu yapıyor.. Zihin bulandırıyor… Sanki şu anda da yaşayan, Hristiyanlık aleminin yanlışlarından uzak, şirke düşmemiş, teslise inanmayan, İncil’in aslına tabi olan bir topluluk varmış manası uyandırıyor.. Zaten bağlıları arasında bu sözleri onlarca yıldır bu şekilde anlaşılıyor, bu şekilde kabul ediliyor..

“Avrupa’da bir topluluk var, bunlar İseviler. Ve Üstad onlar için ehli iman demiş.. İleride bunlarla ittifak edeceğiz” diyorlar, böyle kandırılıyorlar..

Yok kardeşim yok.. Tek bir tane yaşayan İsevi yok.. Olsaydı da onlarda gayri Müslim sayılacaklardı ve onlarda hidayet bulup bizim gibi sadece “Müslüman” olmak zorunda olacaklardı…. İleride hem İseviliğini koruyup, hem Müslümanlığı seçecek bir topluluk yok… Müslüman İseviler hiçbir zaman olmayacak.. Hidayet bulup Müslüman olan Hıristiyanlar olacak.. İsa a.s. tekrar dünyaya gönderilecek, İslam ile hükmedecek ve Kuran hükümleri ile amel edecek, Nasarayı yani Hıristiyanları kendisinin de tabi olduğu İslam’a Kuran’a ve Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) tabi olmaya çağıracak.. En sonunda da dünyada ilk olan bir uygulamayı yapacak ve Hıristiyanlara “Ya iman ya ölüm” diyecek.. O devrin ardından da kıyamet kopacak…Mesele budur… Bütün ehl-i sünnet alimleri bunları delilleri ile kitaplarında bu şekilde anlatmışlardır.

Ama Said Nursi meseleyi kelime oyunları ile nasıl aslından çıkarıyor, kaynağından okuyalım;
“Hem âlem-i insaniyette inkâr-ı uluhiyet niyetiyle medeniyet ve mukaddesat-ı beşeriyeyi zîr ü zeber eden Deccal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın din-i hakikîsini İslâmiyetin hakikatıyla birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaatı namı altında ve “Müslüman İsevîleri” ünvanına lâyık bir cem’iyet, o Deccal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın riyaseti altında öldürecek ve dağıtacak; beşeri, inkâr-ı uluhiyetten kurtaracak.”
(Said Nursi, Mektubat 441, Yirmidokuzuncu mektup, yedinci kısım)

Günümüz Türkçesiyle ve özetle diyor ki; “Şu anda da, Hz. İsa’nın Hristiyanlığa dönüşerek bozulmamış gerçek dini esaslarını bilen ve böyle inanan ve bu Hristiyanlıktan uzak gerçek(!) İsevilik inancına(!) sahip olup İnanç esaslarını İslamın esasları ile birleştirmeye çalışan bir fedakar ve kendilerine “Müslüman İseviler” demeye layık topluluk var.(ki yukarıda anlattığımız gibi böyle bir şey yok) İşte insanlığı bütün dinlerden ve Allah inancından uzaklaştırmaya çalışan Deccal ordularına karşı bu Müslüman İseviler(!) insanlığı, Allah’ı inkar yanlışından kurtaracak, Hz. İsa ile beraber bu Müslüman İseviler Deccal ordularını yenecekler…

Baştan sona uydurma ve tuzak bu sözler.. Bu şekilde yazdığı bilinen tek bir muteber din alimi daha yok bu Ümmette.. İsmini ve eserlerini bildiğimiz binlerce ehl-i sünnet alimlerinden biri bile böyle bir uydurma bilgi sunmamışlar Müslümanlara..

İsa peygamber Ümmed-i Muhammed’in başına geçecek, Müslümanlara önder olacak, Kuran ile hükmedecek, Peygamberimize ve İslama tabi olacak… Ve İsa a.s. tekrardan yeryüzüne gelene kadar onun gelmesini bekleyen ve kendilerine “Müslüman İseviler” ünvanı verilebilecek kimse yok.. İsa a.s.’ın getirdiği şekli ile İseviliğini koruyan kimse de yok… Olsaydı da onlar da İsa peygamberin gelmesini beklemeden derhal Ümmed-i Muhammed’e tabi olup, Müslüman olarak kurtulmak zorundaydılar…

Buradan da anlıyoruz ki, bu günkü Dinler arası diyalog tuzağının temelleri ta o zaman Said Nursi eli ile atılmış.. Zaten Said Nursi’nin Üstadım dediği Mason Muhammed Abduh’ta benzer şeyler zırvalamış.. Ayetlere kafasınca bozuk manalar verip “Allah’a inanan herkes cennete gidecek, iyi davranışlı Hristiyanlar Cennete gidecek” demiş.. Halbu ki İmanın şartı 6 ve bunu çocuklar bile bilir. Bunlardan birine bile inanmayanın Müslüman sayılamayacağını da bilir.. Cennete giremeyeceğini de bilir..

Bu Masonik ekibin hedefi bütün İslam coğrafyasında Müslümanların iitikadlarını bozup, önce Hıristiyanlık ve Yahudiliği de Müslümanlara hak kabul ettirmek. Sonra İslam’ı batıl diğerlerini hak kabul ettirmek.. En sonunda da hedef, bütün dünya insanlarını Yahudilere hizmet eden köleler haline getirmektir…

Üç âyet-i kerime meali:
(Allah indinde hak din yalnız İslam’dır.) [Al-i İmran 19]
(Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı beğendim.) [Maide 3]
(İslam’dan başka din arayanın bulacağı din, asla kabul edilmez.) [Al-i İmran 85]

İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allah’a yemin ederim ki, Meryem’in oğlu İsa, âdil bir hakem olarak aranıza inecek, haçı kıracak [Hıristiyanlığı kaldıracak], domuzu öldürecek[domuz etini yasaklayacak], İslam’dan başka her şeyi yasak edecektir.)[Buhari]

(İsa, inince İslamiyet’le hükmedecektir. O zaman Allahü teâlâ, Müslümanlardan başka herkesi helak edecektir.) [Ebu Davud]

Mehmet Fahri Sertkaya
http://www.gerceksaidinursi.com